DENİZ ZEYREK
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, YÖK'ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım'da tarihi bir bildiri yayımladığı akademik özgürlük bildirisinde şu ifadeleri kullanmıştı: "Üniversite yerleşkeleri öğrencilerin kendi görüşlerini rahatlıkla ifade edebilecekleri güvenli ortamlar olmalıdır. Entelektüel çeşitliliğin ve düşünsel çoğulluğun baskılanması; öğretim/öğrenim süreçlerinin verimliliğini azaltacak, öğrencilerin öğrenme özgürlüğünü kısıtlayacak, eleştirel ve derinlikli düşüncenin oluşum imkanlarını zora sokacaktır." Bu açıklamadan bir gün sonra YÖK Genel Kurulu 2012'de yayımlanan ve yasanın kısıtladığı alanlardaki bazı yasakları barındırması dışında 'daha özgürlükçü bulunan YÖK Disiplin Yönetmeliği'ni değiştirdi. Yeni yönetmelikte izinsiz bildiri dağıtmayı disiplin cezası gerektiren bir suça dönüştüren, disiplin soruşturmaları sırasında öğrencinin okuldan uzaklaştırılmasının önünü açan düzenlemeler de vardı. "Bu ne yaman çelişki" diye düşünmeden edemedik hiçbirimiz. Ben de bu soruyu doğrudan kendisine sormak için Çetinsaya'yı ziyaret ettim.
Gitmişken sohbete bir haftadır Türkiye gündemini esir alan öğrenci evleri meselesini sormakla başladım. Çetinsaya'ya göre, Türkiye'de artık herkes demokratik süreçlerden, temel insan hak ve özgürlüklerinin çizdiği çerçeveden en ufak bir farklı uygulama, muamele olmayacağı konusunda hemfikir.. Dünyanın her yerinde, kürtajla, eşcinsel evliliklerle, kadın erkek ilişkileriyle ilgili bu tür tartışmalar olabilir. Çünkü bunlar, demokrasinin doğal tartışmaları... Sorunun asıl nedeninin yurt meselesi olduğunun altını çizen Çetinsaya, 300 bini devlet, 100 bini özel toplam 400 binlik yurt kapasitesine karşın örgün öğretimde 2.5 milyon öğrenci olduğuna dikkat çekti ve şöyle konuştu: "Doğal olarak kapasite yetmiyor. Her ilin sosyal, iktisadi yapısına uygun olarak çözümlemeler ortaya çıkıyor. Yerel müteşebbisler apartmanları yurda çeviriyorlar. Giderek soru işaretleri ortaya çıkıyor. Sanırım tartışma buradan çıktı. Belki bu tartışma, sorunların çözülmesine, bir yurt seferberliğine vesile olur. Çetinsaya ile sohbetimiz şöyle devam etti:
Velev ki yurt sorunu çözüldü. Yine de yurt kurallarından sıkılan gençler evde kalmaya karar verdi. Bu öğrencilerin nasıl, kiminle kaldığı ile ilgilenir mi devlet?
Olayın bence çıkışı bu anlattığım nedenlerle.. Ancak gelişmesi ve tartışma seviyesi başka yerlere gitti. 18 yaşını aşmış bireylerin yaşam biçimine zaten müdahale olamaz. Bu tartışmalar yükseköğretim sisteminin hızlı büyüdüğü yerlerde büyüyor. Doğal olarak üniversite bir şehre gelip de sosyal yapısını dönüştürmeye başladığında, yerelde de bunlar tartışılıyor. Ancak, mevcut kanunlarda, demokratik teamüllerde herhangi bir değişiklik oluşturacağını düşünmüyorum.
Disiplin yönetmeliği değişti, 'Önleyici uzaklaştırma' kavramı geldi. Nasıl açıklıyorsunuz?
Bizim 1987 tarihli bir yönetmeliğimiz vardı. Törenlerde misafirin yerine oturmak gibi disiplin cezaları öngören bir yönetmelikti. Demokratikleşme paketleri çıkarken, paralelinde o da Ağustos 2012'de büyük ölçüde değişti. Fakat, yayımlanır yayımlanmaz bir bombardımana tabi tutuldu. Kamuoyu önünde gençleri disiplinsiz yetiştiren, aykırı hareket etmeye yönlendiren bir disiplin yönetmeliği algısı yaratıldı. Aralık 2012'den itibaren öğrenci olayları artmaya başlayınca ve hızlanınca, paydaşlarımızdan (üniversitelerden, rektörlüklerden) çok eleştiri geldi. Yoğun bir şekilde öğrenci olaylarının artmasını disiplin yönetmeliğinin gerekli mekanizmaları sunmamasına bağladılar. Biz de ağır bir bombardıman altında kaldık. Öyle bir noktaya geldi ki paydaşlardan gelen eleştirilere direnemedik, gelen dilekçeler, raporlar doğrultusunda değişiklik yapma ihtiyacı duyduk. Paydaşlarımızın taleplerine alarm zillerini görmezden gelemeyiz. Uzaklaştırma maddesi, "hemen" demiyor. "Uzaklaştırma istenebilir" diyor. Bu değişikliği isteyenler, şu argümanı gerekçe gösterdiler: Bir fakülte düşünün, mesela Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi... Öğrenci arkadaşını silahla tehdit etmiş, bıçakların karıştığı kavga olmuş. Bu öğrencinin ertesi gün okula gelmeye devam etmesi eğitim-öğretimi, olayları tetikler...
Bu zaten kriminal bir durum değil mi? Zaten gerekli yasal işlemler yapılır. Yargıda bile soruşturma tamamlanmadan cezalandırma yapılmıyor.
Gelen eleştirileri görebiliyorum ama bunun altında kalamazdık. "Sizin bu maddeleriniz yüzünden öğrenci olayları artıyor" eleştirileri vardı ve göğüsleyemedik sonuçta.
Bildiri dağıtmak neden disiplin cezası gerektiren bir eylem oldu?
Zaten afiş ve pankart için izin almak vardı yönetmelikte. Bildiriyi de kapsaması yönünde talep geldi. Tartışmalara sebep oldu ama genel kurulun takdiridir. Şiddet içermeyen bir eylem olarak bildirinin disiplin suçu sayılmasıyla ilgili eleştirileri rahatlıkla anlayabiliyorum. Ancak paydaşlarımızdan izole bir şekilde karar veremiyoruz.
Bu düzenlemeler, sizin akademik özgürlük bildirisi yayımlamanızdan bir gün sonra çıktı. İronik olan zaten, benim 6 Kasım'ı vesile bilerek yayımladığım özgürlük bildirisinin ertesi günü yayımlanmış olması. Ben bildirgedeki her sözün arkasındayım. Üniversitede yaşananlar bana bu fikirleri ortaya koyma yönünde etken oldu. Görüşlerimin arkasındayım. Yaşadığım tecrübe bana şunu gösterdi: Akademik kültür ve zihniyet sorunu yasa sorunu değil. Doğal olarak (2012'de çıkan ve 7 Kasım'da değişen) bu disiplin yönetmeliği Türkiye'ye bol mu geldi? İnsanların o özgürlük havasını soluyamaması tabii ki üzücü. Akademik kültür manasında bir sorun olduğunu gösteriyor. Bildirgenin güme gitmesi de beni üzdü.
Yönetmeliğin daha az kısıtlayıcı şekilde olmasını isterim. Doğrudur, akademik özgürlükler konusunda bir tedirginik var Türkiye'de. Geçmişte yaşanan örnekler var. Çok silindir geçti Türkiye'de öğretim üyelerinin üzerinden ama o manada ben bildirgedekileri söylemeye devam edeceğim. Öğrenciler, öğretim üyeleri ve meslektaşlarımızla üzerinde uzlaşabilirsek eminim daha güzel çalışmalar yapabiliriz.
Üslubu hoş karşılamadım
ODTÜ'de yolla ilgili yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sonuç itibariyle bu bir kamu yararı ve 'üniversite arazisinden yol geçecek mi geçmeyecek mi' meselesi. Bütün dünyada olduğu gibi kamu yararı çerçevesinde çözülmesi gereken bir mesele. Üniversitenin akademik işleyişiyle ilgili bir konu değil. Sanki akademik bir meseleymiş gibi algılanmasını da yerel yöneticilerin üsluplarını da hoş karşılamadım. Genel olarak olaylara baktığımda ise amacımız ve görevimiz şu olmalı: Üniversitenin düzenli işlemesini, eğitim ve öğretimin tam yerine getirilmesini sağlamak. Bunu engelleyen 240 öğrenciye dur demek, ama onlara dur derken de 24 bin öğrenciye de hayatı hapse çevirmemek. Güvenlikle özgürlük arasındaki ince dengeye dikkat etmezsek herkes zarar görür.