Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın uygulaması sürecinde Sağlık Bakanı ve diğer hükümet yetkililerince açık hedef haline getirilen hekimler, hasta ve hasta yakınlarından maruz kaldıkları saldırılarda ağır yaralanıyor, yaşamını yitiriyor. Sağlık Bakanlığının kurduğu iletişim hatlarından potansiyel suçlu olarak yaftalanan hekimleri şikayet etmeleri için hastalara çağrılar yapılıyor. Hekimler çoğu dayanaksız ve insafsız hasta şikayetlerine cevap yetiştirmek için ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette.
Hekimlere bakış açısı neredeyse her hükümet döneminde olumsuzdu ama bu dönem en olumsuz dönem oldu. 12 Eylül Cuntasının başındaki kişi: "Bağlayın doktoru ağaca kaçmasın" ANAP döneminde Çalışma Bakanı olan İmren Aykut: "Doktorlara ne kadar verirsek verelim doymazlar" MHP'li Sağlık Bakanı Osman Durmuş:" Yoksa sizi Türk hekimlerine veririm", demişti. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: "Doktoru bile iğne yapmaktan acizdir" Sağlık Bakanı Recep Akdağ'da "Hekimler hastaların cebinden elini çeksin" diyerek bu olumsuz bakış açısını taçlandırdı. Aç gözlü, gözü doymaz canavarlar olarak yaftalandı hekimler mütemadiyen. Toplumuzda gelenekselleşmiş hekime saygı ve sevgi algısı da hızla aşındırılarak yok edildi.
Kimi hasta ve hasta yakınları muayene ve tedavi olmak için değil de adeta kavga etmek için sağlık kuruluşlarına başvuruyor. Hekim hasta ilişkilerinin en sorunlu olduğu dönem bu dönem ne yazık ki...
Gaziantep'te çalıştığı hastanede uğradığı bıçaklı saldırı sonucunda genç yaşta aramızdan ayrılan meslektaşımız Ersin Arslan hekime şiddetin son kurbanı. Dahası Kilis Devlet Hastanesinde hekimler Dr. Arslan'a yapılan saldırıyı kınarken, ölen 85 yaşındaki bir hastanın yakınları yoğun bakım ünitesini basıyor, kapıyı ve camları kırarak hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını tartaklıyor. Bu saldırganların emniyette ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakılmaları da oldukça düşündürücü.
Hastanelerde güvenlik taşeron şirketlere teslim ediliyor. Ankara'nın göbeğinde bir üniversite hastanesinde hastalarına özveriyle hizmet veren bir öğretim üyesi Acil Sevisin önünde ölen bir hastasının onlarca yakınınca linç edilmekten kıl payı kurtuluyor, günlerce yoğun bakımda kalıyor. Devletin küçültülmesi planı aşama aşama ilerliyor, sağlık eğitim, güvenlik gibi temel hizmetler piyasanın vahşi koşullarına terk ediliyor.
Sağlık Bakanı 130 bini geçen hekim sayısının çok yetersiz olduğunu, hızla 250-300 bine çıkarılması gerektiğini iddia ediyor, tıp fakültelerinin kontenjanları iki katına çıkarılarak yılda 10 bin sınırına dayanıyor, ithal hekim getirilmesi için de kollar sıvanıyor.
Doktorluk kadroları karaborsada pazarlanıyor ve icra yoluyla satışa çıkarılıyor artık. Mersin'de 5’inci İcra Dairesi, borcunu ödeyemeyen bir sağlık merkezi bünyesindeki tıp merkezinin uygunluk ruhsat belgesi ve 8 doktor kadrosunu "taşınır varlık " olarak batan geminin malları misali icra yoluyla satışa çıkarıyor. Kıran kırana bir ihale söz konusu. İcrada satışa sunulan taşınır kadrolar şöyle:
60 bin TL değerinde bir genel cerrahi kadrosu
60 bin TL değerinde bir çocuk sağlığı ve hastalıkları kadrosu
90 bin TL değerinde bir kadın hastalıkları ve doğum kadrosu
50 bin TL değerinde bir göğüs hastalıkları kadrosu
80 bin TL değerinde bir kulak burun boğaz kadrosu
60 bin TL değerinde bir dahiliye uzmanlık dalı kadrosu
Her biri 25 bin TL’den olmak üzere 50 bin TL değerinde iki genel tababet (pratisyen hekim) kadrosu.
60 bin TL değerinde bir çocuk sağlığı ve hastalıkları kadrosu
90 bin TL değerinde bir kadın hastalıkları ve doğum kadrosu
50 bin TL değerinde bir göğüs hastalıkları kadrosu
80 bin TL değerinde bir kulak burun boğaz kadrosu
60 bin TL değerinde bir dahiliye uzmanlık dalı kadrosu
Her biri 25 bin TL’den olmak üzere 50 bin TL değerinde iki genel tababet (pratisyen hekim) kadrosu.
Hekimler mutsuz ve umutsuz, mesleğini icra ederken karşılaştıkları haksız tecavüz ve suçlamalar nedeniyle ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette. Bu koşullarda verilecek sağlık hizmetlerinden asıl zarar görecek olanlarsa bizzat hastalar ve toplum oysa ki..
Dr. Ali Rıza Üçer
Tıp Kurumu Genel Sekreteri