25 yaşından sonra yeme alışkanlıkları ve hormonal dengeler değişiyor. Hareketsiz yaşam ve düzensiz uyku da buna eklenince metabolizma hızı yavaşlıyor ve vücut yağ oranı artıyor. Böylelikle kilo alımı kaçınılmaz hale geliyor.
Dinlenme durumunda, organların çalışması, vücut ısısının korunması gibi yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesi için gerekli olan zorunlu enerji harcamasına "Metabolizma Hızı" deniyor. Bu hızın zamanla düştüğü bir gerçek. Bu düşüş fazla yemek tüketimine sebep oluyor hatta diyet yapılmasına rağmen kilo verilmesini de engelliyor. Yaş, cinsiyet, uyku süresi, sürekli açlık hali, ateşli hastalıklar, fiziksel aktivite gibi etmenler ve hormonlar da metabolizma hızını etkileyebiliyor. 25 yaşından sonra düşüşe geçen bu hız kilo alımına da sebep olabiliyor. Diyetisyen Turgay Köse bu konu hakkında bilgiler verdi...
Hormonlarda yaşla beraber neler değişiyor?
İnsan vücudunda ilerleyen yaşla birlikte kortizol ve diğer adrenal hormonlar artarken, DHEA (dehidroepiandrosteron) ve 7-oxo DHEA düzeyleri, özellikle 25-40 yaşları arasında yaklaşık yüzde 40 oranında azalır. Buna bağlı olarak da bazal metabolizma hızı düşer ve obezite görülme sıklığı artar. Pek çok araştırmacı yaşa bağlı olarak gelişen bu durumların önlenmesi adına diyetin 7-oxo DHEA (7-Keto) ile desteklenmesini savunur. 7-Keto vücutta doğal olarak bulunan bir madde; vücutta ısı üretimini artıran üç önemli enzim için güçlü bir etken olarak kabul görüyor. Bu durum enerji ve ısı üretimi için vücutta depolanmış olan yağın enerjiye dönüştürülmesini hızlandırıyor. 1994'te 7-Keto'nun zayıflama ve kilo alımını önlemek amacıyla kullanılması için patent verilmiş. Özetle 7-Keto, "kaybedileni yerine koyma" mantığı ile yaşla birlikte azalan düzeyi artırarak, ısı üretimini yükselten üç önemli enzimi aktive ederek ve metabolizmayı yüzde 5,4 oranında hızlandırarak diyet ve egzersize göre üç kat daha fazla kilo kaybı sağlamaya yardımcı oluyor.
Peki, 25 yaşından itibaren formda kalmak için neler yapmak gerekiyor?
Sık aralıklarla, azar azar beslenmek, her ne sebeple olursa olsun öğün atlamamak, aşırı tuz, şeker ve yağlı içeren besinlerden kaçınmak şart. Tabii ki sigara ve alkolden uzak durmak gerekiyor. Diyette bol su ve sıvı gıdalar tüketmek, lif içeren (kuru baklagiller, kepekli tahıllar, sebze ve meyveler gibi) besinlerin tüketimine ağırlık vermek formda kalmak adına önemli. Yiyecekleri kızartmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama, buharda veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlamak gerekiyor. Kilo fazlalığı olsun olmasın herkesin fiziksel aktivitesini artırması sayısız fayda sağlar. Dünya Sağlık Örgütü formda kalabilmek adına haftada 100, yaşam süresi ve kalitesini artırmak için 150 ve kilo verebilmek için 250 dakika orta seviyede aktivite yapılmasını şart koşuyor.
Dahiliye uzmanı veya endokrinolog tarafından yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlandıktan sonra kişi diyet programına alınmalı. Egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği hayata geçirilmeli. Ayrıca tedaviye destek amaçlı olarak gıda takviyeleri, ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanabilir. Belli bir kilo kaybının ardından kişi kilo koruma programına alınmalı. Bu esnada doktor tarafından rutin biyokimya testleri istenebilir. Şeker, kolesterol değerleri, karaciğer enzimleri, böbrek fonksiyonları, kan sayımı gibi parametrelerin yanında insülin değerleri (açlık, tokluk), tiroid veya seks hormonları gibi ölçümler gerekebilir. Diyetisyen de vücut bileşim analizi cihazı ile kişinin yağ, kas, su oranını ve ideal ağırlığını saptayabilir, metabolizma hızını ölçebilir.
Cosmopolitan