Söylentiler ve gerçekler / Ercan Varol

Sizden Gelenler

 

 

Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir.
Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başta hümanistler gider

Veba-Albert Camus 

Dr. Ai Fen, son günlerde musallat olan kâbus gibi rüya yüzünden erken uyanıp rüzgârlı soğuk bir havada kurşuni gri bulutların gökyüzünü kapladığı şehrin ana caddelerinden hastaneye geldiğinde saat henüz 7.30'a gelmemişti.

Aralık ayının sonlarıydı. Neredeyse boş büyük otoparka arabasını park etti. Elinde siyah çantası, üstünde siyah yün pardesüsü ve ayaklarında siyah uzun botları olan doktor hızlı adımlarla giriş kapısına doğru yürürken yüksek katlı büyük hastanenin giriş kapısındaki görevli onu uzaktan tanımış, gülümseyerek “günaydın bayan Aif Fen” demişti.

Hastanenin kantininden sandviçini alıp acil servisin ana hastane binasına açılan arka kapısından girerek odasına geçti. Kendi kahve makinasında yaptığı filtre kahve ve sandviç ile kahvaltısını yaptı. İkinci kahve bardağını doldururken gördüğü kâbus gibi kötü rüyaları hatırlamaya çalışıyordu. Fala inanmazdı ama kötü rüyalardan ve paranormal olaylardan çok korkardı. Şimdi güne tedirginlikle başlıyordu.

 Doktor Ai Fen, Wuhan Merkez Hastanesi Acil Servis sorumlusuydu. Kırklı yaşların ortasındaydı. Orta boylu beyaz tenli güzel sayılacak bir kadındı. Masum olduğu kadar hüzünlü bir yüz ifadesi, genelde arkaya taranmış siyah gür saçları ve küçük siyah gözleri vardı. Kadın bir doktor olmasına rağmen yeri geldiğinde sert ve disiplinli bir tavır almaktan çekinmezdi. Çalışkan, yardımsever ve cana yakın bir kişiliğe sahipti. Konuşmaya başladığı zaman sanki yüzündeki hüzün gider içindeki iyilik ve güzellik ortaya çıkıverir ve gülümseyerek tatlı dille kibar ince bir sesle konuşurdu.

Öğleye doğru acil servis kalabalıklaşmaya başlamıştı. Bir hastasına reçetesini henüz yazmıştı ki heyecanla bölüm doktorlarından Dr. Chen yanına yaklaştı:

“Dr. Ai, size bir hasta danışabilir miyim?”

“Tabi ki Chen.”

Bölümde çalıştığı tüm doktor arkadaşlarına sadece ismiyle hitap ederdi Dr. Ai. Bu arada Dr. Chen bilgisayardan bir hastanın dosyasını açmış ve tetkiklerini göstererek heyecanla anlatmaya başlamıştı bile:

“Kırk beş yaşında bir erkek hasta, ateş nefes darlığı kuru öksürük ve ileri halsizlik tanımlıyor, kan tahlillerinde beyaz küre yüksek değil ama akciğer filmi kötü...”

Dr. Ai, ciddi bir şekilde ve dikkatle bilgisayar ekranındaki akciğer filmini izliyordu.

“İlginç. Antibiyotik almış mı daha önce” dedi ekrana bakarken.

“Ha evet unutuyordum Dr. Ai. Hasta 4 gündür moksifloksasin (akciğer enfeksiyonu için kullanılan bir antibiyotik) aldığını söylüyor ama…” Biraz durakladı ve düşünceli bir şekilde devam etti: “Durum böyle.”  

Dr. Ai, göğüs hastalıklarına danışılmasını istedi. Yaklaşık on dakika sonra gelen göğüs hastalıkları doktoru hastayı muayene etti ve endişeli bir yüz ifadesi içinde hiçbir şey söylemeden hastayı servisine yatırdı.

“Yılbaşında neredesin bakalım plan yaptın mı Chen?” diye sordu Dr. Ai.

“Beni şaşırtıyorsunuz Dr. Ai” dedi genç doktor şaşkın gözlerle bakarak, “bu yılbaşı nöbetini bana yazdığınızı ne çabuk unuttunuz!”

Dr. Ai, bir anda mahcup bir tavırla hatırladı:

“Aman Tanrım öyleydi değil mi ne çabuk unutmuşum. Dün gece iyi uyuyamadım kafam hala yerinde değil ondan olmalı... Bak ne diyeceğim Chen, şu hasta ile ilgili yani pnömoni (zatüre) hastası ile ilgili, mesleki bir neden etken olabilir mi? Mesleğini öğrenebildin mi nerede çalışıyormuş?”

Dr. Chen, önemsemez bir tavır içinde kısa ve öz bir cevap verdi: “Huanan Deniz Ürünleri Pazarında...”

*

Aradan iki gün geçti. Acil yoğundu ve kış hastalıklarına yakalanmış hastalarla doluydu. Dr. Ai beli ağrıyan yaşlı bir hastayı muayene edip reçete yazmak için masaya yaklaşığında, araları paravanla kaplı küçük muayene bölmeleri olan geniş muayene salonunun geniş masasında Dr. Chen filtre kahvesini içiyordu. Etrafta hemşirelerin ve doktorların oturmaları için büyüklü küçüklü koltuklar sandalyeler vardı. Bazı doktorlar doktor odası yerine burada vakit geçirmeyi severdi.

Dr. Ai gülümseyerek gelip masanın etrafındaki koltuklardan birine oturdu.

Dr. Chen birden: "Enteresan bir durum gerçekten” diye söze başladı. “Bugünlerde ne çok pnömoni vakası geliyor, siz de fark ettiniz mi? Dün bir bugün de iki pnömoni hastası gördüm. Benzer şikâyetleri vardı ve akciğer filmleri de birbirine benziyordu” dedi.

“Ha evet ben de dün benzer bir hasta gördüm. Sanırım bu seneki influenza (grip) biraz farklı” dedi Dr. Ai.

“Salgın filmini izlediniz mi?” dedi Dr. Chen.

“Amaan Chen çok bilim kurgu ve korku filmi izleme diye söylememiş miydim sana?”

Dr. Ai elindeki kahve fincanıyla hızla uzaklaştı.

*

Aradan bir hafta geçmiş yılbaşına üç gün kalmıştı. Wuhan’daki pek çok mağaza ve alışveriş merkezi led lambalarla ışıklı süslemelerle donatılmıştı. Yılbaşı ağaçları, ren geyikli süslemeler insanlara bir coşku ve kıpırtı veriyordu ve herkes soğuk havaya rağmen dışarıdaydı. Acil servis sorumlusu Dr. Ai, aynı gün muayene ettiği benzer şikâyetlerle gelen başka bir hastanın bilgisayarlı tomografi sonuçlarına baktığında gördüğü pnömoni görüntüsü onu doktorluk hayatında ilk kez ürküttü. Hemen, pnömoni tanısı ile son hafta gelen hastaların dosya numaralarını buldu. Bilgisayar ekranında hastaların test sonuçları kısmına bakarken “SARS coronavirus” kelimesini gördü. Tekrar tekrar baktı, bir yanlışlık yoktu. Âdeta nefes alması durmuştu

“Aman Tanrım” diye mırıldandı içinden. Üstlerini, meslektaşlarını uyarmalıydı. Hemen enfeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı bölümüne durumu bildirdi.

Beklediği ilgiyi göstermediler; olağan bir durumdu onlara göre, büyütülecek bir durum değildi. Belli ki kötü haber duymak kötü olayla karşılaşmak istemiyorlardı. Onlar için hayatın hep olağan durumlarla ve olağan hastalıklarla geçmesi gerekiyordu.

Dr. Ai, yıllar önce okuduğu Veba romanındaki kendisini etkileyen cümleyi hayal meyal hatırladı: “Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçek dışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır.” Bir şeyler yapmalıydı. Test sonucunun bilgisayar ekranındaki fotoğrafını çekerek “SARS” kelimesini kırmızı renkle yuvarlak içine aldı ve akıllı telefonundan Wuhan’daki doktor arkadaşlarına gönderdi. Kendilerinin ve ailelerinin dikkatli olması gerektiğini söylüyordu.

Karmakarışık duygular içinde o gün akşamı zor etti Dr. Ai. Gece geç saatlere kadar uyuyamadı ve uyuduğunda saat sabahın dördünü gösteriyordu. 

Bir sonraki gün Wuhan şehrinin üzerini karabulutlar kaplamıştı ve yağmur şiddetini artırmıştı. Wuhan Merkez Hastanesi’nin üst katlarından birinde göz hastalıkları uzmanı Dr. Li Wenliang, öğleden sonra ameliyatlarını bitirip çıktığında saat 15.00'e yaklaşıyordu. Otuz üç yaşında, geniş alınlı, geniş burunlu kare metal çerçeveli gözlüklerinin arkasından bakan sevimli koyu kahverengi gözleri ve sevimli bir yüz ifadesi vardı. Çalışkan, dürüst yardımsever ve çevresi tarafından sevilen bir doktordu. Odasında her ameliyat gününden sonra yaptığı gibi filtre kahvesini hazırladı ve sonra koltuğa kendini atıp anlamsızca camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Odasının camından zayıf bir kış ışığı içeriye giriyor ve odayı zor aydınlatıyordu. Kahvesini bitirdikten sonra telefonuna gelen aramaları mesajları kontrol etmek için masasının çekmesinde duran telefonunu çıkardı.

Dr. Ai’nin doktor arkadaşlarına gönderdiği mesaj doktor grupları arasında yayılmış ve nihayet ona dagelmişti. Akşama doğru sosyal medya üzerinden kendi doktor arkadaşlarına“Huanan Deniz Ürünleri Pazarından gelen 7 hastada SARS coronavirus tespit edildi, şu an karantinadalar, kendiniz ve aileniz için lütfen dikkat edin” mesajını gönderdi. Mesajına hastaların bilgisayarlı tomografi görüntülerini de eklemişti.

*

Bir gün daha geçti. Dr. Ai, gece iki tane daha “viral pnömoni” vakası geldiği haberini aldığında içini ciddi bir endişe kaplamıştı. Bu kadar sık viral pnömoni hastası olağan bir durum değildi. Kendisinden başka da kimse bir şeyler yapma gereğini duymuyor, hayat normal akış seyri içinde geçip gidiyordu.

Dr. Ai, durumu ikinci kez halk sağlığı bölümüne ve hastane yönetimine rapor etti. Araştırılmasını ve tedbir alınmasını belirtiyordu yazılı raporunda. Kendisinin hastane çalışanlarının acil servis doktor ve hemşirelerinin hastalanmasından endişe duyduğunu üstüne basa basa belirtmişti.

Öğlene doğru hastanenin idari kat sekreteri telefonda onu yönetime acele gelmesi konusunda bilgilendirdiğinde “Ah nihayet uyarılarımı dikkate aldılar” demişti içinden. Sekreter onu küçük toplantı salonuna aldığında öğlen olmuştu.

İçeriye girdiğinde kızgın görünüşlü hastane yöneticileri ve başhekim yardımcılarını gördüğünde şaşırmıştı Dr. Ai.

“Buyurun oturun” diye söze başladı bir hastane yöneticisi. Yüzüne sertçe bakarak şöyle devam etti:

“Şaşırtıyorsunuz bizi Dr. Ai... Siz hastanemizin en değerli, kurallara en çok bağlı doktorlarından birisiniz. Fakat görüyoruz ki son zamanlarda sizden beklemediğimiz hareketlerde bulunuyorsunuz. Salgın söylentileri çıkarmak hastane yönetiminin haberi olmadan telefonunuzdan hastaların verilerini paylaşmanız, hiç ama hiç hoş değil...”

Dr. Ai, şaşkınlıkla kafasını yana eğmiş gözlerini kısmış dikkatle dinliyordu:

“Ben sadece yeni bir salgın endişesi yaşıyorum efendim yani SARS gibi demek istiyorum. Raporumda belirttiğim gibi bu kadar çok hasta normal değil, yani daha önce hayatımda pek rastlamadığım bir durum. Takdir edersiniz ki sizlere ve yönetime saygım sonsuzdur” dedi sakin bir ses tonuyla.

Karşısında oturan hastane yöneticilerinin tavırlarında hiçbir değişiklik yoktu. Dr. Ai biraz daha cesaretlenmişti:

 “Efendim, ben sadece sevdiklerimi daha dikkatli olması konusunda uyardım başka hiçbir amacım yoktu...”

“Kesin lütfen Dr. Ai” diye bağırdı yönetici. “Bu safsatalarınızı dinleyecek değiliz, söylenti yaymakla suçlanıyorsunuz; kınama cezası aldınız, şimdi çıkabilirsiniz” diye susturdu Dr. Ai’yi.

Dr. Ai salından çıktığında yüzü kıpkırmızıydı. Hayatı boyunca hiç görmediği hiç beklemediği şekilde suçlanmış ve azarlanmıştı. Odasına giderken neredeyse ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Sadece “kalın kafalılar” diye mırıldandı içinden sessizce.

*

Wuhan Merkez Hastanesi Göz doktoru Dr. Li Weinlang, öğleden sonra hastalarının muayenesini bitirmek üzereyken mektup içinde bir zarf aldı. Mektup polis merkezinden geliyordu ve ifadeye gelmezse gözaltına alınacağı yazıyordu. Kısa mektubun suçlama kısmında şu yazıyordu: “Toplum düzenini şiddetle sarsan yanlış iddialarda bulunmakla" suçlanıyorsunuz.”

Aynı gün polis merkezine giderken "chat" grubundaki diğer sekiz arkadaşının da ifadeye çağrıldığını öğrendi. Dr. Li, Tıp Fakültesi ikinci sınıfından beri Komünist Partisi üyesiydi, partinin baskısını bilirdi ama bu seferki olay kendisinde partisine karşı bir hayal kırıklığı ve kızgınlığa yol açmıştı.

Polis merkezine girdiğinde, “Merhaba efendim, ben Wuhan Merkez Hastanesinden göz doktoru Dr. Li Wenliang, ifade vermek için geldim” diye söze başladı.

Polis şefi, “Buyurun Dr. Li” diyerek siyah çerçeveli gözlüğünü taktı ve yakın gözlüğünün arkasından bakan küçük gözleriyle önündeki evrakları incelemeye başladı.

“Evet evet sanırım evrağınızı buldum. Sizin hakkınızda biraz araştırma yaptım sayın Li. Parti üyesiymişsiniz. Bilirsiniz ki biz polisler araştırmayı severiz! Daha gerçekçi olursak bu zaten bizim görevimiz” diye söze başladı. Sakin bir tavırla merakla dinliyordu Dr. Li. Polis amiri yakın gözlüğünüçıkardı başını kaldırdı ve karşısında oturan Dr. Li ye dik dik bakarak, "Toplum düzenini şiddetle sarsan yanlış iddialarda bulunmakla suçlanıyorsunuz sayın Li, lütfen evrağı dikkatlice okuyun ve imzalayın" dedi.

Dr. Li evrağı okumaya başladı. İki paragraflık kısa bir yazıydı ve ilk paragrafta klasik giriş cümleleri vardı ve ikinci parafta şöyle yazıyordu. “Sizi uyarıyoruz: Aynı küstahlık ve inatla bu yasa dışı faaliyete devam ederseniz hakkınızda işlem yapılacaktır."

Polis şefi, “Sayın Li imzalamak istemezseniz sizi gözaltına almak zorunda olduğumu hatırlatmak isterim.” dedi.

Dr. Li ve yazının altına "Anlaşıldı" diye yazdı ve imzaladı. Kendisine verilen mektubu alarak polis merkezinden çıktı. “Sersem küstah herif” diye söylenip duruyordu kendi içinden. (Üç hafta sonra ise kendisine verilen ve imzaladığı mektubun kopyasını Weibo’daki bloğunda yayınlayıp olanları anlatacaktı.)

Dr. Ai Fen yorgun can sıkıcı bu günün akşamında ana cadde üstünde olan apartman katındaki dairesine geldiğinde hava yeni kararmaya başlamıştı. Yemekten sonra televizyonun karşısında filtre kahvesini yudumlarken takip ettiği bir dizinin yeni bölümünü izliyordu. Kalabalık caddeden gelen araba otobüs ve korna sesleri arka planda sürekli bir fon oluşturuyordu. Birden telefonu çaldı. Arayan acil doktorlarından biriydi. Telefonda arayan doktor heyecanlı bir sesle bir acil hemşiresinin de hastalandığını, benzer şikâyetler gösterdiğini ve pnömoni tanısı ile hastaneye yatırıldığını haber veriyordu.

Dr. Ai, telefonu kapattı neşesi kaçmıştı. Acaba korktuğu başına mı geliyordu. Bütün bu azarlamalara kınamalara rağmen yanılmış olmayı ne kadar çok isterdi. Etrafındaki yöneticilerin kayıtsızlığına çok kızıyordu.

Sabah olduğunda, üstlerine, kendi acil hemşiresinin de hastalandığını ve pnömoni tanısıyla hastaneye yatırıldığını bildirdi. Hastane yönetimi acilen toplanma kararı aldı. Toplantı sonucunda yönetim yine SARS benzeri salgını inkâr etti ve üstelik hemşirenin raporlardaki tanısını da  “viralpnömoni” den“atipikpnömoni” ye değiştirdi. Bu arada Dr. Ai gizlice daha önce karantinada olan yedi hastanın dördünün yoğun bakıma alındığı öğrendi.

Çok geçmeden üzücü bir haber daha alacaktı. Dr. Chen’de de baş ağrısı, kırgınlık öksürük ve ateş başlamış ve işe gelememişti!

*

Komünist partisinin bilime kafa tutar tarzdaki katı yönetim kurallarına aşırı bir kızgınlık duyan ve polis merkezindeki gördüğü muamele karşısında büyük bir onur kırıklığı yaşayan Dr. Li tekrar işine döndü.

Glokom (göz tansiyonu) nedeniyle ameliyat ettiği ve başka hiçbir şikâyeti olmayan bir hastasının bir gün sonra ateşlendiği haberini aldıktan iki gün sonrasında kendisinin de ateşlendiğini hissetti. Ölçtüğünde derece 38.5 i gösteriyordu ve üzerinde büyük bir kırgınlık vardı. O gün hastaneye gidemedi. Sonraki gün ateşi geçmeyip üstelik öksürüğü de başlayınca kendi çalıştığı hastaneye hasta olarak yatırıldı.

Wuhan Merkez Hastanesinde çalışan tüm doktorlara, daha önceden hastanedeki söylentilerin gerçeklik payını sormak için telefon eden diğer hastanelerdeki doktorlar, şimdi telefonda kendi hastanelerinde de benzer vakaların gelmeye başladığını ve bunların sayısının arttığını anlatıyorlardı.

Özellikle Üniversite Hastanesindeki doktorlar ve hocalar konuya ilgi gösteriyor Wuhan Merkez Hastanesi yönetimine şeffaf olmadıkları konusunda ciddi eleştiriler yöneltiyorlardı.

SARS salgınını yaşamış daha yaşlı tecrübeli doktorlar, bunun yeni bir salgın olduğunu, tedbirlerin yetersiz olduğunu söylemekten çekinmiyorlardı.

On bir milyonluk dev şehirde aciller yoğun bakımlar servisler benzer şikâyetler ile gelen hastalarla dolmaya başlamıştı.

Bazı hastalarda hastalık ağır seyrediyordu ve hastaların her geçen gün artan ölüm haberleri fısıltı şeklinde konuşuluyordu.

Usta kurt gazeteciler bunları haber yapmaya başlamışlardı bile. Dr. Chen önce kötüleşince hastaneye yatırılmış, sonra alındığı yoğun bakımda hayatını kaybetmişti.

Dr. Ai,  Dr. Chen’in yoğun bakıma alındıktan iki gün sonra öldüğünü öğrendiğinde gözleri kıpkırmızı oluncaya kadar ağlamıştı. Hapis cezası pahasına bile olsa kendisini azarlayan ve kınama veren yöneticilerin hepsine suratına birer yumruk atmak istiyordu.

Ve nihayet Çin yönetimi acil durum ilan etti!

Bu arada şik?yetleri artınca hastaneye yatırılan ve kendisine yapılan ilk iki korona virüs testi negatif çıkan Dr. Li iki gün sonra daha da kötüleşti. Dr. Ai, arkadaşı Dr. Li ile ilgileniyor ve sık sık durumunu soruyordu.

Üçüncü testin yapılmasına karar verildi. Sonucu Dr. Li kendi bloğunda, "Bugün nükleik asit testi pozitif çıktı, ortalık sakinleşti, sonunda teşhis kondu" diye belirtecekti.

Daha sonraki gün kendisini arayan bir arkadaşına telefonda şiddetli nefes darlığı çektiğini söylerken öksürük ve nefes darlığından zor konuşuyordu.

Dr. Li de hemen yoğun bakıma alındı ve yapay solunum cihazına bağlandı. Her geçen gün durumu kötüleşiyordu; bütün çabalar başarısızdı. Üç gün sonra akşam vakti kalbi durdu ve hayatını kaybetti.

Çin basınında Dr. Linin öldüğü haberi yayınlandı. Fakat Wuhan Merkez Hastanesi yönetimi bununun gerçek olmadığını Dr. Li’nin durumunun kritik olduğunu onu kurtarmak için bütün çabanın gösterildiği beyanatında bulundu. Ama saatler sonra öldüğünü duyurmak zorunda kaldı.

Sonraki günlerde bir televizyoncunun Dr. Ai'yle yaptığı  röportajı yayınlanmasına üç saat kala gizli bir telefonla engellendi. Enfeksiyonun yayılma hızı çok yüksekti ve salgın hızlı bir şekilde diğer ülkelere yayılmaya başlamıştı.

Wuhan hastanesinde çalışan üç doktor daha salgında ölmüştü.

Arkada hamile bir eş ve bir çocuk bıraktıktan sonra Dr. Li’nin ölümüne Wuhan Yerel Yönetimi, Hubei Yerel Yönetimi ve Sağlık Komisyonu taziye masajı yayınladı.

Çin Hükümeti ise Dr. Li’yi kahraman ilan etti!

Dünya Sağlık Örgütünün resmi twitter hesabından yayınladığı mesajında şu yazıyordu:

“Dr. Li’nin ölmesinden büyük bir üzüntü duymaktayız!”

Salgın tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Dr. Ai Fen’in söylentileri bugün tüm dünyayı ateş çemberine alan felaket haline gelmişti.

Dr. Ai Fen en son yaptığı konuşmada, Eğer neler olacağını öngörseydim azarlanmayı umursamazdım. Mümkün olduğunca sesimi duyurmaya çalışırdım demişti.

Dr. Ai yaptığı röportajdan sonra gözden kayboldu ve bir daha izine rastlanılmadı. Ne onu gören oldu ne de haberini alan. Adeta yeryüzünden silinmiş buharlaşmıştı.

Artık 'söylentiler ve gerçekler’in gölgesinde hiç ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Prof. Dr. Ercan Varol
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD Öğretim Üyesi

Gercekedebiyat.com