Sağlık, hastalık ve tedavi, Dr. Yavuz Eryılmaz

Günümüzde insanların; gerek yaşam sürelerinin uzamaları, gerekse de ekonomik olarak silahlanmadan sonra ikinci sırayı alan bu sektöre odaklanmaları değişen küreselleşmenin bir sonucu...

Günümüzde insanların; gerek yaşam sürelerinin uzamaları, gerekse de ekonomik olarak silahlanmadan sonra ikinci sırayı alan bu sektöre odaklanmaları değişen küreselleşmenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Amerika’ nın Körfez savaşında bir haftada yaptığı masraf, bir haftalık ilaç harcamalarının ancak 1/3 ü kadardır.

Bilimde küreselleşme kaçınılmazdır ama asla ve kat’a bilimsel kimliğimizi unutmamamız gerekir.

Sağlık; insan vücudundaki tüm hücrelerinin, dokularının, organlarının ve psikolojik yapılarının tam bir uyum içinde fizyolojik olarak çalışmaları demektir.

Hastalık ise, önce hücre düzeyinde başlar sonra dokuyu etkiler ve nihayet organ seviyesine çıktığında da; hekime gitmek zorunluluğu doğar. Günümüzdeki teknolojik gelişmeler sonucunda, bazı hastalıkları daha dokusal düzeyde iken saptama olanağına sahibiz.

Günümüzdeki hastalığın tanımını anlatırken; genetik ilerlemelerin ışığında bunu daha kolay tanımlayabilmek için ilginç bir benzetme yapacağım.

Bir ateşli silahın karşısındaki canlıyı öldürebilmesi, sakat bırakabilmesi veya yaralayabilmesi için bazı öğelere gereksinimi vardır. Bunlar, mermi, horoz ve tetiktir. Şimdi bana, doğal olarak silah ile sağlığın ne ilintisi var diyeceksiniz. Ama lütfen okumaya devam ediniz.

1- Mermi: Hiçbir insanın vücudunun gen yapısında %100 saf gen yapısı bulunmaz. Bu genlerden bazıları bozuk olan yani “mutant” olan genlerdir. Bu genler, baskı altında veya baskılı (dominant) olabilirler. Pasif olan genler bir şekilde aktif olduğunda hastalığa davetiye çıkarırlar, aktif olanlar ise zaten yapacaklarını yaparlar. Örneğin Kore savaşlarında ölen Amerikalı genç askerlerin otopsilerinde damarlarında yağ plâkalarının olduğu görülmüştü. Yahut ta, niye bazı insanlar kolayca hasta olur da diğerleri olmaz? Niye ayni ilâç ayni dozda bazı kişilerde istenen etkiyi sağlar da bazılarında da hiçbir etki sağlamaz? İşte bu “mermi”, mutant gen yapısının aktifleşerek hastalık ve sonucunda da ölümü gerçekleştiren en önemli unsurdur.

2- Horoz: Tanımı en kolay olan budur. Horoz merminin üzerine düştüğünde mermi ateşlenir ve yapacağını yapar. Horoz; çevre sağlığı, çevre temizliği ve yediğimiz gıdaların doğallığıdır. Yani bozulmamış bir doğal yaşam alanıdır. Doğaya saygılı ve onu koruyucu olarak yaşadığımızda, bu horoz kalkmaz ve kolayca o merminin üzerine düşmez.

3- Tetik: Bu da bizim yaşam ve beslenme tarzımızdır. Her gün işret, sefahat veya şehirleşmenin verdiği psikolojik stresin altında kalarak yaşamamız, bu tetiği çeker ve sonra da kıyamet kopar.

Yani; sonuçta yaşam tarzımız ile tetiği çekip, doğallıktan uzaklaşarak doğaya ihanet ederek kaldırmış olduğumuz horoz merminin üzerine düşerek mermiyi ateşler ve yapacağını yapar.

Günümüzde, modern tedavi yavaş yavaş “farmako-genetik” alana doğru gitmektedir. Yani katil gen tedavisi veya sağlıklı genin mutant olan genin yerine yerleştirilmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir. Başarılı sonuçlar alındı mı? Hayır, şimdilik önümüzde yaklaşık 100 seneye kadar uzanabilecek uzun bir yol var gibi görünüyor.

Sistem buralara doğru yönelmişken, ilginç olarak birileri medyatik olma uğruna insanlara bazı otları, meyveleri önermektedir. Bitkisel tedavileri tümden silip atmak pek doğru bir yaklaşım olmaz ama binlerce yıldır uygulanan bu bitkisel tedavilere aşırı derecede bel bağlamak ve modern farmakolojik tedavileri reddetmek bana biraz tuhaf geliyor. Hatta bu iş öyle tuhaf boyutlara geldi ki, zaman zaman tedavisini terk ederek hastalıklarını kötüleştirme boyutlarına kadar uzanmıştır. Örneğin, yulaf yersen kolesterolün düşer, karpuz yersen zayıflarsın gibi önerilerle halkın önünde çıkarak kişinin düzenlenen tedavisini bozmak yanlış bir davranıştır. Bu bitkisel öneriler o boyutlara doğru gidiyor ki; çekinmeseler, kırk bir gün her sabah güneşe karşı tek ayağının üzerinde “elemtere fiş, kem gözlere şiş” diyerek bir tutam karnabahar yenilirse, bankalardan faizsiz ve geri ödemesiz kredi alabileceklerini dahi söyleyebilecekler.

Ama bir gerçek de var ki halkımız büyük bir çoğunluğu bunlara aşırı derecede inanmaktadırlar. En basit misali ile; hekiminin verdiği ilâca güvenmeyerek komşusunun önerdiği bitkisel ilâcı veya aktardan aldığı ve içinde ne olduğu bilinmeyen ot karışımını şifa niyetine içerek veya yiyerek tedavisini devam ettiren pek çok hasta vardır.

Dediğim gibi, bitkisel ilâçlar sadece ve sadece tıbbi tedaviye bir miktar yardımcı olabilir. Tümüyle bunlara bel bağlamak son derecede yanlış olur ve geriye dönülemeyecek durumlar yaratabilirler.

Bundan otuz-kırk sene kadar önce Filipinlerde bir kişi hiç ameliyat yapmadan elleriyle kanserli dokuyu ortadan kaldırıyor diye gazetelerde boy boy yazılar çıkmıştı. Onlara inanan pek çok zavallı da varını yoğunu satarak Filipinlere gitmişti. Ne yazık ki, oradan geriye sanduka içinde gelmişlerdi…

Bir de son zamanlarda renkli renkli taşlar moda oldu. Hangi renkli taşın hangi hastalığa iyi geldiğini ve bunu üzerinde taşırsa hasta olmayacağını söyleyenler ortaya çıktılar. Her halde şu andaki moda öyle gerektiriyor.

Tabii ya; ne kadar unutkanım, yeşil “kriptonit” kristali süpermenin tüm gücünü ortadan kaldırıyordu.

Düşünüyorum da, ben niye bunca sene tıp fakültesinde okudum??

Bu durumda ot işine, taş işine girseydim şimdiye kadar çoktan köşeyi dönmüştüm.

Hem de, ne hekim olarak taciz edilir ne de alo 184’e önce hakaret edilip sonra şikâyet edilmezdim.

Ah kafam ah….

Son söz: Ot yiyerek sağlıklı olunabilse, inekler ölmezdi.


DR. Yavuz Eryılmaz
www.ahmetrasimkucukusta.com

Manşetler

DUYURU-4