Artık Yeni Bir Aşamadayız
Aile Hekimliği Sistemi, Sağlık sistemimizde yeni koşulları gündeme getirecektir. 1 Kasım 2010 tarihinden itibaren, ülkemizin en büyük metropolü olan İstanbul’ da da Aile Hekimliği Sistemi (AHS) uygulanmaya başlanacaktır. Bu sistem, uygulamada yeni tartışmaları da gündeme getirecektir.
Bilindiği gibi, aile hekimleri sağlık sisteminin 1. basamağını oluşturmaktadırlar. Aile hekimi, izlemekle yükümlü olduğu nüfusun koruyucu hekimlik, günlük ve basit sağlık sorunlarının giderilmesi, danışmanlık ve doğru yönlendirme gibi gereksinimlerini karşılayacaktır. Aile hekimliğinin rolü, doğru ve optimal düzeyde belirlenmelidir. Bu rol abartıldığı ve daha üst fonksiyonlar yüklendiği zaman, 2. ve 3. basamaklarda yer alan uzmanlık alanlarından ve sağlık kuruluşlarından itirazlar gelecektir.
Zaman içinde aile hekiminin işlevi, görev kapsamı ve sistem içinde doğru konumlanması yerli yerine oturacaktır kanısındayız.
İkinci Ve Üçüncü Basamaklar Neresi Olacaktır ?
Aile hekiminin, sağlık sisteminin birinci basamağını oluşturduğu açıktır. Peki, ikinci ve üçüncü basamağı hangi kuruluşlar oluşturacaktır ?
Aslında bu durum, mevcut sağlık mevzuatımızda tanımlanmış görünmektedir. Ancak mevcut koşullar, var olan tanımlamanın yeniden gözden geçirilmesi gereğini doğurmaktadır. Çünkü, kapsam içinde bulunmayan kuruluşlar söz konusudur.
İkinci basamakta uzmanlar yer almalıdır. Aile hekimi, hastanın sorununun bir uzman muayenesini gerektirdiğini düşünürse, hastayı bir uzmana sevk etmelidir.
Kritik konu burasıdır. Burada, herhangi bir kuruluş tanımı yapılmamalıdır. Bir uzman tanımı yapılmalıdır. Örneğin: “Hastanın dahiliye uzman muayenesi gereklidir” gibi bir ifade yeterlidir. “Şu hastane” “Şu klinik” “Şu uzman kişi” gibi hedef tanımlamalar uygun değildir. Yalnızca hangi uzmanlık dalı muayenesi gerekiyorsa, o belirtilmelidir.
Bu Bir Demokrasi Sorunudur
Bundan sonrası, hastanın tercihine bırakılmalıdır. Hasta, özgür iradesiyle kendi uzman hekimini seçebilmelidir. Nasıl aile hekimini seçebilme özgürlüğü varsa, uzman hekimini de seçebilme hakkına sahip olmalıdır.
Bu konu gerçekten bir demokrasi sorunudur. Toplumda her alanda demokratik açılım, bireysel özgürlüklerin genişletilmesi gibi konular gündeme getirilerken, bu konuda vatandaşları anlamsız kısıtlamalarla zorunlu olarak belirli kuruluşlara yönlendirmek doğru değildir. Vatandaşlar kendi hekimini seçmede özgür bırakılmalıdır.
Bu durum, vatandaşların aynı zamanda haklarıdır. Çünkü sağlık primi ödemektedirler ve onların ödedikleri sağlık priminin karşılığını, istedikleri hekimi seçme yönünde kullanmaları en doğal haklarıdır.
Diğer taraftan, çıkarılan Genel Sağlık Sigortası (GSS)’ nın en temel ilkesi, vatandaşların istedikleri hekimi ve sağlık kuruluşunu seçebilme haklarıdır. Bu hak tam olarak uygulanmadığı sürece, GSS’ nin yürürlükte olduğundan söz edilemeyeceği açıktır.
Bu durumun hak ve adalet kuralları çerçevesinde yürüyebilmesi için, SGK isteyen bütün uzman hekimlerle sözleşme yapmalıdır. Ayrıca standarda uyan bütün sağlık kuruluşlarıyla sözleşme yapılmalıdır. Hekim ve kuruluş ayrımı yapılmamalıdır. Yalnızca devlet hastaneleri değil, özel hastaneler, tıp merkezleri, poliklinikler, laboratuvarlar ve muayenehaneler de sözleşme kapsamı içine alınmalı ve vatandaşlara gerçekten istediği hekimi seçebilme hakkı tanınmalıdır. Şu anda sözleşme yapma hakkı tanınmayan muayenehaneler, laboratuvarlar ve poliklinikler sözleşme kapsamına alınmadan, vatandaşların hekim seçme hakkından söz edilemez. Şu anda, anlaşılmaz şekilde kısıtlanmış ve yönlendirilmiş, göstermelik bir hekim seçme hakkı söz konusudur.
Laboratuvarların Sistemdeki Yeri Nasıl Olmalıdır ?
Yukarıda da belirtildiği üzere SGK belirli kalite standartlarına uyan tıp laboratuvarlarıyla sözleşme yapmalıdır. Kendisinden, bir hekim tarafından endikasyon dahilinde laboratuvar tetkiki istenilen vatandaşlar, kendi diledikleri laboratuvara başvurarak, tetkiklerini yaptırabilmelidirler. GSS uygulayan tüm ülkelerde durum böyledir. Türkiye’ de de böyle olması gerekmektedir. Vatandaşlar isterlerse bir devlet kuruluşunu, isterlerse bir özel kuruluşu, isterlerse de bağımsız bir özel laboratuvarı seçebilmelidirler.
Şu andaki kısıtlamalar haksız ve anlaşılmazdır. Düzeltilmelidir.
Gelebilecek Muhtemel İtirazlar
Hatırlanacağı üzere, Aile Hekimliği Sistemi’ nin ilk uygulamaya konulduğu bölgelerde, ikinci ve üçüncü basamakta yer alan hastanelere hasta akışı ciddi ölçüde azalmış ve özellikle üniversiteler, sevk zincirine bağlı olmaksızın başvuru yapılmasında ısrar etmişlerdi.
Bu durum tekrardan gündeme gelecektir.
Sevk zincirinden vazgeçmek kolay görünmemektedir. Muhtemelen, er veya geç sevk zinciri işler hale gelecektir. Bu durum da, üniversiteler başta olmak üzere, hastanelerin hasta sayısında düşmeye neden olacaktır.
Zaman içinde taşlar yerine oturacak, daha hafif ve ayaktan tanı ve tedavisi mümkün olan hastalar ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarında, yatırılarak tedavisi gereken hastalar ise hastanelerde takip edilecektir.
Hastaneler daha rasyonel, etkin ve gerçek işlevine uygun kullanılır hale geleceklerdir.
Önümüzdeki dönemde, böylesine bir akılcı süreci yaşayacağımızı düşünüyoruz.
Önemli olan, akılcı adımların kendiliğinden gelmesini beklememektir. Yöneticilerin temel becerisi de, doğru yönde gelişmelere sahip çıkmak ve öncülük etmektir.
Bizim de Sayın Sağlık Bakanlığı ve SGK yöneticilerinden beklediğimiz, bu yönde öncü, akılcı, haklı ve adil düzenlemeleri ortaya koymalarıdır.
22/10/2010
Doç. Dr. Paşa Göktaş
e-mail : tiplab@tiplab.org
GSM : 0532 243 84 74