Hekim muayenehane açmalı mı?

Sizden Gelenler
Benim gibi hayatında hiç muayenehanecilik yapmamış olanlar da dahil olmak üzere, hemen tüm hekimlerin hayalinde “günün birinde bir muayenehane sahibi olma” düşüncesi vardır. Fotoğrafa öbür taraftan bakacak olursak, sağlık sorunu olan hemen her hasta da “hekimin muayenehanesine başvurma”yı aklından geçirir. Muayenehane, sadece bizim kültürümüzün olgusu değildir. Dünyanın bir çok farklı coğrafyasında hekimler, özel ofislerinde hasta kabul etmektedirler. Aynı zamanda muayenehane, tarihsel bir olgudur da. Tarih boyu hastalar, hekimlerin kapılarında sağlık arayışında olmuşlardır. Bu geleneğin yok edilip, hekimlerin sadece ücretli konuma indirgenmesi, ne toplum ne de hekimler tarafından kolay kabullenilebilecek bir durum değildir.
Peki, hastalar, polikliniklerden farklı olarak muayenehanede neyi ararlar? Resmi bir hasta poliklinikte aynı hekime herhangi bir ücret ödemeden muayene ve tedavi olma imkanı varken; neden kendisine ekstradan bir maliyet çıkararak hekimin özel muayenehanesine başvurmaktadır? Doğal olarak her hastanın kendisine özel bir nedeni olabilir. Bunları kategorize edecek olursak şu olasılıkları sayabiliriz. İstediği hekime muayene olma; hastanelerin kalabalığı, telaşı arasında bulamadığı ilgiyi görme arayışındadırlar. Hekimin kendisine daha fazla zaman ayırmasını, gereken müdahaleleri bizzat kendisinin yapmasını ummaktadırlar. Hekime ücret ödeyerek, yapılabilecek hiçbir şeyi kendisinden esirgemediğinden emin olmak istemektedirler. Hak ettiği tıbbi bakımı eksiksiz ve zamanında alabilmenin (özenle muayene olma, hastaneye yatarak tedavi görme, ameliyat olma, erkene sıra alma gibi…) yolunun hekimin muayenehanesinden geçtiğini düşünmektedirler. Hekimin muayenehanesine uğrarsa, sağlık sigortasının sağladığı imkanları zorlayarak haksız kazanımlar (rapor, sevk, kaplıca, tayin…) elde etmenin daha kolay olabileceğini ummaktadırlar….
Peki, eğer hastalar polikliniklerde, kliniklerde ihtiyacı olan sağlık hizmetini eksiksiz ve zamanında alabilseler, hekim seçme hakkını kullanabilseler; hastanelerdeki yoğunluk azaltılıp, hastanede hekimlerinden gereken ilgi, saygınlık ve özeni görseler hekimlerin özel muayenehanelerine giderler mi? Giderler, ama bu durumda muayenehanesini açık tutabilecek hekim sayısı çok daha az olur. Nitekim, sağlıkta dönüşüm sürecinde hastanelerde sunulan sağlık hizmetine erişimin kolaylaşması; bürokrasinin azaltılması, hekim seçme hakkının kullandırılması, hizmet standartlarının yükseltilmesi; altyapı, ekipman ve donanımla ilgili iyileştirmeler neticesinde muayenehanesi olan uzman hekim oranı %90’lardan %5’lere düşmüştür.
Yani muayenehaneciliği, önemli ölçüde hastanedeki sağlık hizmetinin istenilen standartlarda verilemeyişi beslemektedir. Bu realite, “hastanede hastanın ihtiyaçlarını, talep ve beklentilerini tam olarak karşılamayıp, onu muayenehanesine başvurmaya zorlamak” şeklinde bir suiistimali de mümkün kılmaktadır. Etik ve yasal sınırlar içerisinde bileğinin hakkıyla (yani mesleki bilgi ve becerisi, iletişim yeteneği ile) muayenehanecilik yaparak, hastalarına hizmet veren meslektaşlarımı tenzih ederim. Bunlar kamudaki nüfuzunu, yetkilerini kullanmadan da muayenehanesini açık tutabilecek mesleğinin erbabı hekimlerdir. Ancak, sayıları tahmin edildiğinden de azdır.
İlginç olan bir durum da, “sağlık hizmetinin, ihtiyacı olan herkese bedava verilmesini” savunan bazı hekimlik meslek örgütlerinin, para karşılığı hizmet verilen muayenehanelere karşı çıkmamış ve hatta onları savunuyor olmalarıdır. Hastanede her şeyin bedava olmasının, hastaların hekime ödeme yapmalarını kolaylaştırabileceği düşünüldüğünde, bu tenakuzun da bir mantığı olduğu açıktır.
Hekimin hem kamuda çalışıp, hem de dışarıda muayenehane çalıştırması kamu göreviyle uyuşmakta mıdır? Hekimler dışında, hangi kamu görevlisi böyle bir hak kullanmaktadır? Mahkemedeki hakim veya savcı, avukat bürosu açabiliyor mu? Durum bu iken, hekime böyle bir ayrımcılık yapılıyordu. Çünkü Devlet, hekime, hak ettiği ücreti ödeyemiyordu. Adeta “Benim veremediğimi de sen muayenehanende al” deyip, işi geçiştiriyordu. Ancak, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde çalışan uzman hekimlerin %5’inin muayenehanesi varken, diğer uzmanları ve hele pratisyenleri de hesaba katarsak bu oran 20-30 hekimde biri ya bulur ya bulmaz. Bu durumda, muayenehane ile işlerini yoluna koyan hekimlerin azınlıkta oldukları açık.
Tüm bu saptamalardan sonra ne dersiniz? Muayenehaneler hala açık kalmalı mı? Bana sorarsanız, “evet, muayenehaneler açık kalmalı” derim. Muayenehanecilik geleneği yok edilmemeli. Hekimlik, salt kamu veya özel sermayenin güdümünde çalışan ücretlilik statüsüyle sınırlanmamalı. Dileyen hekim özel muayenehane açabilmeli ve kendi işinin patronu olabilmelidir. Sosyal Güvenlik Kurumu, özel hastane ve polikliniklerle olduğu gibi özel hekim muayenehaneleriyle de anlaşma yapmalı ve sigortalılarının buralardan hizmet alabilmelerinin önünü açmalıdır. 
Ancak, Ben kamudaki hekimlerin yarı zamanlı değil, tam gün çalışması gerektiğine ve hekimin, hem kamuda, hem muayenehanesinde çalışamaması gerektiğine inanıyorum. Kamudaki hekimin muayenehane açabilmesi, hekim-hasta arasındaki ilişkiyi zora sokan bir faktördür. Buna bağlı olarak, bir hekim poliklinikte iki türlü hasta ile karşı karşıya kalmaktadır: Biri: muayenesinde görüp, muayene ettiği ve genellikle yatış ya da ileri tetkik ve tedavi için hastaneye çağırdığı hastalar. Diğeri ise, doğrudan polikliniğe başvuran hastalar. Bu iki hasta karşısında, hekimin benzer bir davranış ortaya koymasını beklemek, biraz zorlama değil midir? Sonuç olarak, hekim de herkes gibi zaafları olan bir insandır. Kamuda çalışan hekimin, aynı zamanda özel muayenehanesinde hasta kabul etmesinin yol açtığı suiistimaller ve hastaların yaşadığı sıkıntılar bir gerçektir. Kamu hastasına hak ettiği hizmeti vermeyen, vermekte nazlanan, hastanın işini zora sokarak, bekleterek onu muayenehanesine başvurmaya mecbur eden ve bu şekilde yasal ve etik olmayan kazanç sağlayan meslektaşlarımızı görmezden gelemeyiz. İsteyen hekim, kamudaki görev ve yetkisini bırakarak muayenehane açabilmelidir. Bu durumda hem kamuda muayenehaneciliğe bağlı suiistimaller önlenir; hem hekimlik mesleğinin tarihsel bir olgusu olan muayenehane geleneği yaşatılır; hem de hastalar alışık oldukları ve güven duydukları muayenehaneden hizmet almaya devam edebilirler.
Öbür taraftan unutulmaması gerekir ki; muayenehanesi olan her hekim etik dışı davranmadığı gibi, muayenehanesini kapatıp, sadece kamu hastanesinde çalışmaya başlayan her hekimin de “poliklinik hastasına muayenehanesindeki gibi yakın ve özenle davranacağını” ve “hastanın çaresizliğini ve kendisine mahkum oluşunu” bir fırsat olarak kullanmaktan vazgeçeceğini ummak da pek gerçekçi değildir.
Hekimin, tüm emeğini kurumuna ayırması koşulunun, diğer hastanelere kıyasla üniversite hastaneleri için çok daha gerekli ve önemli olduğuna içtenlikle inanıyorum. Çünkü muayenehane/hastane ikilemi, hizmet hastanelerinde yol açtığı sorunlara ilaveten, üniversite hastanelerinde çok daha fazla olumsuzluklara neden olmaktadır. Üniversite hastanelerinde çalışan öğretim üyeleri, sadece sağlık hizmeti vermekle kalmayıp, aynı zamanda öğrenci ve asistanlarına eğitim vermek ve bilimsel araştırmalar planlayıp gerçekleştirmek durumundadırlar. Geçmişteki deneyimlerimiz, hem kamuda hem özelde çalışan öğretim üyelerinin, öğrenci ve asistan eğitimine ve bilimsel araştırma faaliyetlerine yeterince konsantre olamadığını, zaman ayıramadığını, verimliliklerinin çok azaldığını ortaya koymuştur. Bu tür bir çalışma düzeninde öğrenci ve asistan, tıp eğitiminin olmazsa olmazı olan usta-çırak ilişkisini geliştirememekte, onun verdiği hasta hizmetini izleyememekte, aklına gelen soruları sormak istediğinde eğiticisine ulaşamamaktadır. Bilimsel araştırmalar için de, benzer durum söz konusudur. Öğretim üyesinin ilgilendiği konuya tam odaklanması gerekir. Üniversite hastaneleri birinci ve ikinci basamakta çözümlenemeyen, riskli, durumu ağır, komorbiditesi olan, komplike hastaların sevk edildiği kurumlardır. Bu hastaların muayene, tetkik ve tedavisi için daha fazla zaman gerekmekte; daha yoğun zihni ve fiziksel emeğe ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hastaların bakım ve tedavileri çok dinamik bir süreç olup, öğretim üyesinin tam emeğini ve sürekli ulaşılabilir olmasını gerektirmektedir.
Bana göre kamuda çalışan hekimlerin yapması gereken: muayenehanede ısrarcı olmak değil;   yeni durumun hastalarımızı, hekimlerimizi ve öğretim üyelerimizi mağdur etmeyecek, tüm taraflar için avantajlı bir duruma gelmesi için çaba sarf etmektir. Bize düşenin “Devlet hak ettiğimi varsın vermesin, ben eksiği vatandaştan çıkartırım” anlayışı yerine, “emeğimin karşılığı tam olarak ödensin” gibi daha tutarlı bir yaklaşım olduğuna inanıyorum.
Gerek hekimler ve gerekse diğer sağlık çalışanları için kamu hastanelerindeki çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi; nöbet ve aşırı iş yükünün azaltılması; performans sisteminin adil ve hakkaniyetli hale getirilmesi; ek ödeme dışındaki maaşların meslek onuruna uygun hale getirilmesi; maaş/ek ödeme dengesinin asgari 0,6-0,7 olarak düzenlenmesi; sağlık çalışanlarının ürettikleri hizmet ve emeklerinin karşılığının SGK tarafından tam olarak ödenmesi gibi hususlarda elde edilecek ilerlemelerin sorunu çözeceğine; hekim ve diğer sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğunun beklentilerini karşılayacağına inanıyorum.
Prof. Dr. Tevfik ÖZLÜ
ozlutevfik@yahoo.com
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ)
Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Başhekimi
ve KTÜ Hasta Hakları Araştırma ve
Uygulama Merkezi Müdürü