Sandviçler, çörekler, pastalar… Önemli olan mümkün olduğunca ağır ve çok olmaları. Sandra yeme krizine girdiğinde birkaç dakika içerisinde binlerce kalorilik yemek yiyor. Bu esnada aç olup olmaması hiçbir rol oynamıyor. Midesinde yer kalmayıncaya kadar yemek yedikten sonra kendisini daha iyi hissediyor ama sadece kısa bir süreliğine.
Deutsche Welle'nin haberine göre, yeme krizleri geçiren Sandra Glogowski şunları söylüyor: “Bu benim için bir keyif. Başkaları bira içmeye giderken ben buzdolabına koşuyorum. Bu kriz bazen nedensizce geliyor ve huzursuz ediyor. Tam da bağımlı olmayan bir uyuşturucu bağımlısını düşünün. Çok lezzetli bir şey yediğinizde, o duygusal tatmini hissediyorsunuz, içinizde bir şey rahata kavuşuyor adeta.”
Tıkınırcasına yemek
Sandra, Tıkınırcasına Aşırı Yeme Bozukluğu (Binge Eating Disorder) olarak bilinen rahatsızlıktan muzdarip. Almanya'da halkın yüzde 1 ila 3'ü bu hastalıkla mücacedele ediyor. Söz konusu açlık krizleri haftada en iki kez oluşuyor. Kişiler, bu anlarda kontrolsüzce yemek yiyor. Sandra, yeme krizinin yaklaştığını hissedince ya en yakındaki büfeye gidiyor ya da süpermarketten ne bulursa alıyor.
Uzmanlar, aşırı yeme bozukluğu yaşayan kişilerin yemek yiyerek, üzerlerindeki baskıyı dağıtmaya, içinde bulundukları duygusal boşluğu kapatmaya çalıştıklarına dikkat çekiyor. Sandra hastalığını şöyle anlatıyor: “Bu yıllar içerisinde oluştu. Önce hayal kırıklığı ve öfkeden hiçbir şey yenmez, birkaç gün sonra gelen yeme atağı ile bunun telafisi hemen yapılır. Bunu duygusal bir şey de tetikleyebilir, terapiye gitmek gibi mesela, ya da başka bir şey… Televizyonun önünde otururken kriz gelince lezzet kavramı ile uzaktan yakından alakası olmayan şeyleri midenize dolduruyorsunuz. Sonrasında ise yine pişmanlık ve hayal kırıklığı….”
Aşırı yeme bozukluğuna sahip kişiler, yemeği olumlu duygularla bağdaştırıyor. Bonn kentindeki Rhein Kliniği'nde yeme bozukluğu uzmanı olan Dr. Astrid Halesic, bu rahatsızlığın genellikle bazı psikolojik travmalar sonucu oluştuğunu söylüyor. Uzman, çocuklukta yaşanmış kötü bir olayın ya da mutsuz ilişkilerin yeme bozukluklarını tetikleyebileceğini ifade ediyor. Dr. Halesic, bu nedenle aşırı yeme bozukluğu olan kişilerin psikoterapi ile tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizİyor. Halesic, “Temelde bu da diğer bağımlılıklar gibi bir bağımlılık. Bir şeyin bastırılması için yemek kullanılıyor. Hastalar bunun ne olduğu konusunda bilinçli değiller. Arkasında genellikle bir özgüven travmasına rastlanıyor. Bu hastalarla ilgilenmeye başladığınızda, çoğunlukla çocukluklarında, cinsel istismara kadar varan bazı travmatik deneyimler olduğunu görüyoruz" diye konuşuyor.
Mide ameliyatı bir çare mi?
Hastaların yaklaşık yüzde 40'ı aşırı kilolu. Sandra da şu anda 134 kilo. Aşırı yeme bozukluğu olanlar, diyet, spor gibi kilolarını kontrol etmeye yönelik önlemlere de başvurmuyor. Sandra iki yıllık psikiyatrik tedavinin ardından artık kendisini kilo sorunu ile mücadele edebilecek kadar güçlü hissediyor. Ancak Sandra, geleneksel kilo verme yöntemlerine başvurmadan önce, mide küçültme ameliyatı geçirmeye karar vermiş. Bu tür ameliyatlarda midenin dörtte üçü alınıyor. Böylelikle hastalar daha hızlı doyuyor ve daha uzun süre tok kalıyor. Fakat uzmanlar bu ameliyatın yalnızca obezitenin tedavisinde kullanıldığına, aşırı yeme bozukluğunu tedavi etmediğine dikkat çekiyor. Bu nedenle ameliyattan sonra da psikolojik tedavinin devam etmesi gerektiği söylüyor.
Sandra da hastalığını bu tedavi kombinasyonu ile yenebilmeyi umuyor ve şunları söylüyor: “Bu benim rüyam. Yeme krizleri benim kafamda oluşuyor, terapi ile birlikte bunu yenebilmeyi umuyorum. Bu bende büyük bir yaşama sevinci oluşturuyor. Yeniden hayata karışmayı, daha hareketli olmayı istiyorum. Eskiden tırmanış duvarlarındaydım hep, bana keyif veren bu tür aktiviteleri yeniden yapabilmeyi umuyorum.”
Aşırı yeme bozukluğunun tanısının konulması hiç de kolay değil. Çünkü bu rahatsızlık henüz fazla bilinmiyor ve hakkındaki araştırmalar da oldukça az. Zira aşırı yeme bozukluğu yalnızca birkaç yıldır hastalık olarak kabul ediliyor.
© Deutsche Welle Türkçe