Dün (10 Mayıs 2013 Cuma), Hürriyet Gazetesinin Ege ekinde, “Rapor Salgını” başlığı altında, LYS sınavına girecek lise son öğrencilerine verilen raporlara ilişkin bir haber yayımlandı. Habere göre, Manisa Milli Eğitim Müdürü Mustafa Altınsoy, (Manisa) merkezde 3 bin öğrencinin raporlu olduğunu ifade etmiş ve bunların “hepsi zehirlendi mi salgın hastalık mı var?” diye sormuş ve doktorlardan sağlam öğrenciye rapor vermemelerini istemiş.
Yine, aynı habere göre, Manisa İl Halk Sağlığı Müdürü Ziya Tay da konunun Milli Eğitimin sorunu olduğunu savunmuş. Buna karşılık Manisa Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Murat Türkyılmaz ise “bir hekim günde 10 öğrenciye rapor verdi diye soruşturma başlatamam, ben de hekimlik yapsam 300 öğrencinin 259’una rapor veririm” demiş.
Yetkililerin açıklamalarını aşağıda değerlendireceğiz. Ancak öncelikle şu hususu belirtmemiz gerekiyor: Türk Ceza Kanununda herkes gibi hekimlerin de gerçeğe aykırı belge düzenleme eylemi suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan, gerçeğe uygun olması koşuluyla, bir hekim, Genel Sekreter Murat Beyin belirttiği gibi sadece 300 hastanın 259’una değil 300’üne de hastalık raporu düzenleyebilir. Ancak gerçeğe uygun düşmeyen hallerde hekim hiç kimse için rapor düzenleyemez. Hukuksal açıdan, bir raporda aranan temel unsur gerçeğe uygunluktur. Gerçek ise raporda ifade edilen hususun kendisiyle ilişkilidir. Sözgelimi özürlü olmayan birisine özürlü raporu düzenlenmişse bu, gerçeğe aykırı bir belgedir. Keza gerçekte hasta olmayan birisine verilen hastalık raporu da aynı şekilde gerçeğe aykırı belge niteliğindedir ve kanunda suç olarak kabul edilmiştir.
Bazen, hekimler arasında “sosyal endikasyon” gerekçesiyle rapor verildiğine tanık oluyoruz. Örneğin, hasta olan annesini ziyaret etmek isteyen memura rapor verirken, hekim, “sosyal endikasyon”dan hareket etmektedir. Kuşkusuz bu raporlar da gerçeğe aykırı belge sayılır. Zira, hekim sadece tıbbi endikasyonla rapor düzenleyebilir. Hekimlik uygulamasında “sosyal endikasyon”la rapor düzenlemesine hukuk düzeni cevaz vermemektedir. “Sosyal endikasyon”un söz konusu olduğu hallerde, kişiler kanunun tanıdığı başka imkanları kullanmalıdır. Mesela yukarıdaki örnekte, ilgili kişi amirinden izin almalıdır.
Özetle, hekimler gerçeğe aykırı rapor düzenlememeli, bu yönde bir talepte bulunulduğunda, bu talep kimden gelirse gelsin reddetmelilerdir. Aksi halde bir soruşturma ve yargılama konusu olduğunda durumu izahta zorlanacaklardır.
Manisa KHB Genel sekreteri Murat Beyin açıklaması, sanki bu eylemlerin olağan olduğu, makul bulunduğu şeklinde yanlış bir kanaatin oluşmasına neden olmaktadır. Hekimlerin de nasılsa amirlerimiz de bunu meşru görüyor düşüncesiyle davranmamaları uygun olacaktır. Maalesef, mesele bir yargılama konusu olduğunda mahkemeler amirlerin gazete beyanatlarına göre değil hukukun gereklerine göre karar verecektir.
Bir de sorunun sosyal boyutu var. Gerçekten de sınav dönemlerinde verilen öğrenci raporlarında iş çığırından çıktı. Ne yazık ki bu konuda hekimler üzerinde büyük bir toplum baskısı var. Eş, dost, arkadaş hatırının yanı sıra zaman zaman nüfuzlu kişilerin “rica”ları da devreye girebiliyor. Doğrusu kanunu bir kez delince gerisi de geliyor.
Milli Eğitim ise sadece sağlam öğrenciye rapor vermeyin demekle işin içinden kendini sıyırmaya çalışıyor. Ancak, meselenin gerçek muhatabı ve çözüm üretme mercii kendileri… Artık Milli Eğitim yetkililerinin bu uygulamaya son verecek bir çözüm üretmeleri gerekiyor.
Dr. Erkin Göçmen
Tıp Doktoru- Hukukçu