Terapi hizmetleri yaygınlaştırılmalı

Geleceğe duyulan güvensizlik ve ekonomik refah bozukluğunun psikiyatrik hastalıkları en çok tetikleyen etkenler olarak vurgulayan Prof. Dr. Doğan Şahin, bilinçsiz antidepresan kullanımının giderek artmasına dikkati çekti.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) global depresyon araştırmasına göre, sadece depresyon sorunu yaşayanların sayısı bile Türkiye'de 3 milyon 200 bini aşmış durumda. Başka bir ifadeyle nüfusun yüzde 4'ünden fazlası depresyonla boğuşuyor.

Milliyet'ten Mert İnan'ın haberine göre: Psikiyatri uzmanı Prof.Dr.Doğan Şahin'e göre, ilaç kullanımındaki artış birçok AB ülkesine kıyasla düşük olsa da, ilaç kullanımının azaltılması gerekiyor: "Hiç bir bilimsel çalışma ve bilimsel veriye dayanmayan, genelleştirici 'ilaçlar zararlı, kullanmayın' gibi ifadeler çok vahim sonuçlar doğurur. Bazı ruhsal sorunlar ilaç desteği olmadan tedavi edilemez. Böyle hastalara, 'ilacı bırakın' demek, bir şey bilmediği halde, tarifsiz acı ve ızdırapların içinde yaşayın demek anlamına gelir.

20 kat artış

Tüm dünyada psikotrop ilaç kullanımında başta antidepresanlar olmak üzere 20 kat artış var. Son bir yıl ciddi bir artış olmadı ama son 20 yılda çok fazla artış var. Bunun bir bölümünü psikiyatrik hastalıklardaki artış bir bölümünü sağlık hizmetlerine ulaşma imkanında artış sağlıyor ama azımsanmayacak bir bölümü de gereksiz ilaç kullanımından geliyor. Nüfusu bizden az olan İngiltere'de yıllık antidepresan kullanımı yıllık 1 milyar kutudur. Yani bizimkinin 3 katı. Üstelik bizim rakam olan 308 milyon içinde tüm psikotrop ilaçlar yani antidepresanlar, anksiyolitkler, duygu durum düzenleyicileri, antipsikotikler... İngiltere ve dünyanın bir çok ülkesindeki psikotrop ilaç tüketimi azaltılabilir. Mesela depresif bozukluklar yaklaşık yüzde 5, Anksiyete bozuklukları da yüzde 6 oranında görülmesine karşın bugün ABD'de erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 14'ü bir antidepresan ilaç kullanıyor."

Ruhsal sorunların artışına neden olan etkenler neler?

Tüm psikiyatrik hastalıkları en çok artıran iki sosyal etken var. Birincisi, geleceğe duyulan güven duygusu, diğer etken ise ekonomik refah düzeyi. Geleceğe yönelik güven duygusu hem iyi bir yaşam beklentisi ile hem de güvenli ve uzun bir ömür beklentisi ile ilgilidir. Yani hem ülkenin iyiye gittiğine dair bir inancı gerektirir, hem de savaş, afet gibi olumsuzlukların olmaması ile ilintilidir. Bizim ülkemizde bu iki etken de belirgin şekilde kötüleşmiştir.

Ruh sağlığı hizmetlerinde eksikler nelerdir?

Yirmi yıldır söylüyoruz. İyi bir ulusal sağlık politikamız yok. Sağlıkta dönüşümle getirilen model çözüm üretmekten çok hasta üretip o hastaların sırtından halkın sağlığını üzerinden para kazanılan bir sektöre dönüştü. Sağlıkta dönüşümün esası hastaya bakmak ve ilaç yazmaya dayanır. Avrupa birliği ülkelerinde ve ABD de sağlık harcamaları içinde ilacın payı yüzde 12, ülkemizde ise yüzde 46. Bu rakam nasıl bir sağlık hizmeti verdiğimizin en iyi göstergesi. İlaca dayalı sağlık hizmetidir bunun adı. En kolay, en ucuz ama en iyisi değil. Hekime günde mümkün olduğu kadar hasta bakması için baskı yapılır. Her 5-10 dakikada bir hasta bakmaya mahkum edilmiş bir hekimin en kestirme yol olan ilaca başvurmaktan başka çaresi kalmamaktadır. Dolayısıyla ruh sağlığı hizmetlerinde olmazsa olmaz ilk koşul hastaya ayrılan sürenin artırılması olmalıdır.

Bilinçli ilaç kullanımı söz konusu mu?

Canı sıkılan, morali bozulan, çalışma verimi düşük olan, sınava hazırlanan bir sürü insan bir hekime danışmadan arkadaş önerisi ile antidepresan başlayıp, devam ediyor. Reçete ile alınan antidepresanların ancak üçte biri psikiyatristler tarafından yazılıyor. Geri kalanı aile hekimleri, nörologlar ve diğer uzmanlar tarafından yazılıyor. Terapi hizmetlerinin yaygınlaştırılması gerekir.

Çatışmacı dil ve kültür tetikliyor

Psikiyatri ve Psikoterapi uzmanı Doç. Dr. Armağan Samancı, Türkiye'nin antidepresan karnesini yorumlarken, artan günlük sorunlar, beklentiler, zorlaşan ilişkiler, yaşam koşullarına dikkati çekiyor. Son dönemde kadınların yüzde 14.5'i, erkeklerin de yüzde 7.4'ünün depresyon hastalığına yakalandığını vurgulayan Doç.Dr.Samancı, "Kırsal kesimde yaşayanlar, kentlilere göre yüzde 1.8 oranında daha depresif. Ümitsizlik, gerçekçi olmayan beklentiler, çift ilişkilerinde belirsizlikler, yaşam stresi, sıkışmışlık duygusu, çatışmacı kültür, iş ilişkilerinde kötüleşme duyarlı olan insanlarda ruhsal sıkıntılara yol açabiliyor. Toplumun yüzde 1.1'i psikiyatri hastanelerine yatarak tedavi görüyor. Türkiye'de, her 10 kişiden 1'i antidepresan kullanıyor ve antidepresan kullanımında kadınlar, erkekleri ikiye katlıyor" diyor.

En sık karşılaşılan ruhsal sorunun depresyon olduğuna dikkat çeken Doç.Dr.Samancı; "Anksiyete bozuklukları, panik bozukluğu, sosyal fobi ve şizofreni hastalıkları, depresyonu takip ediyor. Şehir nüfusunun artması, kaotik metropol yaşamı, zorlu yaşam koşulları da ruh sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Türkiye'de antidepresan kullanım oranı son 10 yılda yüzde 50'ye yakın arttı. Kontrolsüz kullanım da söz konusu. Etkili tedavi edilmeyen depresyon hastalarında intihar ile ölüm riski yüzde 15" diye konuştu.

Manşetler

DUYURU-4