Tıbbi Mikrobiyoloji uzmanlarının ülkemizdeki en büyük kongresi olan "2. Ulusal Klinik Mikrobiyoloji Kongresi”, 10-13 Kasım 2013 tarihlerinde Titanic Otel ve Kongre Merkezi Belek Antalya’da başladı.
Yapılan basın toplantısına Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) Başkanı Prof. Dr. Yurdanur Akgün, Genel Sekreter Prof. Dr. Faruk Aydın, Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Güner Söyletir konuşmacı olarak katıldı.
Mikrobiyolojik hastalıkların dünyanın bütününün sorunu olduğunu belirten KLİMUD Başkanı Prof. Dr. Yurdanur Akgün, “Mikrobik hastalıklar dünya da hâla çok önemli bir durum. Bir hastadan bulaşan hastalık tüm dünyanın sorunudur. Günümüzde mikroplarla baş edecek antibiyotik ilaçlar çok azaldı. Hastanelerde hastalardan bulaşan enfeksiyon hastalıkları tüm dünyanın sorunu” dedi.
Doktorların çok fazla ilaç yazdıklarıyla ilgili bir soruya Prof. Dr. Yurdanur Akgün, şöyle cevap verdi: “İlaç yazım konusunda doktorlar direniyorlar ama halk bizi ilaç yazma konusunda zorluyor. Bizim de gardımız düşünce mecbur yazmak zorunda kalıyoruz.”
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Faruk Aydın, mikroplarla olan savaşlarını gazetecilerin haber kovalamasına benzeterek şunları söyledi: “Bizim mikropları kovalamamız siz habercilerin haberi kovalaması ve bulması gibidir. Biz, bulduğumuz sağlıkla ilgili problemleri size sunuyoruz. Tıbbın gelişiminde mikrobiyoloji çok önemlidir. Türkiye’deki üyelerimizin yarısının katıldığı bir kongredeyiz. Ekonomik gücü olmayan stajyerlerimizi burs bağlayarak buraya getirdik. Geçmişte hekim sayısı azdı. Ev ev dolaşırlardı. Şimdi hastaları hastaneye getirerek enfeksiyon bulaşım oranı arttı. Kısaca mikrop avcılarının 4 günlük bir toplantısı olacak. Umarım halk sağlığına katkılı bir şekilde buradan ayrılırız. Dünya ülkeleri gelişmiş ülkeler ilaç kullanımı konusunda daha duyarlı davranıyorlar”
ANTİBİYOTİKSİZ ÇAĞA GERİ Mİ DÖNÜYORUZ
KLİMUD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Güner Söyletir, şunları söyledi: "Antibiyotikler alarm veriyor. Tüm dünyayı tehdit eden bir durumla karşı karşıyayız. Alexander Fleming ilk antibiyotiği bulduğunda artık mikrop hastalıklar yok olup gidecek. Bütün dünya mikroplardan kurtulup gidecek. Ama geldiğimiz bugünde artık söylenen şu, antibiyotik çağı öncesine mi dönüyoruz? Çünkü elimizde güçlü antibiyotik yok. Neredeyse az diyecek kadar az. Bir yandan antibiyotik hastalığa direnç gösterirken, diğer yandan da ilaç firmaları artık antibiyotik üretiminden çekildi. Şu an elimizde iyi diyebilecek antibiyotik sayısı kısıtlı neredeyse altın değerinde. Biz şu oldu bu oldu diye antibiyotiklere sarılmamalıyız. Sağlığımızı korumak istiyorsak hem antibiyotiklerimizi hem de dost mikroplarımızı koruyalım. Kim onlar bizim vücudumuzda 10 kat fazla mikrop var. Kim onlar bizim vücudumuzda hastalık yapacak mikroplara karşı direnç gösterecekler.”
ATEŞİMİZ ÇIKTIĞINDA DOKTORA GİDİYORUZ
Hastanın ateşi çıktığında hemen doktora gidildiğini ifade eden Prof. Dr. Güner Söyletir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülke ekonomisini etkileyen bir durum. Bugün ülkemizde ilaçlara harcanan para milyarlarca. Kullanılan antibiyotiklerin yarısı boşa harcanıyor. Biraz ateşimiz çıktığında hemen doktora gidiyoruz. Ama gitmeden birinin vasıtasıyla hemen antibiyotiğe sarılıyoruz."
Hastalıkların çoğunun virüs yoluyla bulaştığını anlatan Söyletir, şöyle konuştu: "Virüs kendi hastalık halini terk edecek ama biz yerine hastalık yapacaklarını vücudumuza davet ediyoruz. Gereksiz kullanım olduğunda kullanımda yapılan çalışmalar şöyle bir durum ortaya koymuştur. İnfulamatel bağırsak hastalığı kronik bir hastalık olup hastaları doktora sürekli götüren bir durumdur. Bebekken antibiyotik kullanan hastaların kullanmayanlara oranla daha çok hastaneye gittiği görülüyor. Yıllar sonra o dönemde kullandığı antibiyotikler hem toplumun her ferdi olarak hem de sağlık olarak antibiyotik kullanımından kurtuluş olmayacağını biliyoruz ama bunu en aza, indirgememiz gerekiyor."
Sağlık Bakanlığı'nın sağlık konularında çok güzel işler yaptığını belirten Söyletir, şu ifadeleri kullandı: "Ama sanıyorum bu yapılanlar eş güdümlü değil. Güzel şeyler var ama devamlılık nitelemediği için sorunlar yaşanıyor. Bir diğer konu halkınızın şöyle bir yapısı var. Hekime gittiğinde hekim ilaç yazmadığında kötü bakılıyor. İyi hekim sayılmaz. Aslında yazmayan hekim daha iyi hekimdir. Dernek olarak diğer projelerimizden biri de toplumun eğitilmesi konusunda olacak. Dolayısıyla antibiyotik eşittir ölüm. Çoklu direnişle oluşan enfeksiyonlar diğerlerine oranla ölüm riski iki kat daha fazladır. Ya da bu hastalar direnebiliyor. Dirençleri yüksek oluyor. Uzun süre kalabiliyor hastanelerde bunun sonucunda ne oluyor. Bu hastalar hastanelerde diğer hastalara hastalığı bulaştırma riskini artırıyor”
BESLENMEYE BAĞLI HASTALIKLARIN BAZILARINDA ANTİBİYOTİK KULLANMAYA GEREK YOK
Beslenmeye bağlı hastalıkların bazılarında antibiyotik kullanmaya gerek olmadığını belirten Prof. Dr. Güner Söyletir, sözlerine şöyle devam etti: “Beslenmeyle ilişkili olarak tabii ki bazı durumlarda antibiyotik kullanmaya gerek yok. Bir takım florayı besleyecek ürünler var onlar verilebilir. Ya da sıvının yerine konulması bile o enfeksiyonun düzelmesi gerçekleşebilir. Antibiyotik gerektirmeyen hastalıklar ve karşılaştığımız hastalıkların çoğu viraldir.”
ÖYLE MİKROPLAR VAR Kİ İLAÇLAR BİLE ETKİ ETMİYOR
Prof. Dr. Güner Söyletir, öyle mikropların var olduğunu ve ilaçların bile etki etmediğini ifade ederek şunları söyledi: “Şuan bile öyle mikroplar var ki hekime şu duyarlıdır şunu verebilirsin diyebilecek bir antibiyotik bulunamıyor. Hekimler bazen iki antibiyotik vererek acıları dindirmek istiyor. Ancak hekimin yazmış olduğu iki antibiyotiğin yan etkisi daha fazla oluyor. Hastalığı iyileştirmek isterken böbrek enfeksiyonuna neden olunabiliyor. Dolayısıyla antibiyotiksiz döneme inşallah dönmeyiz.”
İLAÇLARI YARIM KULLANIYORUZ
Antibiyotiğin yarım kullanılmasının sonuçları hakkında da konuşan Prof. Dr. Güner Söyletir, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu bizim ülkemizde çok fazla yaygın. Hasta uyumu çok fazla değil. İğne olarak verilen ilaçların uyumu çok fazla biz de. Hastanın ilaçları kullanmaya başladığında ilk başlar da dost mikropların ölümünden sonra kendini iyi hissetmesinden sonra antibiyotiği kesmesinden sonra düşman mikroplar vücuttaki direnci düşürüyor. Aslında yani mikroorganizmalar yaşamın temelidir. Biz dünyaya gelmişiz bizden çok önce varlar. Ve bu bağırsaklarımızdaki mikroorganizmalar ve kendi aralarındaki etkileşimler bizim sağlığımıza yön veren şeylerdir. Ve öyle mikroorganizmalar var ki kanserle olan durumları ortaya koymuştur. Bazı virüsler ile kanser arasında bağlantı kurulmuştur."