Yeşilay Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Çağrı Soyer: "Bağımlı kişileri damgaladığımızda ya da ön yargılı davrandığımızda bu kişilerin içe kapanma haline bürünerek bağımlılık tedavilerinden uzaklaştıklarını görüyoruz. Bireylerin, bağımlılıktan kurtulmak için kurulan mekanizmalara gitmemesinin sebebinin de damgalanma korkusu olduğunu biliyoruz"
"Cezaevlerindeki insanların yaklaşık üçte biri bağımlılıkla alakalı nedenlerle hapis yatıyor. Bu insanları ötekileştirdiğimizde, tedavi olmayacakları için potansiyel birer suçlu haline gelebiliyorlar"
Soyer, AA muhabirine, kumar, alkol, uyuşturucu gibi bağımlılıkların tedavisinde karşılaşılan toplumsal engelleri değerlendirdi.
Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası kuruluşların, bağımlılığı çeşitli kriterler çerçevesinde tanımladığına dikkati çeken Soyer, "Temel olarak bağımlılığı, internet, kumar, tütün, alkol ve uyuşturucu olarak kategorize edebiliriz." dedi.
Soyer, bir kişinin "bağımlı" olarak kabul edilebilmesi için bu durumun tüm hayatını olumsuz etkilemesi gerektiğine dikkati çekerek, bağımlı bireylerin bağımlı oldukları şeyleri hayatlarının merkezine koyduklarını ve tüm ilişkilerini ona göre dizayn ettiklerini dile getirdi.
Bağımlılığın kişilerin sosyal ilişkilerini bozduğuna işaret eden Soyer, "Bağımlılığın yıkıcı olması gerekiyor. Örneğin, oyun bağımlılığı hakkında konuşalım. Artık oyun oynamak kişinin sosyal ilişkilerini bozduğu bir duruma geliyorsa biz bu kişilere de bağımlı diyebiliyoruz." şeklinde konuştu.
- Ayrımcılık bağımlıları suça itiyor
Soyer, toplumun bağımlılar hakkında belirli stereotipiler oluşturduğunu kaydederek, "Bağımlı dediğimizde aklımıza berduş gibi üstü başı dağınık, saç sakal karışık gibi bir tipoloji geliyor ama günlük hayatta özellikle bu kumar bağımlılığı dediğimiz olguda bir şirketin CEO'su hatta çok önemli mevkilerdeki kişiler bile bağımlı olabiliyor." ifadelerini kullandı.
Bağımlılığa bir hastalık olarak yaklaşılması gerektiğinin altını çizen Soyer, şöyle devam etti:
"Bir kişiye 'bu bağımlı' dendiği zaman bu tedavi süreçlerini de etkiliyor. Bağımlılığın bir hastalık olduğunu ve bunun tedavisi olduğunu söylüyoruz. Kanser hastasını ya da başka hastalıkları olan kişileri nasıl ötekileştirmiyorsak, bağımlıları da öyle ötekileştirmemek gerekiyor. Bağımlı kişileri damgaladığımızda ya da ön yargılı davrandığımızda bu kişilerin içe kapanma haline bürünerek bağımlılık tedavilerinden uzaklaştıklarını görüyoruz. Bireylerin, bağımlılıktan kurtulmak için kurulan mekanizmalara gitmemesinin sebebinin de damgalanma korkusu olduğunu biliyoruz. Bu kişileri toplumsal olarak ötekileştirmezsek ve damgalamazsak tedavileri daha kolay olur."
Soyer, bağımlı kişilerin, toplumsal ön yargılar nedeniyle en yakın çevrelerine bile durumlarından bahsetmediğine değinerek, "Ayrımcılığa maruz kalmış, ötekileştirilmiş bireyler toplumdan uzaklaştığı zaman tedaviye de kapalı oluyor. Bağımlılar bunun bir hastalık olduğunu bilse bile tedaviye gitmiyor." diye konuştu.
Tedavilerin bağımlılığın ilk evresinde daha kolay ve başarılı olduğunu belirten Soyer, şu değerlendirmede bulundu:
"Tedaviyi reddeden bireyler aşırı bağımlılık evresine geçiyor ve zaman zaman suça bulaşabiliyor. Bu konuda kamuya yansıyan vakalar var. Cezaevlerindeki insanların yaklaşık üçte biri bağımlılıkla alakalı nedenlerle hapis yatıyor. Bu insanları ötekileştirdiğimizde, tedavi olmayacakları için potansiyel birer suçlu haline gelebiliyorlar. Eğer bu insanları ötekileştirmez tedavi edersek topluma kazandırabiliriz."
- "YEDAM gizlilik ilkesi ile çalışıyor"
Soyer, Türkiye'de bağımlılıkla resmi ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla mücadele edildiğini bildirerek, Yeşilay'ın bağımlılar için açtığı 107 Yeşilay Danışma Merkezi (YEDAM) olduğu bilgisini paylaştı.
Yeşilay Cemiyeti'nin bugüne kadar 13-18 yaş arası 20 bin gence bağımlılık tedavisi uyguladığını dile getiren Soyer, "YEDAM'larımız gizlilik esasıyla hareket ederek hiçbir şekilde bağımlıların bilgisini dışarı sızdırmıyor. Yani bağımlılar damgalanmadan tedavi süreçlerini YEDAM'larda tamamlıyor. Bu gizliliğe çok önem veriyoruz." dedi.
Soyer, bağımlı kişilerin, uğradığı toplumsal ayrımcılıkla ilgili farkındalık oluşturmak istediklerinin altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye Yeşilay Cemiyeti'nin 110 spor kulübü var. Biz spor faaliyetleriyle gençlerimizi bağımlılığa karşı bilinçlendirmek için çaba sarf ediyoruz. Farklı illerdeki 20 milyon gencimize, bin 400 formatör eğitimciyle bağımlılık eğitimleri verdik. Bütün gençlerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Biz gençlerimize bağımlılığın bir hastalık olduğunu ve tedavi edilebilir algısını yerleştirerek bağımlı olduklarında daha kolay atlatılmasını istiyoruz. Bağımlılar, Türkiye Yeşilay Cemiyeti'nin kurumlarına, şubelerine, YEDAM'larına başvurup bilgi alabilir ve tedavi olabilirler."