Kanaatimizce Tamgün Yasası, temel bazı hükümler yönünden Anayasa ve insan haklarına aykırı hususlar içermektedir. Bu hususların başlıcaları şöylece özetlenebilir.
1. Yasa, Vatandaşların Kendi Hekimini Seçme Özgürlüğünü
Kısıtlayıcı Niteliktedir
Kabul edilen yasa, bireylerin hekimini özgürce seçebilme hakkını kısıtlayıcı ve engelleyici niteliktedir.
Çünkü bilindiği üzere, halen ülkemizde her çalışan kendisi ve aile bireyleri adına, sağlık hizmetlerinden yararlanmak üzere bir sağlık primi ödemektedir. Ancak bu yasayla, ödemiş olduğu sağlık priminden yararlanma ve bu primi serbestçe kullanma hakkı kısıtlanmakta ve engellenmektedir.
Eğer kişi, SGK ile sözleşmeli olan devlet hastanelerini ya da bir özel hastaneyi seçerse, ödediği bu sağlık priminden yararlanabilmektedir. Ancak, bağımsız çalışan bir hekimi tercih ederse, ödemiş olduğu bu sağlık primini kullanabilme hakkı ortadan kalkmaktadır. Yasa, bu yönüyle eşitsizlik içermekte ve bireyin özgür iradesiyle kendi hekimini seçebilme hakkını fiilen ortadan kaldırmakta, vatandaşları zorunlu olarak belirli sağlık kuruluşlarına yönlendirme ve mahkum etme niteliği taşımaktadır. Bu yönleriyle de, anayasa ve insan haklarına aykırıdır.
2. Yasa Hekimlerin De Çalışma Özgürlüğünü Kısıtlayıcı Niteliktedir
Kabul edilen yasayla, hekimlerin de çalışma özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanmakta, belirli koşullarda fiilen ortadan kaldırılmaktadır.
Hekimler, fiilen iki tür sağlık kurumunda çalışmaya zorunlu bırakılmaktadırlar. Bunlar da ya bir devlet hastanesi, ya da SGK ile sözleşmeli olan bir özel hastane olabilecektir. Hekimlerin kendi başlarına, herhangi bir kuruluşa bağlı olmadan çalışabilmeleri fiilen olanaksız hale getirilmektedir. Çünkü bu durumda, hastaların ödediği primlerin karşılığı olan, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sağlık giderlerini ödeme hizmetinden yararlanabilme hakları ortadan kaldırılmaktadır. Her ne kadar, bağımsız olarak çalışan hekimlerin, SGK ile sözleşmesiz özel hastanelerde görev alabilecekleri bir seçenek olarak yasaya konulmuş olmakla birlikte, bu hak teorik olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü pratikte, bu nitelikte bir sağlık kuruluşu bulunmamaktadır. Hemen hemen ülkemizdeki bütün özel hastanelerin, ya bütün branşlarda, ya da bazı branşlarda SGK ile sözleşmesi bulunmaktadır.
Dolayısıyla, bağımsız çalışmak isteyen bir hekim için, bu çalışma biçimini uygulayabileceği bir ortam fiilen ortadan kaldırılmış olmakta, hekime bu ülke sınırları içinde bağımsız olarak çalışabilme hakkı ve fırsatı fiilen tanınmamaktadır. Hekim, zorunlu olarak SGK ile sözleşmeli devlet ya da özel hastanelerden birisinde çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.
Yasa, bu yönleriyle de zorlayıcı nitelikte olup, çalışma özgürlüğünü kısıtlayıcı ve engelleyici niteliktedir.
3. Yasanın Dayandırıldığı Gerekçeler Tutarsızdır
Ayrıca, yasanın gerekçesi ile, teşvik edilen model arasında tutarsızlık bulunmaktadır. Yasanın temel gerekçesi, hekimin muayenehanesi ile hastane arasındaki bağlantının kesilmesi ve vatandaşların aleyhine, kötü kullanımın engellenmesidir. Gerçekte, bunu önlemenin yolu mevcut sistem içinde de mümkün olup, etkili bir yönetim ve denetimden geçmektedir. Yerine getirilmeyen denetim görevi gözden uzak tutularak ve sınırlı sayıda olan kötü kullanım, genel bir uygulamaymış gibi davranılarak, tüm sistemde değişime gidilmektedir. Muayenehane ile hastane bağlantısının kesilmesi amaçlanarak bir yasa çıkarılmakta, ancak diğer taraftan, ülkeye bedeli kat kat fazla olan daha sakıncalı başka bir modele kapı açılmaktadır.
Bu da, hastanelerde uygulanan döner sermaye ve performans sistemi modelidir. Bu model ile, hastanelerde yapılan iş hacmine bağlı olarak, doktorlara gelir sağlanması amaçlanmakta, doktor gelirlerinin ana kalemi döner sermaye ve performans sistemine endeksli hale getirilmektedir. Bir taraftan muayenehane ve hastane bağlantısının kesilmesi iddiası ortaya konulurken, diğer taraftan ondan çok daha boyutlu ve örgütlü bir suistimal, yasal güvence altına alınmaktadır. Çünkü döner sermaye ve performans gelirlerini artırma, kuruluşun kendi yönetimi ve kadrolarının eline bırakılmış olup, işlemlerin bedeli de SGK’ ya fatura edilmektedir. Bir odada istenilen bir tetkik ve ilaç istemi, aynı kuruluşun yan odasında gerçekleştirilmekte, böylece aynı kuruluşun doktorları / kadroları tarafından performans artırılmakta, döner sermaye gelirleri de yükseltilmekte ve kadrolar tarafından birlikte paylaşılmaktadır.
Muayenehane-hastane ilişkisi kesilmeye çalışılırken, onun yerine çok daha boyutlu ve yasal görünümde, örgütlü bir suistimalin yolu açılmaktadır.
Yasa, gerekçesi ve sonuçları yönünden de tutarsız ve çelişkilidir.
4. Yasa, Sağlıkta Tekeller Oluşturma Sonucunu Doğuracaktır
Bu yasa konusunda, yasanın niteliğinin sağlıkta tekeller oluşturmaya elverişli olduğu, ve hatta bu yasanın asıl amacının, belirli sermaye gruplarının sağlık sistemini ele geçirmeye yönelik bir rant hareketi olduğu yönünde sayısız itirazlar yapılmış, ancak bu eleştiriler dikkate alınmadan ve tartışılmasına da imkan tanınmadan, yasa hızla TBMM’ den geçirilmiştir.
Gerçekten de yasanın temel niteliği, bu eleştirileri haklı gösterecek özelliktedir.
Şu anda ülkemizdeki en büyük sağlık hizmet sunumu tekeli, Sağlık Bakanlığı hastaneleridir. Gerçekte Sağlık Bakanlığı’ nın temel görevi, sağlıktaki kural ve standartları belirleme ve bu standartlara sağlık sisteminin uygun yapılanmasını sağlamak için denetleme görevi olmalıdır. Bunun dışında, hizmetin götürülemediği bölgelere hizmetin ulaşmasını sağlamakla görevlidir.
Bugün ise Sağlık Bakanlığı, hem kural koyucu ve denetleyici, hem de en büyük hizmet sunucu konumundadır. Yani işleyişin ve hukuki kuralların doğasına aykırı olarak, hem hakem hem de oyuncu rolündedir. Doğal olarak da, objektif ve tarafsız davranamamakta, kendi tekelinin rakibi olarak gördüğü muayenehane, poliklinik, laboratuvar gibi özel sağlık kuruluşlarını sistemden bertaraf etmeye yönelik refleks uygulamalar ortaya koymaktadır. Kural koyma ve denetleme işlevi, belirtilen özel kuruluşlara en ağır biçimde uygulanmakta, kendi birimleri ise standart denetimlerin dışında tutulmaktadır.
Mevcut yapı, Sağlık Bakanlığı’ nın tekelciliğini daha da büyütecek nitelikte görünmektedir. Ve bu tekelci yapı, giderek ülke çıkarlarına aykırı bir işleyişe de bürünmektedir. Hem genel bütçeden personel ücretleri, kira, vergi gibi subvansiyonlar almakta, hem de SGK’ dan sunulan hizmet karşılığı olarak özel kuruluşlarla eşit miktarda hizmet bedeli almaktadır. Alınan bu subvansiyonlar sayesinde, kendi çalışanlarına ülke ortalamalarının oldukça üzerinde döner sermaye-performans adı altında gelirler dağıtmakta, ülke kaynaklarından sağlanan subvansiyonları, tekelci yapısını güçlendirmek amacıyla ve özel kuruluşlara karşı haksız rekabet amacıyla kullanmaktadır.
Mevcut yasa, bu tekelciliği başka bir boyuta taşıyabilecek niteliktedir.
Bilindiği gibi, yakında TBMM’ ye getirilecek yasa Kamu Hastane Birlikleri Yasası’ dır. Bu yasayla hastaneler, gruplar halinde özel nitelikli işletmelere dönüşecektir. Bu işletmeler de, büyük olasılıkla sermaye gruplarının özel hastane zincirlerine katılacaktır. Ülkemizdeki özel hastane zincirlerinin hemen hemen tamamı, daha şimdiden yabancı ülke sermayeleri tarafından satın alınmış ve ele geçirilmiş durumdadır. Büyük olasılıkla, belirtilen yasanın çıkmasından sonra, devlet hastanelerinin büyük bir kısmı da yabancı sermayenin sahipliğine ve kontrolüne geçecektir. Dolayısıyla, tekelleşme hızlanacaktır.
Şu andaki mevcut yasa, esas itibariyle özel hastaneleri ve devlet hastanelerini destekler ve teşvik eder niteliktedir. Bu tür kuruluşlarla SGK sözleşmeleri yapılmakta, muayenehaneler, laboratuvarlar ve poliklinikler gibi daha küçük ve orta çaplı sağlık kuruluşları sistem dışında bırakılmaktadır. Mevcut yasa, bu durumu daha da hızlandırıcı nitelikte olup, belirtilen sağlık kuruluşlarının tasfiyesini ve hastane zincirlerinin tekelleşmesini tamamlamaya yönelik görünmektedir.
Bu niteliğiyle Tamgün Yasası tekelci bir yasa olup, anti-tekel kurallarına ve serbest rekabet koşullarına aykırı bir yasa niteliğindedir.
5. Tamgün Yasası, Ülke Çıkarlarına Aykırı Sağlık Kuruluşlarını Özendirme Ve Güçlendirme Sürecini Hızlandıracaktır
Tüm ülkelerde, hastaların ortalama % 80’ i poliklinik tarzında ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarında, % 20 civarında bölümü de hastane tarzında yataklı tedavi kuruluşlarında bakılmaktadır.
Bunun da nedeni, muayenehane, poliklinik, laboratuvar, tıp merkezi gibi ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarının yatırımlarının kolay ve ekonomik olmasıdır. Böylelikle, halk daha ekonomik hizmete kolayca erişebilmektedir. Bu kuruluşlar, halka çok daha yakın ve yaygın olarak hizmet sunabilmektedirler. Bu nedenle de, tüm ülkeler tarafından özellikle tercih edilmekte ve teşvik edilmektedirler.
Hastane tarzı işletmecilik ise daha büyük yatırım gerektirmekte, daha az sayıda olabilmekte, pahalı işletmecilik nedeniyle hasta birim maliyeti daha fazla olmaktadır. Ayrıca, erişim daha zordur. Bu nedenle, ülkeler tarafından tercih edilmemektedir.
Tamgün Yasası ise, daha çok hastane tarzı işletmeleri desteklemekte, onlarla sözleşme yapmakta ve onlara daha fazla ücret ödeyerek, teşvik etmektedir. Poliklinik, laboratuvar, muayenehane gibi daha ekonomik sağlık kuruluşları ise sistem dışında bırakılarak, tasfiye edilme sürecine bırakılmaktadır.
Yasanın bu niteliğini, ülke çıkarları ile bağdaştırmak mümkün görünmemektedir. Bu durum da, yasanın çıkışını tetikleyen gerekçelerin arkasında, belirli grupların rant hesapları olduğunu destekler niteliktedir.
6. Uyum Süresi Konusunda Eşitsizlik Vardır
Tamgün Yasası’ nın yürürlüğe girmesinden itibaren, devlet hastanelerinde çalışan hekimlere seçim için 6 ay, üniversitelerde çalışanlara 12 ay süre tanınmıştır. Aradaki süre farkını izah etmek mümkün değildir. Hangi kriterlere göre farklı süre konulduğu hukuksal olarak belirsiz olup, eşitlik ilkesine aykırıdır.
7. Yatırımların Tasfiyesi Ve Değerlendirilmesi Konusunda
Herhangi Bir Hüküm Yoktur
Yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren, yapmış olduğu yatırımları tasfiye ederek tamgün çalışmaya geçmek isteyen hekimler için herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu hekim branşları içinde, teknoloji ağırlıklı yatırımları çok yüksek miktarları tutan branşlar da bulunmaktadır. Bu tür teknolojik yatırımların tasfiyesi durumunda, değerleri neredeyse sıfıra yakındır. Dolayısıyla, tasfiyeleri de büyük zararlar oluşturacaktır. Bunlara bir çözüm getirilmemektedir.
Ayrıca, çalışan personel ve onların kıdem tazminatları konusunda da herhangi bir çözüm getirilmemektedir.
SONUÇ
Yeterli tartışma ortamı yaratılmamış olan,
Getirilen haklı eleştirilerin göz önüne alınmadığı,
Bireyin hekimini seçme özgürlüğünü engelleyen,
Hekimin de mesleğini serbestçe icra etmesini fiilen ortadan kaldıran,
Sağlıkta tekelleşmeyi ve yabancı hakimiyetini güçlendirecek olan,
Sağlık giderlerini ekonomik düzeyde sunacak işletmeler yerine, giderleri artıracak modelleri teşvik eden,
Uyum sürecinde eşitsizlik bulunan
Bu yasanın onaylanmaması, hukuki sakıncalarının giderilmesi amacıyla bir kez daha TBMM’ e iadesinin sağlanması için,
Gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Tıp Laboratuvarları Birliği
TıpLab adına
Doç. Dr. Paşa Göktaş
Tel/Fax : 0216-348 26 12
GSM : 532 243 84 74
e-mail : tiplab@tiplab.org
web : www.tiplab.org