"Tercih yapmayan hekim üç ay sonra istifa etmiş sayılacak!"

Müezzinoğlu, “Tam Gün” düzenlemesine ilişkin kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, hekimlerin çalışma esaslarına karar vermesi gerektiğini belirterek, “Tercihlerden birini yapmayan hekim, üç ay sonra kurumundan istifa etmiş sayılacak.” dedi

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “tam gün” düzenlemesine ilişkin kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, hekimlerin çalışma esaslarına karar vermesi gerektiğini belirterek, “Tercihlerden birini yapmayan hekim, üç ay sonra kurumundan istifa etmiş sayılacak.” dedi

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “tam gün” düzenlemesine ilişkin kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, hekimlerin çalışma esaslarına karar vermesi gerektiğini belirterek, “Tercihlerden birini yapmayan hekim, üç ay sonra kurumundan istifa etmiş sayılacak.” dedi.

Bakan Müezzinoğlu, AA Editör Masası’nda Bakanlığının 2013 çalışmalarını değerlendirdi, TBMM’de görüşülen “torba yasa”da yer alan “tam gün” düzenlemesine ilişkin bilgi verdi.

Bu düzenlemenin, sağlık alanı için hayati olduğunu vurgulayan Müezzinoğlu, sonuçlarının da ülke ve sağlık camiasına hayırlı olmasını temenni etti.

Tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile ilgili de açıklamalarda bulunan Müezzinoğlu, şunları kaydetti:

”Türkiye, sağlıkta dünyada artık iddialı olduğunu gösterdi. Türkiye’yi önümüzdeki 10-20 yılda sağlıkta bölgenin merkezi yapmak için iddialıyız. Bunu başarabilmenin bir kolu da tıp fakülteleri ve diş hekimliği fakülteleridir. Bu nedenle üniversitelerimizde eğitim konusu bizim için çok önemli. Çünkü bu iddiamızı gelecek kuşaklara, fakültelerimizden iyi hekim ve diş hekimleri yetiştirerek büyütebilir ve sürdürebiliriz. Bunun için eğitimi, araştırmayı ve akademik çalışmaları önemsiyoruz.

Bu nedenle hocalarımızın çalışmalarının en az yüzde 50’sini daha çok akademik çalışma, araştırma ve eğitime ayırıyoruz. Sistemi, bu şekilde kurguluyoruz. İstiyoruz ki hocamız günlük mesaisinde gerek akademik çalışmaları gerek uygulamaları yapsın. Bu konuda kanun tasarımız kanunlaştıktan sonra bir aylık süre zarfında YÖK ile Sağlık Bakanlığı kriterleri belirleyecek. Hocalarımızın çalışmalarının yüzde 50’si akademik çalışmalar, diğer yüzde 50’si de uygulamalar olacak.”

”Tercihini yapmayan hekim, üç ay sonra istifa etmiş sayılacak”

Bu performansı gösteren ve kriterleri uygulayan hekimlere, mesainin ardından akşam saat 17.00’dan sonraki sürede alternatif sunulduğunu anlatan Müezzinoğlu, şöyle devam etti:

”Bu alternatiflerden biri, normal mesai sonrasında daha fazla çalışmayacak hekim, evine gitmeyi tercih edebilir, gidebilir, normal bir yaşam tarzını benimseyebilir. İkincisi, ‘Ben üretiyorum, daha çok emek vermek istiyorum, bilgi birikimimi aktarmak istiyorum ve karşılığında da maddi kazanıma ihtiyacım var.’ diyenler için de iki yol var. Bunlardan ilki, kendi kurumunda saat 17.00’dan sonra aynen gündüz gibi mesaisine devam edecek. İster akşam 20.00’a ister 21.00’a kadar kendi planlamasına göre çalışacak. Burada yapacağı her hizmette ilave ücret alacak. Saat 17.00’dan sonra mesaide hekimden hizmet isteyen vatandaştan muayene ücreti bazında baktığımızda, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) bir muayene için üniversitelerimize 55 TL veriyor. Kurum, hastadan ilave bir 55 TL alabilecek. Bunu, Bakanlar Kurulunun bir misli artırabilme yetkisi var. Yani bu, iki muayene ücretine kadar çıkabilir. Dolayısıyla SUT’un verdiği 55 TL hocamızın hesabına yatırılacak, hastadan alınan 55 TL de hocamızın hesabına yazılacak ve 17.00’dan sonra tutulan ayrı hesapta, hocamızın yaptığı bir aylık cironun yüzde 50’si hocamızın -bu yüzde 60’a kadar olabilir- hesabına, diğeri de kurumun hesabına geçirilecek.

Bu miktar, yapılan işlem organ nakli, safra kesesi, baypas gibi herhangi bir ameliyat ya da müdahale ise iki brüt asgari ücreti geçmeyecek kadar olabilecek. Hocamızın mesaiden sonra yaptığı hizmet, günlük yaptığı performansın üstünde olmayacak. Yani gündüz hizmet bazında 100 muayene, 10 da ameliyat yaptıysa mesai sonrasında 100 muayene ve 10 ameliyat yapma hakkı doğacak. O nedenle biz istiyoruz ki gündüz dinamiklerini tam koysunlar, bir o kadar da mesai sonrası hakları doğsun.”

Müezzinoğlu, hekim bir diğer tercih olarak kurum dışında çalışma seçeneğini kullanırsa (vakıf ya da özel hastane), kurumsal yapı ile kurumların sözleşme yapacağını söyledi. Bakan Müezzinoğlu, “Yani Hacettepe Üniversitesinde cerrahi dalındaki bir hocamız, kurumsal sözleşme yapacak. Bu kurumsal sözleşmenin bedeli de, yine günlük performansın üst limitinin bunun altında olmayacak. Bu sözleşmenin yüzde 50’si kurumun, yüzde 50’si de hocamızın olacak.” diye konuştu.

”Hekimler bu tasarıdan sonra, ‘Ben devlette çalışmıyorum, ben muayenehanemde çalışıyorum.’ deme hakkında da sahiptir.” ifadesini kullanan Müezzinoğlu, “Zaten bu tercihlerden birini yapmayan hekim, üç ay sonra kurumundan istifa etmiş sayılacak.” dedi.

Ayrıca, üniversite yönetimlerine bir hak da vereceklerini dile getiren Müezzinoğlu, “Diyoruz ki, sizin kadronuzun yüzde 5’ini geçmeyecek şekilde ve ihtiyacınız olan hocalarla eğitim ya da uygulama amaçlı sözleşme yapabilirsiniz.” dedi.

Bakan Müezzinoğlu, çok ihtiyaç duyulan alanda, kurumda çalışmayan bir hekimle sözleşme yapılabileceğini söyledi.

Sistemi sağlıklı kurguladıklarına olan inancını dile getiren Müezzinoğlu, uygulamaları bir iki yıl takip edeceklerini, aksaklıklar olması hâlinde duruma duyarlı yaklaşılacağını ve gerekli düzenlemenin yapılacağını bildirdi.

”Türkiye, ideolojik anlayışların çok ağır bedellerini ödedi”

Müezzinoğlu,hekim ihtiyacının karşılanmasına yönelik Sağlık Bakanlığı ile üniversiteler arasındaki iletişimde bir sorun olmadığını, ancak üniversitelerin istediğini kendilerinin, kendilerinin istediğini de onların çok ideal kabul edebilmesinin “zor” olduğunu söyledi.

Türkiye’nin acil diyebilecek asgari bazda 20 bin uzman hekim, 10 bin pratisyen hekim açığı olduğunu belirten Müezzinoğlu, “Şimdi bunlar varken biz önce 76 milyona hizmeti düşünüyoruz. Üniversitelerimiz diyor ki, ‘Biz burada eğitim, araştırma yapıyoruz, kadroları bize verin.’ Burada onların ihtiyacı ile toplumun ihtiyacı arasında sorunu çözmeye çalışıyoruz, çünkü talep karşısında arzın yetersizliği var.” dedi.

Arzın yetersizliğinin, önümüzdeki beş yıl yoğun yaşanacağını, sonraki yıllarda azalarak devam edeceğini söyleyen Müezzinoğlu, şöyle devam etti:

”Türkiye, 1989’dan 2007’ye kadar ideolojik anlayışların çok ağır bedellerini ödedi. Yani YÖK Başkanlığına Yusuf Ziya Özcan Hocamız gelene kadar, yaklaşık 20 yıl Türkiye’de ‘Hekim fazlası var.’ diye ortalama 5 bin kontenjan hiç artırılmamış. Niye? Türkiye’de hekim fazlası var diye. 

Biz 2004’ten itibaren ‘Hekim açığımız var.’ dememize rağmen başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere ortalığı ayağa kaldırdılar. Ben, Türk Tabipleri Birliğine diyorum ki: ‘Neredeyse bu fazlalık verin bize. Bakın, Yunanistan’dan istiyoruz, yurt dışından istiyoruz, saklamayın, verin onları bize.’

Şu anda 20 bin uzman açığı olan aile hekimliğinde örneğin; biz ideal rakamı 40 bin aile hekimi olarak düşünüyoruz. Şu anda 20 bin aile hekimimiz var, bir 20 bin daha ihtiyacımız var. 2007’den itibaren ilk yıl 2 bin 500, ondan sonraki yıllarda 4 bine çıktık. İlk defa bu yıl 11 bin tıp fakültesi öğrencisi aldık ama düşünün ki bir tıp fakültesi öğrencisi 10 yıl sonra uzman olabiliyor.”

İlaca takip sıklaşıyor!

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, İlaç Takip Sistemi üzerinden denetim ağını genişlettiklerini, ilaç olarak vatandaşa giden her ürünü takip ettiklerini belirterek, “Ayrıca, vatandaş ilacının fotoğrafını çekip İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna gönderince hemen dönüşü yapılacak, bu şekilde orijinal mi sahte mi bilgisini alabilecek.” dedi.

Hiçbir özelliği olmayan, ilacın orijinal formatının görüntüsü verilerek üretilen sahte ürünlerin hastaya belirli aracılarla satışının söz konusu olabildiğini belirten Müezzinoğlu, Emniyet’in son operasyonuyla hadisenin artık hukuka geçtiğini, kendilerine düşenin bunu engellemek için gerekeni yapmak olduğunu söyledi.

TBMM gündemindeki “torba yasa” ile özellikle ruhsatsız ürünler ya da endikasyonu aşan tanıtımlar için hapis cezası getirileceğini kaydeden Müezzinoğlu, “Ümit ederim, önümüzdeki haftalarda cezai müeyyideler artmış olacak.” dedi.

İlaç Takip Sistemi ile bir ilacı üretildiği yerden hastaya ulaşıncaya kadar takip edebildiklerini anlatan Müezzinoğlu, “İlaç Takip Sistemi üzerinden denetim ağını genişletiyoruz, ilaç olarak vatandaşa giden her ürünü takip ediyoruz.” diye konuştu.

Bunun dışında, sahte ilaçlarla ilgili de vatandaşlara kontrol mekanizması getireceklerini bildiren Müezzinoğlu, “Vatandaşlarımız ilaçlarının fotoğrafını çekip İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumuna gönderince hemen dönüşü yapılacak, bu şekilde orijinal mi, sahte mi bilgisini alabilecek. Artık cep telefonlarıyla barkodunu okutup merkeze gönderdiklerinde yarım saat içinde ilaçla ilgili tüm bilgilere kavuşabilecekler.” diye konuştu.

Gezi Parkı Yasası mı?

Torba Yasa’da yer alan acil müdahalelere kısıtlama getirdiği ileri sürülen maddenin Gezi olaylarıyla ilişkilendirildiği belirtilerek, bu düzenlemenin amacının sorulması üzerine Müezzinoğlu, bunun Gezi olaylarıyla hiçbir ilişkisi olmadığını, Torba Kanunu çalışmalarını mart ayında yaptıklarını söyledi.

Söz konusu tasarıyı Bakanlar Kuruluna da Gezi olaylarından önce sunduklarını ve Meclis’e gönderdiklerini anlatan Müezzinoğlu, “Dolayısıyla bu tamamen ideolojik, birilerinin kamuoyu oluşturmakla ilgili art niyetli bir tavrıdır.” dedi.

Acil müdahalelerle ilgili herhangi bir sınırlama olmadığına işaret eden Müezzinoğlu, şunları kaydetti:

”Bunun içerisinde burada sağlık hizmeti sunumunun ruhsatlı olup olmayacağı söz konusu, acil müdahalelerde herhangi bir düzenleme yok. Ama bir mekânı yapıyorsunuz, ‘Ben burada sağlık hizmeti sunuyorum.’ diyorsunuz ama ‘Burada kayıt tutmam, ben kimseye bilgi vermem, ben burayla ilgili izin almam, ama ben burada acil durumlarla ilgili hizmet veririm...‘ Şimdi burada bir caddenin kıyısına trafik kazası olabilir, ben burada acil durumlarla ilgili hizmet vereceğim, çadır kuruyorum... Böyle bir şey hukuk devletlerinde olmaz, hele hele sağlık gibi bir konuda olmaz. Şimdi hadiseyi Taksim olaylarıyla, Gezi olaylarıyla bağdaştıranlar var. Bundan sonra çıktı diyenler… Bundan sonra çıksın, farz edelim ki biz bunu mart ayında yapmadık, Gezi olaylarından sonra yaptık. Böyle bir ihtiyaç varsa zaten yapılması gerekir.”

Taksim'de, Gezi olaylarının olduğu yere 2 kilometre uzaklıkta dört hastanenin bulunduğuna dikkati çeken Müezzinoğlu, orada devamlı 18 tane ambulansın görev yaptığını ve dokuz tane ambulansın tahrip edildiğini söyledi.

”Bunu açıkçası ideolojik buluyorum”

”Bir binanın otoparkında ‘Ben burada sağlık hizmet sunuyorum.’ diye kimin sunduğunun belli olmadığı, kime sunulduğunun belli olmadığı, kime hangi tıbbi hizmetin yapıldığının bilinmediği ve ‘Ben bu konuyla ilgili hiç kimseye bilgi vermem.’ diyen bir anlayış hukuk devletiyle bağdaştırılabilir mi?” diyen Müezzinoğlu, şöyle devam etti:

”Samimiyetle söylüyorum, bu düzenlemeyi Gezi Parkı odaklı olaylar öncesinde hazırladık ama yapmamış olsaydık da, Gezi olaylarında da gördük ki böyle bir şeye ihtiyacımız var, bunu da yapardık. Bunda gizleyecek bir durum yok, çünkü neticede vatandaşa hizmet ediyorsunuz. Düşünün ki Gezi olaylarında yakalanan vatandaşların bir kısmı hekim değildi, bir kısmı suçlu olarak aranıyordu. Peki, orada bir vatandaşımızda herhangi bir komplikasyon olsaydı ne denecekti? ‘Nerede devlet, nerede Sağlık Bakanlığı?’ diye sorulmayacak mıydı? Haklı olarak sorulacaktı ve sorulması gerekli. Dolayısıyla bunu açıkçası ideolojik buluyorum, sağlığın insana verdiği değere de saygısızlık olarak görüyorum.”

Manşetler

DUYURU-4