'Sosyal güvenlik sistemi iflas edebilir'

Nüfus ve demografi alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Cem Behar, yaşlı nüfus artışıyla birlikte en büyük baskının sosyal güvenlik sisteminde olacağına dikkat çekiyor. Behar, "Bugün acıtıcı ama 20 yıl sonra can kurtarıcı reform yapılmalı" diyor.

Cem Behar, ekonomi profesörü. Aynı zamanda nüfus ve nüfusun yapısını, dinamik özelliklerini de çok iyi tanıyan biri. Çok sayıda yurtiçi ve yurtdışı çalışmaları bulunuyor.

Profesör Behar ve ekibi, yaşlı nüfusa ve beraberinde gelecek sorunlara ilk kez 1999 yılında dikkat çekmişti.

Muharrem Kayhan'ın TÜSİAD başkanı olduğu dönemde hazırlanan araştırmada Behar ve arkadaşları, "hızla artan yaşlı nüfus kitlesi sosyal güvenlik sisteminin çökmesine neden olabilir" uyarısını yapmış ve "sosyal politikalara toplumsal barışın devamı için önem verilmelidir" demişlerdi.

36 yılın ardından Boğaziçi Üniversitesi'ne veda eden Behar ile yeni yuvası Şehir Üniversitesi'nde bir araya geldik. Profesör Cem Behar ile yaşlanan Türkiye'yi ve gelecekte bekleyen tehlikeyi konuştuk.

Türkiye yaşlanıyor

Profesör Cem Behar'a göre, "nüfusun yaşlanması kişinin yaşlanmasına benzemez". Nüfusun yaşlanması demek, giderek daha az sayıda çocuğun doğması demek. Dolayısıyla nüfusun yaşlanmasına sebep insan ömrünün uzaması değil; çocuk sayısının azalması. Hiçbir siyasi irade, Türkiye nüfusunun yaşlanmasını önleyemeyecek.

TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye'deki yaşlı nüfus oranı yüzde yüzde 10, 2'ye ulaşacak ve yaşlı sayısı 8,6 milyon olacak. Behar, yaşlı nüfusun 2030 yılında hissedilmeye başlanacağını belirtiyor.

Behar, yaşlanan nüfusla birlikte Türkiye'nin gelecekte her zamankinden daha fazla sosyal politikalara ihtiyacı olacağına vurgu yapıyor. Sistemi zorlayacak asıl hususu da şöyle açıklıyor:

"Yaşlılar emeklilik maaşıyla yaşıyor; bu maaşı kim ödüyor? Faal nüfus ödüyor. Genç nüfus azaldığı zaman o maaşı kim ödeyecek, sosyal güvenlik kurumunun kendi iç finansal dengesi nasıl sağlanacak?"

"Can acıtıcı sosyal güvenlik reformu şart"

Yaşlanmayla birlikte Türkiye'yi bekleyen en önemli tehdit, sosyal güvenlik bütçesinin iflası.

Nüfusun yaşlanmasıyla birlikte sosyal güvenlik kurumunun mali yükleri artacak. Hem yaşlı emekliliklerin sayısı artacak hem de o emekli maaşlarını primleri ödeyecek genç ve orta nüfus göreli olarak azalacak.

Behar, "2023 sonrası emekli maaşı artacak, yaşlıların sağlık harcamaları gençlere oranla daha yüksek. Daha çok bakım ve ilaç gerektirir. Daha çok yük getirir gençlere oranla. Yaşlılar sosyal güvenlik bütçesine prim katkısı yapmaz. Prim katkısı yapan gençlerdir. Harcama artacak, gelir düşecek" uyarısı yapıyor.

Profesör Cem Behar, eğer reformlar yapılmazsa Türkiye'nin sosyal güvenlik bütçesinin 20 yıl içinde hızla iflasa gideceğini söylüyor ve yapılacak reformların da can atıcı olası gerektiğine dikkat çekiyor:

"Bugün can acıtıcı ama 20 yıl sonra can kurtarıcı sosyal güvenlik reformu ufukta görünüyor. 10 yıl içinde emeklilik ve sosyal haklarla ilgili yeni bir sosyal güvenlik reform düzenlemesi yoldadır. Buna mecburlar. Yoksa sosyal güvenlik sistemi iflas eder. Kamyonun duvara çarpmasını önlemek için frene 5 dakika, 1 saniye değil 25 sene önce basmak lazım."

Aksi takdirde Türkiye'yi bekleyen 3 olasılık var:

Merkezi devlet bütçesi açık verecek,
Devlet daha çok borçlanmak durumunda kalacak,
Sosyal yardımlar azaltılacak ve/veya primler yükseltilmek zorunda kalacak.

3 çocuk meselesi

Türkiye, olağan bir süreçten geçiyor. Koşullar, geliştikçe- büyüdükçe aile başına düşen çocuk sayısı azalıyor. Profesör Behar, bunun genel bir sosyolojik geçiş olduğunu ve bunun "Demografik Geçiş Kuramı" olarak tanımladığını söylüyor.

Bu kuram, demografik dönüşüm kuramı, tarımsal üretim yapısından sanayileşmeye doğru giderken, toplumların yüksek doğum ve yüksek ölüm hızına sahip bir nüfus yapısından düşük doğum ve düşük ölüm hızına sahip bir nüfus yapısına geçiş yaptığı tezine dayanıyor.

Demografik dönüşüm, ilk olarak 1929 yılında ABD'li demograf Warren Thompson tarafından ele alındı, 1940'lı ve 1950'li yıllardan sonra da sistematik bir model haline geldi.

Bu noktada TÜİK verilerine dönüp bakmak gerekiyor.

Türkiye'de toplam doğurganlık hızı, 1950'lerde 6 çocuktan fazlayken 2010 yılında 2,05 çocuk, 2011 yılında 2,02 çocuğa düşmüş durumda. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2'dir. Bu da erkek ve kadının kendi neslini devam ettirecek kadar çocuk yaptığı anlamına geliyor.

Türkiye'deki nüfus artış hızı da, 2012 yılında yüzde 12'ye düştü.

"Çabalama kaptan"

Behar'a göre, ciddi bir nüfus politikası ciddi, somut, maddi teşviklerle olur ve tüm diğer sosyal politika ögelerini de bu 3 çocuk politikasıyla uyumlu hale getirmekle olur.

"Cumhurbaşkanı alınmasın ama boşuna konuşuyor. Hiç kimse, bir siyasetçi "3 çocuk yapın" dedi diye çocuk yapmaz. Ben o nedenle 'çabalama kaptan' diyorum."

Nüfus ve demografi uzmanı Behar, üçüncü çocuğu teşvik etmek için tutarlı bir aile politikası izlemek gerektiğine ama bunun da pahalı bir sosyal politika olduğuna dikkat çekiyor:

"Üçüncü çocuğu yapan kadınlara prim vereceksin. Kocalarının ödediği gelir vergisini azaltacak, maaşına prim ekleyeceksin. Bu çok pahalı bir politikadır. Hem bütçe denkliği istiyoruz ki, Türkiye'nin finansal dengesi, bütçe denkliği üzerinde yürüyor. Son 12 senenin ekonomik performansının dayandığı bir numaralı kriter bütçenin denk olmasıdır. IMF borçları ödendi ve dış borç o sayede minimuma indi. Yani, hem bu prensibe sadık kalacağız hem de bol miktarda ailevi teşvik dağıtacağız. Bu bütçe dengelerini sarsar bozar, ama bunun aşağısı da etkin bir "3 çocuk" politikası olmaz"

Al Jazeera

Manşetler

DUYURU-5
EBELİK YÖNETMELİĞİ
HASTANE KOORDİNASYON KURULU YÖNETMELİĞİ