Üniversite hastaneleri için özerklik kaybı...

Yakın zamanda 'torba yasa' kapsamından çıkarılan ve Üniversite hastanelerine koşullu mali yardım öngören geçici madde, özerklik bakımından önemli uygulama sakıncaları içermektedir.

Yakın zamanda 'torba yasa' kapsamından çıkarılan ve Üniversite hastanelerine koşullu mali yardım öngören geçici madde, özerklik bakımından önemli uygulama sakıncaları içermektedir. Bu maddedin üniversite hastanelerinin özerkliğini koruyarak ve hakkaniyet temelinde uygulanması için çaba gösterilmeli

Son aylarda kamuoyunda yeteri kadar yer bulmasa da ülkemizin en önemli kurumlarından tıp fakültelerinde ve üniversite hastanelerinde derin bir huzursuzluk hüküm sürüyor ve bu kurumlar Sağlık Bakanlığı’nın kronikleşmiş dışlayıcı tutumu yüzünden sahipsiz kalmış görünüyor.
Bu süreç son olarak Marmara Tıp Fakültesi’nin Sağlık Bakanlığı Pendik hastanesi’ne taşınması olayında bütün semptomları ile kendini gösterdi ve bir kurum neredeyse Sağlık Bakanlı’ğının hükümranlığına sokularak özerkliğini yitirme riski ile ile karşı karşıya bırakıldı. Tıp Fakültelerini önümüzdeki yıldan itibaren ise Anayasa Mahkemesi’nin bazı maddelerini iptali ile bilmeceye dönüşen Tam Gün Yasa’sının uygulamasından kaynaklanan sorunlar bekliyor ve bu sürecin nasıl yönetileceği konusunda tam bir belirsizlik söz konusu.

Tam Gün Yasası ve Anayasa Mahkemesi iptal karası sonrası durum

Bilindiği gibi Tam Gün Yasası ülkemizdeki hekimlerin kamu kurumlarında ancak tam gün statüsünde çalışabileceklerini öngörüyordu ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları ile bu tam gün statüsü korunarak öğretim üyeleri da dahil bütün hekimlere mesai saatleri dışında özel çalışma imkanı doğmuş oldu. Bu durumda bütün öğretim üyeleri ücretler ve döner sermayeden pay alma bakımından aynı statüde olacaklar ve mesai saatleri dışında üniversiteden izin almadan üniversite dışında çalışabilecekler.
YÖK Yasası’nın öğretim üyelerinin nasıl çalışacaklarını düzenleyen 36. Madde’sinin yeni halinde yardımcı doçentlerle ilgili ayrı bir ifade yer almadığından ve mesai dışında özel çalışma “kısmi statü” sayılmadığından onlar da son yasal imkanlardan yararlanacaklardır. Özetle Üniversite Öğretim üyeleri sekiz saatlik mesai saatlerinin bitiminde özel çalışabilecekler ve bu uygulama 30 Ocak 2011 tarihinde başlayacaktır. Şu anda özel çalışan öğretim üyelerinin geri dönmesi gerekmeyecek ve onlar da 30 Ocak tarihinden itibaren “Tam Gün Statüsü”ne geçeceklerdir. Bütün bunlar sonuç olarak öğretim üyelerinin yardımcı doçentler dahil özel çalışmasını özendirir niteliktedir ve özel çalışan öğretim üyelerinin bir maddi kaybı olmayacaktır. Henüz bekleme döneminde olmakla birlikte öğretim üyelerinin önemli bir kısmının değişik biçimlerde mesai dışında özel çalışma düşüncesi içinde olduğunu biliyoruz ve önümüzdeki dönemde bunun ne gibi sorunlara neden olacağını ise tam olarak bilmiyoruz.

Nasıl bir ek ödeme sistemi?
Öte yandan 30 Ocaktan itibaren özel muyaayene sisteminin kalkacağını ve döner sermaye dağıtılması yeni oranlar (mesai içinde % 800’e kadar varan ek ödeme imkanı vs) ve yeni yönetmeliğe gore yapılacağını biliyoruz. Elde edilen bilgiler YÖK’ün bir yönetmelik hazırladığı ve bunu yakın zamanda üniv ersitelerin görüşüne sunacağı yönündedir. Önümüzdeki aylarda (30 Ocak 2011’e kadarki dönem) tıp fakülteleri açısından en önemli gündem maddelerinden birisini bu yönetmelik oluşturacaktır. Bu yönetmelik kamuoyunda “Performans sistemi” olarak bilinen ve Sağlık Bakanlığındaki uygulamaları eleştirilen sistemin üniversite hastanelerinde nasıl uygulanacağını belirleyecektir .Bir çok toplantıda Sağlık Bakanlığı’nın kendi modelini üniversite hastanelerine kabul ettirmeye çalışmasından kaynaklanan kaygılar dile getirilmektedir.
Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde uygulanan sistem “Sağlık hizmeti arzını arttırmak için geliştirilmiştir” ve hekime başvuru sayısının son 7 yılda 3 kat arttırılma hedefi ile bu sistem arasında yakın bir ilişki vardır. “Sistemin temeli hekimlerin yapmış oldukları tüm işlemleri kayıt altına alarak ölçmeye dayanmaktadır Bu şekilde hazırlanan, yaklaşık 5 bin tıbbi işlemden oluşan performans puanlama listesi” vardır. Bir başka deyişle SUT’daki işlemler baz alınarak bir sistem geliştirilmiştir. Bu sistemde hekimlerin daha fazla maddi gelir elde etmek için daha fazla hizmet (işlem sayısı) yapmaları esas alınmıştır. Bu haliyle “performans” sistemi bir sağlık işletmesi “enstrümanı” olarak hizmetin niceliğini niteliğe aldırmadan arttırdığı gibi eğitimin aleyhine bir etki yaratmaktadır.

Tam Gün Yasası ile ilgili tartışmanın tıp fakültelerini ilgilendiren en önemli yönü hiç kuşku yok ki tıp eğitimi, nitelikli sağlık araştırmaları ve sağlık hizmeti sunumundan öncülük gibi misyonları üzerine olası etkileriyle ilgilidir. Bilindiği gibi tıp fakültelerinde eğitim, hizmet ve araştırma arasında bütünlük ve sinerji vardır. Öğrenci ve asistan eğitimi, öğretim üyesinin alanında kendini geliştirmesi için bir motivasyon-zorunluluk sağlamakta; bu da öğretim üyesinin hizmet kalitesini doğrudan etkilemektedir. Tıp fakültelerinde özel hasta sistemi/özel muayene sistemiyle ilgili deneyimler öğretim üyelerinin maddi getiri motivasyonu ile daha çok ve doğal olarak hizmete yöneldikleri ve eğitimi giderek ikinci plana itme refleksi taşıdıklarını göstermektedir. Dolayısıyla “Maddi getiri motivasyonunun” akademik/insani varoluşla ilgili motivasyonları inhibe etmesinin önlenmesi; niteliğe ve misyona odaklanmış insan kaynakları yönetimi tıp fakülteleri için yaşamsal bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda son yıllarda sağlık hizmetleriyle ilgili tartışmaların ve hekimlik mesleği ile değerlerdeki değişimin/yozlaşmanın da göz önüne alınması gereklidir. Bu konudaki en önemli değişim “hastaların memnun edilecek müşteri olarak kabul edilmesi” şeklindeki değişimdir. Son yıllardaki “piyasa reformlarına” bağlı olan bu değişimle birlikte “Hastanın iyilesmesi”nin en temel motivasyon olduğu, hastanın ihtiyaçlarının kişisel çıkarların ötesinde tutulduğu bir sistemden paraya, performansa dayalı bir sisteme geçiş hekimlik mesleğinin temel değerlerini tehdit ettiği” bir çok bilim adamı tarafından paylaşılmaktadır. Hiç kuşku yok ki üniversite hastaneleri için de bir ölçme/değerlendirme sistemine ihtiyaç vardır ama bunun Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde olduğu gibi hizmetin/üretimin arttırılması için bir araç olarak kullanılması önemli sakıncalar içermektedir. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda üniversitelerin kendi modelini geliştirmesine, bunu yaparken bir taraftan sağlık bakanlığının deneyimlerini, öte yandan ise hekimlik mesleğinin temel değerlerini ve tıp fakültelerinin eğitim/akademik gelişim/araştırma gibi misyonlarını göz önünde tutulmasına ihtiyaç vardır. Döner sermaye gelirlerinin paylaştırılmasında emek ve adalet teme lli yaklaşımlar dikkate alınmalı, asistanlara ve diğer sağlık çalışanlarına maksimum katkı sağlamaya öncelik verilmelidir.

Üniversite hastaneleri için özerklik kaybı...
Önümüzdeki dönemde bir diğer önemli konu Üniversite hastaneleri döner sermayelerinin durumudur. Tam Gün Yasa’sının uygulanmaya başlanması ile özel muayeneler kalkacak, dolayısıyla bu yolla elde edilen gelirden yoksun kalınacağı gibi başta özel muayene ile belirli bir oranda para kazanan öğretim üyeleri olmak üzere bütün öğretim üyelerinde döner sermayeden daha fazla pay alma talebi ile karşı karşıya gelinecektir. Öte yandan bir çok öğretim üyesi özel çalışmaya başlayacak ve bunlara da mesai dışı oranlar haricinde aynı ek ödeme yapılması gerekecektir. Döner sermayelerin bugünki gelir/gider düzeni ile bu talepleri karşılaması imkansız görünmektedir. Bu konu acil bir konudur ve üniversite hastanelerinin eğitim fonksiyonu yanında üçüncü basamak sağlık hizmeti vermek yönleri üzerinde durularak ayrı bir şekilde SUT fiyati belirlenmesi ve bu şekilde gelirlerinin en az % 50 arttırılması için uğraş verilmelidir. Bu uğraş verilirken en önemli sakınca Üniversite hastanelerinin özerkliğinin korunması konusudur. Yakın zamanda Torba yasa kapsamından çıkarılan ve Üniversite hastanelerine koşullu mali yardım öngören geçici madde bu konuda önemli uygulama sakıncaları içermektedir. Bu maddedin üniversite hastanelerinin özerkliğini koruyarak ve hakkaniyet temelinde uygulanması için çaba gösterilmelidir.
Sonuç olarak önümüzdeki aylarda Tıp Fakülteleri ve Üniversite Hastaneleri açısından kritik gelişmeler olacağı öngörülmektedir ve öğretim üyelerinin ve üniversite yönetimlerinin daha aktif bir tutum izlemesine ihtiyaç vardır.

Prof. Dr. Şükrü Hatun: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
 

Manşetler

DUYURU-4