Çünkü sağlığın da bir ekonomisi var Özellikle son beş yıl içinde, sağlık giderlerinin kontrolsüz biçimde yükselmesi ve hem SGK açıklarını, hem de Türkiye bütçe açığını tarihinin en yüksek düzeylerine çıkarmasında, sağlık politikasını yönlendirenlerin, bu işin de bir ekonomisinin olduğunu iyi bilmemelerinin büyük rolü bulunmaktadır.
Hiçbir proje, ekonomik koşulları hazırlanmadan gerçekleştirilemez.
Kaynağını (parasını) bulmadan, hiçbir işi bitiremezsiniz.
“Ben yapayım, nasıl olsa bir yerden bulunur” diyerek iş yapamazsınız.
Bu aile bütçesinde de böyledir, şirket bütçesinde de, devlet bütçesinde de böyledir.
Eğer bu koşulları göz önüne almazsanız, aileniz borçlanır, daha kötü duruma sürüklenir, belki de dağılır, belki de hapislere girmek zorunda kalırsınız. Şirketiniz borçlanır, iflasa sürüklenir. Devletiniz ve kurumlarınız borçlanır da borçlanır. Borçlanabildikleri sınıra kadar. Bu sınırlar bittiğinde de devlet iflasları gelir ya da borçlar içinde daha ağır bedeller ödemeye başlarsınız.
Bir süre sonra, bu durumdan kurtulmak için bir dizi tersine tedbirler almaya başlarsınız. Tasarruf, kemer sıkma, koşullardan fedakarlık, daha düşük kalitede işler vb.
Türkiye olarak da maalesef benzer bir süreç yaşamaktayız.
Sürecin şu anda, “Acaba sağlık giderleri de yüksek mi ? Savurganlık var mı ?” konusunu anlama aşamasındayız. Bilenler çok iyi biliyorlar ve uyarılarını yapıyorlar başından itibaren. Ancak, maalesef sağlığı yönetenlerin önemli kısmı, kamuoyunun ve halkın büyük çoğunluğu işin henüz farkında değiller.
Son Dönem Sağlık Politikalarının Ana Karakteri Neydi ?
Bu nitelikleri şöylece özetleyebiliriz:
- Herkese sağlık
- Sağlıkta her şey ücretsiz
- Aynı zamanda da en iyisinden olsun
Hedefler güzel. Karşı çıkılabilir mi ? Hayır. Yanlış mı ? Kağıt üzerinde hayır. Ama hayalci. Ekonomik gerçeklerle bağlantısı yok.
Bu hedefleri, dünyanın en zengin ülkeleri bile tam olarak gerçekleştirememekteler.
Hele siz, kişi başı 9.000 USD’ lik gelirinizle hiç gerçekleştiremezsiniz. Yıllık kişi başı geliri 35.000-45.000 USD olan ülkelerle aşık atamazsınız.
O zaman ne yapacaksınız ?
Paranıza göre bir bütçe yapacaksınız.
Eğer 9.000 USD’ nin % 6’ sını yani 540 USD’ yi sağlığa ayırıyorsanız, giderleri de bu sınırda tutmak zorundasınız. 40.000 USD’ lik geliri olan ülkenin, % 6’ lık oranı olan 2400 USD ile yarışamazsınız.
Eğer payınız olan 540 USD’ yi hesapsızca artırır, 2400 USD ile yarışmaya kalkarsanız, ülkeniz borçlanmaya başlar. Ödeyici kurumunuz olan SGK çöküşe sürüklenir. Parayı sağlığa akıttığınız için, okullara öğretmen alamazsınız. Güvenliğe eleman alamazsınız. Ordunuza silah alamazsınız. Açlarınızı doyuramazsınız. Sağlıkta iyi görünen, ama diğer ihtiyaçlarını yerine getiremeyen bir toplum olursunuz.
Yani sağlık bütçesinin de, diğer alanlar aleyhine genişleme hakkı yoktur. Bu defa, başka haksızlıkların ve dengesizliklerin kaynağı haline gelirsiniz.
Bunları niye yazıyoruz ?
Çünkü maalesef sağlıkta son yıllarda bu sorunları yaşıyoruz.
Sağlığı yönetenler çok iyi niyetli olabilirler.
Ama sağlık politikamız gerçekçi değil. Ayakları yere basmayan, hayalci istem ve uygulamalara dayanıyor.
Özünde de popülizm hastalığı var. “Herkese, herşeyi sınırsız, en iyi düzeyde verelim” felsefesi, sistemi kontrol edilemez bir savurganlığa sürüklüyor.
Böyle bir politikanın sürekliliği olamaz. Bir yerde tıkanma olacaktı, zaten olmaya da başlıyor.
Hatalı Politikanın Farkına Varıldı mı ?
Maalesef bunu söylemek zor. SGK yönünden evet. SGK yönetimi, batmamak için can havliyle önlemler alıyor. Ancak Sağlık Bakanlığı uygulamaları yönünden, durum hala oldukça bulanık görünüyor.
Kaynakların tükenmekte olduğu, bazı uygulamaların hayalci ve uygulanamaz olduğu hala anlaşılmış durumda görünmüyor. Tamgün Yasası ve benzerleri gibi.
Çünkü verimli işletmecilik bakışı kavranılamıyor. Diğer bir faktör de, popülizmin çok çekici olması ve bundan vazgeçilememesidir.
Zararların bedelinin, sonradan daha fazla olacağı anlaşılamıyor.
Muhtemelen, başımızı kayaya vurmadan uslanmayacağız.
Ancak, ülkeyi bu duruma sürüklemeye hakkımız var mı ?
SAĞLIK POLİTİKALARININ ANA PRENSİPLERİ
NASIL OLMALIDIR ?
1. Herkese Temel Düzeyde Sağlık Hakkı
Evet, herkese temel düzeyde sağlık sunulmalıdır. Bunu, esas olarak, Sağlık Bakanlığı hastaneleri, sağlık ocakları gibi kuruluşlar verecektir. Vatandaşın asgari düzeydeki ve zorunlu temel sağlık giderleri karşılanmak zorundadır.
2. Daha Farklı Sağlık Hizmeti
Daha farklı sağlık hizmeti isteyen, daha konforlu odada yatmak, daha unvanlı doktora muayene olmak, daha lüks bir ortamda sağlık hizmeti almak, kalite belgeli kuruluşlarda sağlık işlemini gerçekleştirmek isteyenler ise, bunun bedelini ödemek durumundadırlar.
Bu bedeli de devlet ve SGK ödemek durumunda değildir.
Bu bedelin de bir miktarı vardır ve bu miktar, maliyet koşullarına göre belirlenir. Her kuruluşun maliyeti de farklıdır. Her kuruluş da, maliyetine göre, hizmet satış bedellerini belirleyecektir. Bu bedeller, tepeden belirlenemez. Her kuruluş, kendi maliyetine göre kendisi belirler. Ekonominin koşulları bunu emreder.
Sonuç olarak, herhangi bir fark ödemek istemeyen vatandaşlar, devlet hastanelerine ve sağlık ocaklarına giderek bu hizmeti alabilirler. Farklı hizmet almak isteyenler ise özel kuruluşlara, üniversite hastanelerine ve diğer kuruluşlara başvurabilirler, ancak bir fark ödemek durumundadırlar.
Özel kuruluşlar, bu farkları kendi maliyetlerine göre serbestçe belirlemelidirler.
Üniversite hastaneleri de bu farkları kendi maliyetleri doğrultusunda, serbestçe belirlemelidirler. Yoksa hem gelişemezler, hem de iflastan kurtulamazlar.
Hatta Eğitim ve Araştırma Hastaneleri de, birtakım işlemlerden kendi maliyetleri doğrultusunda fark alabilmelidirler.
Eğer serbestilikler sağlanmazsa, özel hastaneler devlet hastanesine döner. Üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri de devlet hastanesine döner, gelişme olanakları kalmaz.
Aslında hala bu konuları tartışıyor olmamız oldukça üzücü. Ancak, son yıllardaki uygulamalarda o kadar temel hatalar yapılıyor ki, bu konuları gündeme getirmemek olanaksız. Hala felsefe tartışması yapmak ve temel doğruları savunmak zorunda kalıyoruz. Çünkü sağlık yönetiminde, elmalarla armutlar sıklıkla birbirine karıştırılıyor ve gerçekçi, doğru ve berrak bir program ortaya konulamıyor.
3. Vatandaşın Sağlık Giderlerine Katılımı Şarttır
Ekonomik gücü yerinde olan vatandaşların, sağlık giderlerine daha fazla katılımını gerçekleştirmeden sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak mümkün değildir.
Bunun yolu da, yukarıda açıklanan biçimde olabilir.
OECD’ nin 2009 yılı sağlık harcamaları raporuna göre, ABD’ de yıllık sağlık giderleri kişi başına 7290 USD olup, bunun %55’ i (3882 USD) özel harcamalar niteliğindedir. Özel sağlık harcamaları İsviçre’ de toplam sağlık harcamalarının % 40’ ını, Yunanistan’ da % 40’ ını, Kore’ de % 45’ ini, Meksika’ da %55’ ini oluşturmaktadır.
Belirtilen bu ülkelerin tümünün kişi başına milli gelirleri Türkiye’ nin birkaç katı ya da daha üzerindedir. Sağlık harcamaları da daha fazladır, ancak harcamaların önemli kısmını vatandaşlar kendi güçlerinden finanse etmektedirler.
Türkiye, 2005 yılı verilerine göre kişi başına 618 USD harcamakta, bunun da % 72’ si kamu tarafından (devlet ve SGK) karşılanmaktadır. Bu oranın, son 3 yıl içinde büyük artış gösterdiğini, muhtemelen kamu (ve SGK) harcamalarının % 80-85’ lere yükseldiğini biliyoruz. Bu niteliğiyle Türkiye, eski doğu bloku ülkeleri de dahil, sağlıkta en sosyalist uygulamaya sahip ülke ya da birkaç ülkeden birisi durumundadır.
Türkiye’ nin sağlıktaki bu konumu, fakir ülkenin hovarda ve savurgan çocuğu rolüne uygun düşmektedir.
Lütfen Sağlık Politikamızı Yeniden Sorgulayalım
Gelinen finansal tıkanma noktasında, sağlık politikamızı yeniden sorgulamamız gereği ortadadır.
Şu soruların yanıtı önem taşımaktadır:
- Sağlık politikamızın ana doğrultusu ne ölçüde doğru ve gerçekçidir ?
- Geçmiş dönem yönetimlerinin deneyimlerinden nasıl ders alabiliriz ?
- Sağlık politikamızı popülizmden arındırarak, finansman yönünden dengeli, gerçekçi ve sürdürülebilir bir temele nasıl oturtabiliriz ?
Bu soruların yanıtı sır değildir. Yeter ki, temel tercihler doğru olarak yapılabilsin ve ilgili uzmanlarla, ilgili tarafların uyarılarına kulak verilsin.
Yoksa her olayı yaşayıp ders alarak, zararlar oluşturarak, bir adım ileri-iki adım geri yöntemiyle öğrenmek zorunda kalacağız.
09/12/2009
Doç. Dr. Paşa Göktaş
Tel/Fax : 0216-348 26 12
GSM : 532 243 84 74
e-mail : tiplab@tiplab.org
web : www.tiplab.org