Domuz Gribi Değiliz... Domuz Gibiyiz...

Dr.Recai Yahyaoğlu

Ciddi değişimler yaşanıyor…İnsanlar, hayvanlar, çevremiz, ülke yönetimleri, sağlık sistemi, bölgesel ve kıtalar arası örgütler, etnik ayrışmalar ve güç dengeleri bu değişimden etkileniyor…Etkilenmeyen canlı cansız kimse kalmayacak gibi görünen bu süreçte aynı zamanda her konuda ciddi bir kafa karışıklığı da yaşanıyor…

Ölesiye, öldüresiye amansız bir kriz ve kafa karışıklığı bu…Açıklayayım da kafanız berraklaşsın…Aynı zamanda kendinizi sınayın lütfen…

Artık insanlar bir birlerine güvenmiyorlar…Ticari hayatta dürüstlüğe neredeyse hiç yer kalmadı.İnsanlar hak ettiklerinden çok daha fazlasını istiyorlar…Kanaat uzak diyarlarda gizemli ve kayıp ülkelerin bir değeri olarak hatıralarda kaldı…Siyasette kalitenin düştüğü belirgin bir şekilde kendisini göstermeye başladı. Ülkeyi yönetmeye talip olanlar, kendilerini yönetemediklerini parlamentodaki kavgalarıyla ispatlamaya çalışıyorlar ve adeta bizi ele güne rezil ediyorlar…

Akrabaların bir birlerinden haberleri yok…Anne ve babalarımız, hatırları sayılmaz ve aranıp sorulmaz hale geldiler…Öğretmene ve aile büyüklerine saygı ortadan kalktı…Manevi önderlerimizi kendi içimizde barındıramaz olduk…Sesleri çok uzak kıtalardan kısık bir şekilde duyulabiliyor ancak…Eskiden doktorlar; parmakla gösterilen kutsal mesleğe sahip değerli insanlarken artık acil servislerde her gece küfredilen ve dövülen sıradan memurlar haline dönüştüler…

Ülkesini korumak gözetmekle yükümlü kurumlar şimdi onu yıkmakla ve hatta gizli planlar yapıp ülkeyi karıştırmakla cuntacılıkla*suçlanıyorlar…Kimse kendi işine bakmıyor…Her kes diğerlerinin işine karışıyor…Doktor siyasetçiyi suçluyor…Siyasetçi esnafı, esnaf memuru…Zincirleme halka sürekli genişliyor…Zihinsel virüslerimizi sürekli diğerlerine bulaştırıyoruz…Temas etmeye hapşırmaya gerek kalmadan hem de…Herkes kendi işine baksa ve yetki sınırları içinde sorumluluklarıyla ilgilense her şey daha güzel olacak…Hepimiz sanki aksaklıklardan ve durumdan vazife çıkaran şarlatanlara dönüşmüşüz…

İktidara oy vermiş olanlar muhalefetin her dediğine karşı çıkıyorlar…Muhalefete oy vermiş olanlar iktidar partisinin her yaptığını hatalı buluyorlar…Oysa ki bir şey her zaman tamamen kötü veya iyi değildir…İktidarın da muhalefetin de doğru ve yanlışları vardır…Bunu bir türlü kavrayamıyoruz…Hiç birimizin dengesi kalmamış anlayacağınız…Başbakan Bakanıyla aynı şeyi düşünmüyor…Hem de insan sağlığını ilgilendiren siyaset üstü çok önemli bir konuda.Dengemiz öyle bozulmuş, ön yargılarımız o kadar artmış ki farklı partileri tutanları düşmanımız gibi görmeye başlamışız…

Sağlık kuruluşları; virüslerin istilasına uğramış insanlar tarafından tıka basa doldurulmuşlar…Hastalar öyle kalabalıklar ki, bu hengamede hekimin de hastanın da diğerlerini anlayacak hali kalmamış…Hekim hasta bakmaktan usanmış ve perişan bir halde, hem zihnen hem de ruhen yorgun, fakat diğer yandan vatandaş hastalığıyla uğraştığı için haliyle hekimi anlayabilmekten uzak…Canı yanıyor ve hastalığına çözüm arıyor…

Doktorlar da hasta yoğunluğundan ve karmaşadan sırada saatlerce bekleyen insanların ruh halini anlayacak durumda değiller…Birkaç dakikalık göstermelik muayenelerle işi geçiştiriyorlar…İnsanlar canlarının derdine düşmüşler, hekimler işlerinin kendilerini yorduğundan, bunalıma soktuğundan ve ağır çalışma koşullarında hizmet vermekte olduklarından şikayetçiler…İki tarafı da dinlediğinizde herkes kendine göre haklı görünüyor…Bizde bir söz var bilirsiniz…Hiçbir dünya ülkesinde böyle bir söz yoktur…’Suç kürk olmuş giyen bulunmamış’ diye…Bu kadar dengesizliğe rağmen hiç birimiz suçlu değiliz…

Ahlaki erozyonumuz ne yazık ki hat safhaya varmış...Manzaraya bir bakın Allah aşkına…Bir baba kendi kızına tecavüz ediyor, kızından doğan kıza yani torununa cinsel tacizde bulunduğu için hasta olan ve korkan torunu bir sağlık ocağı doktoruna şikayetini anlatınca olay ortaya çıkıyor…Ve maalesef bunu olayın geçtiği yerde yıllarca hiçbir kimse fark etmiyor…Anlayacağınız kendi kızından doğmuş çocuğuna sarkıntılık edecek kadar aşağılık olmuşuz…Böylesine bir karmaşada yaşamaktan hangi akıllı insan mutlu olabilir…’Yaşasın delilik’ demek geliyor insanın içinden…Çünkü bu şartlarda ancak onlar yaşayıp mutlu olabilirler…

Pislik her yanımıza işlemiş…Her tarafımızdan pis kokular yükseliyor…Kimse yaptığı işi adil, temiz, dürüst, şerefli, cesur ve tüm şeffaflığıyla yapmaya yanaşmıyor…Sorumlu olduğumuz işlerimize yeteri kadar sahip çıkamıyoruz…Demokratik Açılım bu süreçte haliyle revaçta olmuyor…Çünkü hepimiz açılım kelimesine gıcık kapmışız.Yıllarca nemalandığımız terör ekmek kapımız olmuş…Ekmeğimizden haliyle mahrum olmak istemiyoruz…Pisliklerimizi kapatmaya, gizlemeye ve ört bas etmeye alışmışız çünkü…Bilerek bilmeyerek yaptığımız pek çok hatamız tarafımızca kalın örtülerle gizlenmiş durumda…

İnsanız elbette/kuşkusuz hepimiz hata yapabiliriz…İnsanlar hata yaparak gelişirler zaten…Hatalarımızla yüzleştikçe ruhsal tekamülde yükseleceğimizin çoğumuz farkında değiliz…Hatalarımızı kabullenme becerisinden yoksunuz…İstifa etme ve görevimizi bir başkasına devretme erdeminden haberimiz bile yok…Makamlarımızın ve menfaatlerimizin esareti bizleri kör etmiş…Başkalarının güçsüzlüğünden, acizliğinden, memurluğundan, esnaflığından, zenginliğinden, güzelliğinden, şan ve şöhretinden, makamından, gücünden faydalanmaya çalışıyoruz. Doğruların ortaya çıkmasından, mazlumların gülüşlerinden, gündüzün aydınlığından korkan yarasalar gibi korkuyoruz…

Kozlarımızı birbirimizle mahkemelerde hukuk ve yasalar önünde paylaşmaktan çekiniyoruz.Sinsi şikayet mektupları yazıp adımızı saklayarak aslı astarı olmayan suçlama ve karalamalarda bulunmayı tercih ediyoruz…Korkağız çünkü…Kendimize olan güvenimiz ve inancımız fena halde örselenmiş…Ruhumuzdaki eksik donanımı gidermeye tedavi olmaya niyetimiz yok…Ruhumuzun gelgitleri ürkek bir sansar gibi…Çamur atıyoruz sevmediğimiz insanlara tutmayacağını bile bile…Bir umudumuz var belki izi kalır diye...Oysa çamurda tutmayacak, iz de kalmayacak…Adalet mutlaka tecelli edecek…

Her şeyi biliyoruz…Aslında sadece bildiğimizi iddia ediyoruz…Bir şey bildiğimiz falan da yok…Kapkara cahilleriz…Markalara, servetimize, makamımıza, akademik kariyerimize, şan ve şöhretimize güveniyoruz…Bu yüzden hesaplarımızı gelecek yıllara göre yapıyoruz…Oysa bir şey bilmediğimizi kavradığımızda çok şeyin farkına varıyor ve bir hiç olduğumuzu anlıyoruz…Bir hiç olduğumuzu anlayamadan tekamül edebileceğimizi kavrayabilmiş değiliz.Kafamız basmıyor ve hesaplarımız bir türlü tutmuyor…Kendi hesabımızı Yaratıcının hesabından üstün görüyoruz…

Kendimizin ve soyumuzun değerli olduğunu zannediyoruz…Oysa ki gerçek üstünlüğün sadece güçlü ve tutarlı Allah korkusuna sahip olmayla mümkün olacağını çoğu kere ıskalıyoruz…Allah korkusu ne ki…Onu camilere ve haftalık ibadet haline dönüştürdüğümüz ritüellerimize hapsetmişiz…Heyecan yorgunuyuz.Bu yüzden dünyada savaşlar, ötekileştirmeler ve haksızlıklar bitip tükenmek bilmiyor…Kendimizden olanın da, bizim gibi düşünenin de hata yapacağı gerçeğini kabullenmek işimize gelmiyor…Koyu bir tarafgirlik ve bağnazlık ahtapotun kolları gibi her yanımızı çevirerek kuşatmış.Boğuluyoruz.Farkında bile değiliz…

Minnacık bile olsa hayır ve şerrin hesabını Yaratıcıya vereceğimizden emin değiliz…Parlak bir gelecek ve zenginlikten, yüksek makamlar ve hatırı sayılır olmaktan, şan ve şöhretten, kendi iktidarımız ve zevklerimizden eminiz…Ama asıl emin olmamız gereken Ahiret hayatından ve iyi bir kul olma bilincinden maalesef bihaber durumdayız…Geçici ihtiraslarımız kalıcı ve asıl emin olmamız gereken Ahiret hayatımızın önüne geçmiş durumda…Kibrimizle dimdik ve mağrur, garip gurabayı küçümseyerek yürüyor, dostlarımızın telefonlarına çıkmaya bile tenezzül etmiyoruz…

Domuz gribi değiliz galiba domuz gibiyiz…Galiba da fazla ama neyse…Domuz gibi kirli ve pis kokuyoruz…Onun gibi arsız, utanmaz ve halsiyetsiz hale gelmiş durumdayız…Üstelik şeklimiz ve biçimimiz son günlerde iyice bozulmuş…Genetiği değiştirilmiş gıdalar önce karakterimizi bozmuşlar…Yediklerimiz, içtiklerimizden bağımsız düşünemez ve davranamaz olmuşuz…Tıkındıkça bozulmuşuz.Bozuldukça tıkınmış…Yemek ve çiftleşmekten başka bir şey düşünemez hale gelmişiz. Genetiği değiştirilmiş gıdalar ile sadece karakterimizi oluşturan sağlıklı genlerimizi değiştirmekle kalmamışlar hayata bakışımızı doğru yoldan çıkararak topyekun imha etmişler…

Şişmanlar gücenmesinler lütfen…Çoğumuz domuzlar gibi yağ bağlamış iyice şişmanlaşarak duba gibi olmuşuz…Yağlarımızdan kurtulmak için komik ve bir o kadar da korkunç çarelere müracaat etmeye çalışıyoruz…Bu halimizle bataklıkta çırpındıkça batan, bir türlü kendisini kurtaramayan ve timsahlara av olmayı bekleyen yaban hayvanlarına benziyoruz.Kendi yavrusunu ve pisliğini yiyen domuzlardan maalesef artık farkımız kalmamış…Biliyor musunuz? Domuzlarla sadece hastalıklarımız uyuşmuyordu.Şimdi virüsler sayesinde o da ortak oldu…

Evet bunca sözden sonra artık ben anladım…Sizde anlayın ama lütfen üzerinize alınmayın…Sizin için değil kendim için yazdım.Domuz gribi değiliz…Domuz gibiyiz…


Dr.Recai Yahyaoğlu
www.tamtip.com