Anayasa Mahkemesi, kamuoyunda "avuç içi tarama" olarak bilinen, üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasını zorunlu kılan yasa hükmünün iptali istemini oy çokluğuyla reddetti.
Danıştay 15. Dairesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 67. maddesinde düzenlenen söz konusu kanun hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu.
Başvuruyu esastan görüşen Yüksek Mahkeme, iptal istemini reddederek, düzenlemeyi Anayasa'ya uygun buldu.
Kararın Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçesinde, iptali istenen kuralla genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmeleri için sağlık hizmet sunucularına başvurduklarında, acil haller hariç olmak üzere, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı belgelerinden birinin gösterilmesinin zorunlu olduğunun öngörüldüğü anlatıldı.
Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamanın, hizmet talep eden kullanıcının ölçülebilir fizyolojik ve bireysel özellikleri yoluyla gerçekleştirilen ve otomatik olarak doğrulanabilen kimlik denetleme yoluyla gerçek kullanıcı olup olmadığının doğrulanması anlamına geldiği belirtildi.
Anayasa'daki hukuk devleti ilkesine atıfta bulunulan gerekçede, hukuk devletinin temel özelliklerinden birinin belirlilik olduğuna işaret edildi.
Anayasa'nın 20. maddesinde ise herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğuna, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağına yer verildiği belirtilen gerekçede, bu şekilde kişisel verilerin korunmasının güvenceye alındığı ifade edildi.
Anayasa'nın 13. maddesine göre, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceğinin altı çizilen gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin de kişisel verilerin korunması temel hakkına kamu yararı nedenlerine dayalı olarak müdahale edilebilmesine imkan tanıdığı bildirildi.
Gerekçede, biyometrik yöntemlerle elde edilen verilerin kişisel veri olduğunda kuşku bulunmadığı ancak bu verilerin politik düşünce, dini inanç, sağlık, cinsel yaşam veya ceza mahkumiyetlerine ilişkin veriler gibi çok hassas verilerden olduğunun da söylenemeyeceği belirtildi.
Söz konusu yöntemin etkin şekilde kullanılmasının, Sosyal Güvenlik Kurumundan haksız menfaat temin edilmesini engellemeye yönelik olduğu ve kuralda kamu yararı bulunduğu ifade edilen gerekçede, şöyle denildi:
"İtiraz konusu kuralla özel hayatın ve kişisel verilerin korunması haklarına yönelik olarak yapılan müdahalenin, öngörülen amaçla orantılı olduğu, müdahale edilen hakların özüne dokunmadığı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırılık teşkil etmediği anlaşıldığından Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur.
Öte yandan, itiraz konusu kuralla öngörülen yöntemin sadece sağlık sektöründe, bu hizmetten yararlanma amacıyla kullanılabileceği, bu nedenle elde edilen verilerin sadece bu amaçla sınırlı olarak ve hizmetin devamı için zorunlu olduğu müddetle sınırlı olmak üzere tutulabileceği dikkate alındığında, bu verilerin neden ve hangi gerekçeyle temin edileceğine ilişkin olarak konu, amaç ve kapsamı ile ne şekilde ve hangi süreyle kullanılacaklarına dair bir belirsizlik olduğu söylenemez.
Ayrıca itiraz konusu kuralda öngörülen yöntemle elde edilen verilerin amaç ve kapsam dışında depolanması ve kullanılması halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki kişisel verilerin korunmasına ilişkin ceza hükümlerinin uygulanacak olması nedeniyle bu konuda kanuni güvence de bulunmaktadır."
Anayasa Mahkemesi'nin kararı için tıklayınız
Sağlık Aktüel - www.saglikaktuel.com