Öncelikle kalın barsağı etkileyen, ülseratif kolit; kalın barsağı değişik uzunluklarda tutabiliyor. Kalın barsağın sol tarafında ya da tümünde görülebildiği gibi sadece son kısmını da etkilemesi mümkün oluyor. Her 100 bin kişiden 5-15’inde görülebiliyor. İlk ortaya çıkma yaşı 15-25 arasında değişiyor. Erkeklerde biraz daha sık görülen hastalığın en önemli belirtisi kanlı-mukuslu ishal oluyor. Dışkılama sayısını hastalığın aktivitesinin derecesi tayin ediyor. Hastalığın çok aktif olduğunda günlük dışkılama sayısının 20-30’a kadar çıktığını belirtiliyor.
Hasta geceleri de uykudan uyanarak tuvalete gider. Tuvalete gittikten sonra da tam bir rahatlama olmaz. Karın ağrısı, ateş, halsizlik, iştahsızlık gibi genel şikayetler de hissedilir. Ülseratif kolitte hedef organ kalın barsaklar olmakla beraber, hastalığın barsak dışı çeşitli organları da etkilediği bilinmektedir. Deri, ağız içi, göz, böbrekler, karaciğer, eklemler, damarlar, akciğerler, sinirler ve kalp gibi birçok organı hastalandırabilir.
Ülseratif kolite yatkın birinde çevresel tetikleyici faktörlerin etkisiyle kalın barsak mukozasında meydana gelen immunolojik bir hasarın, hastalığı ortaya çıkarttığına dikkat çekiliyor.
Belirli doku grubu antijenlerine sahip kişilerde daha çok görülür. Ailede ülseratif koliti olanlarda sıklığı normal popülasyona göre 10 kat artar, dolayısıyla kalıtsal bir yönü vardır. Hastalığı ortaya çıkartan çevresel tetikleyiciler olarak toksinler, diyetetik faktörler veya bakteriler üzerinde durulsa da, hiçbiri kesinlik kazanamamıştır. Kronik hastalığı olan hemen tüm hastalarda değişik seviyelerde stresli durumlar gözlenir. Ülseratif kolit özellikle aktif olduğu dönemlerde hastanın psişik yapısını bozabilir.
Sebep sonuç ilişkisinde hangi tarafın baskın olduğu bilinmese de yapılan araştırmalar stresin ülseratif kolitin alevlenmesinde etkili olduğunu gösteriyor. Ülseratif kolit ataklarının birçoğunda, atak sırasında stresli bir durumun yaşandığı belirtiliyor. Ülseratif kolit hastası kadınlar için doğurganlık etkilenmiyor. Beslenme durumları normalse hastalar herhangi normal bir kadın gibi doğurabilirler. Bebekle ilgili bir problem oluşmuyor. Ancak gebelik sırasında hastalık aktivite kazanırsa erken doğum veya düşük riskinin 2-3 kat arttığına işaret ediliyor. Gebelik sırasında hastalık alevlenirse kürtajı gerektirmez, uygun tıbbi tedavilerle hastalığın yatışması sağlanabilir. Esasen gebelik, ülseratif kolitin seyri üzerine olumsuz bir etkiye sahip değildir. Hasta gebeliği sırasında 5-aminosalisilat bileşiklerini güvenle kullanabilir. Hatta steroidler ve azatioprinin de emniyetli olduğuna dair veriler mevcuttur.
Hastalık yaşı ilerledikçe ülseratif kolit hastalarında kanser riski artıyor. Bu yüzden bir kolonoskopi ile hastaların yakın takibe alınması gerekiyor. Ülseratif kolitte hastalık yaşı 8-10’u aştığında kolon kanseri riski normal popülasyonun üzerine çıkar. Risk hastalık yaşı 18 olanlarda yüzde 1.4, 20 olanlarda yüzde7.2 ve 30 olanlarda yüzde 16.5’dur. Ülseratif proktit denilen sadece rektumun tutulduğu formunda ise kanser riski artmıyor. Ülseratif kolit sol kolon tutulumu yapmışsa 12 yıldan, tüm kolonu tutmuşsa 8 yıldan sonra kolon kanseri riskini arttırdığı için 2 yılda bir kolonoskopik takibe alınmalıdır.
Ülseratif kolitin tedavisinde atakların tedavisi ve hastalığın kontrol altında tutulması şeklinde iki ayrı tedavi tipi kullanılıyor.
Hastalığın tedavisinde hasta hekim işbirliği çok önemli. Aminosalisilat bileşikleri dediğimiz sulfasalazin ve 5-aminosalisilatlar her iki grup tedavide yeri olan en temel ilaçlardır. Hastalığın tutulum yerine göre bu ilaçları bazen ağız bazen rektal yolla verilebilir. Remisyon sağlayıcı tedavinin asıl ilaçları kısa sürede etkisini gösteren bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlardır: Kortikosteroidler ve onlara cevapsızlık durumunda kullandığımız siklosporin. Kronik aktif hastalığı olanlarda uzun etkili immunosupresifler kullanılabilir. Azatioprin, 6-merkaptopurin, metotreksat ve mikofenolik asid bu grup ilaçlardır. Akut ciddi aktiviteli ülseratif kolit ataklarının yüzde 80-90’ı steroidlere cevaplıdır, steroidlere cevapsızlık durumunda siklosporin gibi bir diğer tıbbi ajana veya direkt cerrahi tedaviye başvurulabilir.
Tıbbi tedaviye cevapsız toksik megakolon veya perforasyon durumlarında yine cerrahi tedaviye ihtiyaç vardır.
Ülseratif kolitte beslenmede, lifli besinler azaltılmalı, bol proteinli gıdalara ağırlık verilmeli ve aktif dönemlerde balık yağı alınmalıdır.