Üniversiteler sustu mu yoksa susturuldu mu?

Güçlü ülkelerin mi güçlü üniversiteleri oluyor yoksa o ülkelere güç veren güçlü üniversiteler mi?

Abbas Güçlü

Dün bir soru sormuştum:

Güçlü ülkelerin mi güçlü üniversiteleri oluyor yoksa o ülkelere güç veren güçlü üniversiteler mi?

ABD örneğini verip, yeniyetme bir devleti dünya patronu haline getirenin akıl, bilim, teknoloji, inovasyon, özgürlükler yani üniversiteler olduğunu söylemiştim.

Şimdi bu çerçeveden baktığımızda, ülkemiz çok güçlü de üniversitelerimiz mi sıradan? Ya da üniversitelerimiz dünyanın en iyileri de ülke olarak biz mi onların gerisinde kalıyoruz?..

Sizlerin cevabı ne bilmiyorum ama benim görüşüm:

Üniversiteleriniz ne kadar güçlüyse, ülkeniz de o kadar güçlüdür.

Kimileri bu konuda ekonomiyi, demokrasiyi, yargıyı, orduyu ve daha pek çok kriteri öne çıkarabilir. Ama sonuçta hepsinin olmazsa olmazı, üniversal bakış açısıdır...

Şimdi gelelim yazının başlığına: Üniversitelerimiz susturuldu mu, yoksa sessizliği kendileri mi tercih ediyor?

Bu konuda her iki görüşü savunanların da fazlasıyla gerekçesi var.

Örneğin, yargı yerlerde sürünürken hukuk fakülteleri, eğitim lime lime dökülürken eğitim fakülteleri, kentler beton yığınına dönüşürken mimarlık fakülteleri, tarım yok olurken ziraat fakülteleri, ekonomik kriz çanları çalarken iktisat fakülteleri, sağlıkta kafalar karmakarışık hale gelmişken tıp fakülteleri şimdi konuşmayacaklar da ne zaman konuşacaklar?..

Konuşmak demek elbette sadece eleştirmek ya da yerden yere vurmak değil, iyiyse alkışlamaları ve daha da iyileşmesi için motivasyon sağlamaları, kötüyse de doğrusunu göstermeleri gerekmez mi?..

Baskı var diye suskunluğu tercih etmek sanki üniversitelerimizin en önemli özelliklerinden biri haline geldi.

Öyle ya da böyle, hiç tepki çekmeyecekleri konularda bile suskunluğu tercih ediyorlar...

İşte bu noktada üniversitelerimiz ne kadar özerk, her şeyden önce onu konuşmak gerekir. Örneğin idari, mali, bilimsel özerklikleri var mı? Liyakat dikkate alınıyor mu?

Evet demek o kadar zor ki...

Peki, bunlar olmadan sen hangi üniversiteden bahsediyorsun diyenler çıkabilir.

Haklılar ama işte bu noktada, ben de onlara, peki bu konuda üniversiteler koca bir suskunluğun dışında ne yapıyorlar sorusunu sorarım...

Konuşanların hali ortada mazeretinin arkasına da ne olur saklanmasınlar!

Mücadele vermeden kim ne kazanıyor ki?..

Reform şart ama?..

1933'te olduğu gibi kesinlikle bir üniversite reformu şart ama bunu kim yapacak?

Parlamento mu, YÖK mü, üniversitelerin kendileri mi yoksa hepsi birden mi?

Bu konuda ortak irade ve bir üst akıl gerekiyor ama ara ki bulasınız.

Bulunamadığı için de üniversitelerimiz göreceli olarak yol kat ediyor gibi gözükseler de dünün çok gerisindeler.

Yok öyle değil diyorlarsa, hodri meydan çıkıp konuşsunlar o zaman.

Seçim öncesi doğru olmaz diyorlarsa, ki bence de olmaz, o zaman, seçimden hemen sonra, yeni iktidara aklın, bilimin öncülüğünde yol göstersinler, lokomotif görevi üstlensinler.

Yargı, ekonomi, tarım, kentsel dönüşüm, sanayileşme, inovasyon ve en önemlisi de tüketen değil üreten bir toplum haline nasıl geliriz onu anlatsınlar.

Hangi parti gelirse gelsin, üniversiteler üniversite olmadığı sürece, refah toplumu olmayı akıllarından bile geçirmesinler.

Bu konuda ne düşünüyorlar, iktidara geldikten sonra ne yapacaklar, bunu açık ve seçik bir şekilde ortaya koysunlar. Yoksa başkalarını bilmem ama benim oyumu almaları zor olur!..

Özetin özeti: Dünya neleri konuşuyor biz neleri? Demokrasi mi, al İngiltere örneği. Üniversite mi, al Amerika örneği. Çalışma disiplini mi, al Almanya örneği. Peki, biz neyin örneğiyiz?

Manşetler

DUYURU-4