Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfı ve kitabın yazarı Dr. Hüseyin Demirel’e yayınlayarak bizlere kazandırdıkları “1946–1960 Arası Sağlık Politikaları ve Sağlıkta Planlama” kitabından ötürü, sağlık sektörüne değerli katkılarından dolayı teşekkürlerimizi sunarız. Karar vericilere de, hizmeti tamamlayan sunuculara da ayrı bir bakış açısı veriyor bu yayın… O günlerin penceresinden bugünlere de ışık tutuyor ..
Çok önemli unsurlar var aslında hem sektör olarak dikkat etmemiz gereken hem de sağlığı kamu adına yöneten otorite olarak!!!
· Nedir Planlama ???
Diyorlar ki “Planlama, ne yapılacağına önceden karar verilmesidir. Planlamanın özünde de geleceğe hâkimiyet ve değiştirme düşüncesi yatmaktadır.” Dikkat etmek gereken geleceğe hakimiyet noktası… Eksik öngörü yaptığımızda faturayı ödeyenler ise gelecekte o anı yaşayanlar olacak…
· Planlama ile Sosyoekonomik Hayata Bakış !!!
Sayfa 29 da, yapılan tespit aslında sağlıkta alınacak stratejik kararların özünü ifade ediyor. “Her toplumda genelde kaynaklarla toplumsal ihtiyaçlar arasında tersine işleyen bir ilişki vardır. Bu ilişkide kaynakların kıt, ihtiyaçların sınırsız olduğu bilinmektedir. “ Buradan anlaşılacağı üzere, kamu otoritesinin planlama ile sosyo-ekonomik hayata müdahalesinin siyasal boyutu iki yönlüdür. Birincisi, kıt kaynakların tahsisi ve ikincisi ise sosyal adaletin gerçekleştirilmesi yani hakkaniyet boyutudur. Diğer bir ifade ile “pastayı büyütmek ve büyüyen pastayı adil biçimde paylaştırmaktır”.
Türkiye liberal ekonomi ile 1945’li yıllarda muhalefetin iktidarı tenkitleri sırasında tanışıyor. Bu kitabın 34. sayfasında da belirtildiği gibi; “Savaş ortamının etkisinde hazırlanan iki plan (1946 İvedili Sanayi Planı ve 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma Planı), çok kısa aralıklarla hazırlanmalarına karşın, temel siyasaları açısından oldukça farklıdır. Birincisi, sanayi planlarının yaklaşımının bir devamı iken, ikincisi bu yaklaşımın terk edildiğinin, Türkiye’nin yeni bir arayışa girdiğinin göstergesidir.”
Planlamalarla hayatımıza girmeye başlıyor liberal ekonomi….
Aslında tartışmaya açarak sizleri düşündürmek istediğim liberal ekonomilerde sağlık planlamasının nasıl olacağı ve neleri getirebileceğini öngörmek !!!
· Kalkınma Planlarında Özel Sektörün Tarifi !!!
Kitabın 37. sayfasında planlardaki teknik bütünlük ilkesinden bahsederek, devlet ödevi olarak yapılan planlama ile tüm toplumu, yurt düzeyini ve kuruluşları kapsadığının altı bir kere daha çizilmektedir. Aynı sayfada “Anayasamız 166. maddesi ile kalkınma planlarının yapılmasını devlet ödevi haline getirirken aynı madde de “Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri bu plana göre gerçekleştirilir” denilmekte ve önemli tanımların altı çizilmektedir. Üretimin artması, yatırım ve istihdamın geliştirici tedbirler ve yatırımlarda toplum yararları ve kaynakların verimli kullanımı gibi…
Buradan bizlerin anladığı personel istihdam eden, yatırım yaparak kamu kaynaklarını ek yatırım yapmaktan kurtaran, kaliteli sağlık hizmeti sunmayı ilke edinen özel sağlık kurumlarının kamu yararını ön koşul tutarak daha iyi noktaya getirilmesini tarif edilmesidir!!
Zevk alarak yayını okumaya devam ettikçe görüyorum ki, kitap da “Türk kalkınma planının son bir özelliği ise özel girişimler açısından yol gösterici, özendirici ve destekleyici nitelikte olmasıdır. Başka bir ifadeyle kamu kesimi için emredici nitelikte olan kalkınma planı, özel kesim için yukarıda da belirtildiği gibi yol göstericidir.” Diyerek düşündüklerimiz belgeleniyor.
Yayında Behçet Uz tarafından açıklanan Milli Sağlık Programı’ndan bahsedilmekte ve kitabın 79. sayfasında da Behçet Uz tarafından “Tababetin sosyal hizmet haline gelmesi, hükümetin bir sağlık siyaseti gütmesi bilhassa demokrasilerde iki başlı ehemmiyeti haiz olmaktadır. Bu da demokrasilerin gayesinin vatandaşın refah ve saadetine çalışmak olması ve hükümetin hür halk seçimiyle iktidara gelmesindendir. O vakit bir taraftan hükümet sosyal hizmet mahiyetindeki sağlık işlerinin bütün nimetlerinden vatandaşları da her bakımdan kontrol etmeye salahiyetiyle bulunduğu devletten sağlık ve tababet sahasındaki eksikliklerin tamamlanmasını musırsan ister, ihtiyaçlarını bildirir ve bunlar tatmin edilmezse şikayete başlar.” Denilerek yapılan düzenlemelerde vatandaşların bakışının önemli olduğunun altı çizilmektedir.
Öyleyse; sağlıkta planlamanın kriterlerinin esas belirleyicisi kamu menfaati ve vatandaşların getirilen sisteme bakışıdır.
Piyasa ekonomisi devlet işletmeciliğinin tasfiyesinden ibaret değildir.
Aynı şekilde demokratikleşme de, sivilleşmeden özelleşmeden ibaret değildir. Piyasa ekonomisi aynı zamanda siyasi iktidarın yani kural koyucunun da sektörel piyasayı yön belirleyecek kuralları koymadan, piyasanın dengesini koruduğunu izlemesidir. Bunun için liberal "anayasal iktisat" teorisi geliştirilmiştir, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı, hükümetten bağımsız denetleme ve düzenleme kurumları oluşturulmuştur. Bu genel yapıyı sağlığa uyarlarsanız ve Ekim 2008 de yapılacak sağlıktaki planlamayı düşünürseniz, planlama yapacak olan kamu otoritesinin Sağlık Bakanlığı olduğunu ve en büyük sağlık hizmeti sunucusunun Sağlık Bakanlığı olduğunu hatırlarsanız ve son dönemde Sağlık Bakanlığı’nca çıkarılan ve Danıştay tarafından planlamaya ait iptal edilen maddeleri olan yönetmelikleri anımsarsanız daha dikkatli düşünmeye başlarız.
O zaman kamu adına sağlık hizmetini sunan otorite ile sağlık planlanması kriterlerini koyan otorite de belki bağımsız olmalı.
Yoksa karar verirken en büyük sunucu olmaktan dolayı verilecek kararlar bir tarafı güçlendirip piyasa dengelerini bozabilir. Örneğin kamu sağlık kurumları kiralama yoluyla tıbbi bir cihaz kurarken, özel sağlık işletmeleri ise izin alarak yeni cihaz alabiliyor…Denge bozulmuyor mu???
Sağlık hizmetinde kamu yararını belirlemek için uluslar arası platformlarda kıyas nasıl yapılıyor diye bakarsak; sağlık göstergeleri, finansal risk koruyuculuğu ve hasta memnuniyetini görüyoruz. Sağlık göstergeleri ile özel sağlık kurumlarının denetim sorumluluğunun kamu otoritesinde olduğunu biliyoruz. Hastalardan alınan fark ücretlerine de tavan uygulama konması, acil vakalarda fark alınmaması finansal risk koruyuculuğunun en önemli delili. Hastalar da özel sektörden memnunsa; geriye kalır kamu menfaati. Aynı tıbbi işlemi, hastasına satın alarak sunan kamu sigorta kurumu adına karar verici, o zaman nereden ucuza aldığına bakmalı. Ayrıca özel sağlık kurumları adına kamu sigorta kurumuna ödenen aylık SSK ve Stopaj primleri miktarlarını da hesaba kattığında kamu yararı kararını özel sağlık kurumları lehine görmek zor olmasa gerek.
Hepimiz için önemlisi; kaliteli sağlık hizmetini, kamu bütçesi adına daha ekonomik temin etmek ve hakkaniyetle erişimi sağlamak için kamu ve özel sektörün “biz bütünüz” demesidir.
Ne önemi var sunan kurum kamu olsun, özel olsun… Hepimize sağlık olsun…
Dr. Feza Şen
Bursa Sağlık Kuruluşları Derneği
Genel Sekreteri
Sağlık İşletmecisi
0 532 2778827- fezasen@megamed.org