Dünyagöz Hastaneler Grubu Medikal Direktörü Prof. Dr. Kazım Devranoğlu, yaşlanma evresinde göz sağlığının önemine dikkat çekerek, “Yaş ilerledikçe katarakt, glokom ve sarı nokta gözümüzü tehdit eden hastalıkların başında geliyor. Bu hastalıklarla baş edebilmenin yolu ise erken teşhisten geçiyor. Her yıl bir kere yapılan göz muayenesi pek çok göz probleminden uzak tutabilir” diye konuştu.
Yıllar akıp geçiyor, yaş ilerledikçe pek çok sağlık problemi baş gösterebiliyor. Yaşlılığın ilk belirtileri ise çoğu zaman gözlerde başlıyor. Özellikle katarakt, glokom ve sarı noktanın ileri yaşlarda sık görüldüğünü belirten Dünyagöz Hastaneler Grubu Medikal Direktörü Prof. Dr. Kazım Devranoğlu, yaş ilerlerken göz sağlığının ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi.
Glokom 35’den sonra tehdit ediyor
Prof. Dr. Devranoğlu, yaşlılarda ortaya çıkan rahatsızlıklardan birinin “Göz tansiyonu” diye de bilinen glokom olduğunu belirterek, “Glokom, artan göz içi basıncının göz sinirine zarar vermesiyle oluşur ve göz siniri hasarlandığı zaman da kalıcı görme kaybına sebep olabilir” şeklinde konuştu.
Glokomun her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kazım Devranoğlu şöyle konuştu: “Glokom her yaşta görülebilmesine rağmen sıklıkla 40 yaşından sonra görülen bir hastalıktır. Ancak ailede glokomu bulunanlarda, şeker hastalığı olanlarda, hipermetroplar ve miyoplarda risk daha fazladır. Bu nedenle 35 yaşında ve daha sonra 40 yaşında herkesin göz muayenesinin yapılması, risk bulunanlardaysa yılda bir kez kontrol edilmesi gereklidir” dedi.
Prof. Dr. Devranoğlu, çok sağlıklı veriler olmamakla beraber Türkiye’de teşhis edilmiş yaklaşık 100 bin glokom hastası olduğunu belirterek, “Ama biz biliyoruz ki, ülkemizde yaklaşık 400 bin civarında glokom hastası olması beklenir. Yani glokomu teşhis edilmiş olanlar tüm vakaların yaklaşık yüzde 25’i civarında.” diye konuştu.
Sarı nokta 50 yaş sonrası hastalığı
Prof. Dr. Devranoğlu, sarı nokta hastalığının merkezi görmeyi bozan bir retina hastalığı olduğunu söyledi. Sigara kullananlarda ve kalıtımsal risk taşıyanlarda hastalığın görülme riskinin daha fazla olduğunu söyleyen Prof. Dr. Devranoğlu, görmemizin yüzde 90’ının meydana geldiği sarı nokta tabakasının işlevinin bozulması ile oluşan ve halk arasında 50 yaş sonrası hastalığı olarak bilinen sarı noktanın görülme oranının son yıllarda arttığını ifade etti. Prof. Dr. Devranoğlu, görme kaybı, ani görme kaybı, cisimleri, çizgileri eğri veya kırık görme, görme kalitesinde bozulma, ışık çakması, renk görmede bozukluklar ve göz önünde karartıların sarı nokta hastalığının belirtisi olabileceğini ifade etti.
Prof. Dr. Devranoğlu, bu hastalığının tedavi edilmediği takdirde görme oranının ileri derecede azaldığını dile getirerek, hastanın kitap-gazete okuyamaz, televizyon seyredemez ve araba kullanamaz hatta tek başına dışarı çıkamaz hale gelebileceğini anlattı.
Diyabete dikkat
Prof. Dr. Devranoğlu, diyabetin, insülin salınımı veya insülin etkisinin yetersizliği sonucu kan şekerinin artmasıyla kendini gösteren metabolik bir hastalık olduğunu hatırlatarak, “Uzun süreli kan şekeri yüksekliği özellikle gözü olumsuz etkilemekte olup bu hastalığa diabetik retinopati adı verilir. Şeker hastalığına bağlı körlüğün en sık görülen nedeni ‘Diyabetik Retinopati'dir” dedi. Diyabet hastalarında kan şekerinin kontrol altına alınmadığı takdirde ciddi görme kayıplarına ve ağrılı göz tansiyonu yükselmelerine neden olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Devranoğlu, “Diyabetik retinopati hastalığında erken teşhisin önemlidir. Özellikle göz dibi muayenesi, retinada meydana gelen değişikliklerin erken safhada tespit edilmesini sağlar ve hastaya başarılı şekilde tedavi olma şansı sunar. Diyabet tanısı konulan hastaların 1 yıllık aralarla, 5 yılı geçen diyabet hastalarının 6 ayda bir, göz dibi problemi tespit edilen diyabetlilerin 3 ayda bir göz muayenesi olması gerekmektedir” dedi.
60 yaş sonrası katarakt riski
Prof. Dr. Devranoğlu, kataraktın Türkiye’de 60’lı yaşlardan sonra genel halk sağlığı sorunu olarak kabul edildiğini söyleyerek, “Görmede azalma, renklerin soluklaşması gibi şikayetlerle ortaya çıkan katarakt, göz merceğinin saydamlığını kaybetmesi olarak tanımlanıyor. Genellikle yaşa bağlı olarak gelişen katarakt, göz bebeğinin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır. Başka bir deyişle görüşün, buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasıdır” şeklinde konuştu.
Kataraktın ilaçla veya gözlükle tedavi edilebilen bir rahatsızlık olmadığını dile getiren Prof. Dr. Devranoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Kataraktın ilerlemesini durdurabilecek etkili bir yöntem yoktur ve oluşmuş bir kataraktın tek tedavisi ameliyattır. Katarakt ameliyatında dikkat edilmesi gereken bazı önemli unsurlar vardır. Hekimin tecrübesi , göz içine konulan merceğin kalitesi ve ameliyat yapılacak hastanenin teknik donanım ve hijyen şartları ameliyatın başarısını doğrudan etkiler. Kalitesiz malzeme ve uygun olmayan hijyenik koşullarda yapılan bir ameliyat sonrasında gözde enfeksiyon ve farklı komplikasyonlar gelişebilir. Bu durum hastanın ikinci kez ameliyat olma ve görme yeteneğinde azalma riskini de beraberinde getirir."