Kamuda çalışan hekimlerin özel muayenehane açmaları ya da eşanlı olarak başka bir kurumda çalışmalarının engellenmesi sosyal devletin bir gereğidir. Bu çift başlı uygulama hasta hakları ihlalinin en önemli nedenlerinden birisini oluşturuyor. Aynı zamanda bu etik bir sorundur. Bıçak parası diye adlandırdığımız uygulamanın yaşama olanağı bulduğu sistem bu çoğul çalışma sistemidir. Bu durum adalet dağıtması gereken hakimin mesai saati dışında özel bürosunda hak arayan insanlardan para alması gibi bir şeydir.
Sağlık çalışanları tam gün yasasına karşı miting yaptılar. Pek çoğu zaten tam gün çalışan ve daha az maaş alan sağlık çalışanlarının doktorların ticari muayenehanelerini neden savunduklarını anlamak mümkün değil. Halkın muayenehanelere gitme zorunluluğunu ve üniversitedeki hocaların mesleki icraları için halktan para almasını engelleyecek bir uygulamaya sivil toplum kuruluşları neden karşı çıkar? Sorun o değil, sağlık sistemi bozuluyor tepki bunadır, diye düşünülebilir. Oysa sağlık hizmeti ve sistemi mükemmeldi de birileri geldi bozdu bozuyor yaklaşımını halk hayretle izliyor; bu yüzden bazı sivil toplum örgütleri halka yabancılaşıyor. Aslında mesleki olarak üye olunması zorunlu kurumlar gerçek anlamda sivil toplum kuruluşu değildir. Zorunlulukla gönüllülük arasında çok büyük nitelik farkı vardır.
Adını doğru koyun sokaklara beraber çıkalım. İyi yapılanı savunuruz kötü yapılanı eleştiririz. Sağlığın tamamen ücretsiz olmasını, sağlığın sosyalizasyonunu, sağlık hizmeti üretiminde devletin güçlü olması gerektiğini savunan birisiyim; ama (maalesef) ülkemizde sağlığın finansmanında insanlar para öder. Toplumun bireyleri bu ücreti verdikleri sigorta primleriyle öder. Özel sağlık sigortalarına öder; ayrıca verdikleri doğrudan ve dolaylı vergilerle de sağlığın bedelini öder. Sosyal güvencesi olmayanların da ücretsiz sağlık hizmeti alabilmesi, doğrudan ve dolaylı ödenen vergilerle gerçekleştirilir. Doğrudan finansman yöntemi ile parasını ödeyerek sağlık hizmeti satın alanların oranı ne mutlu ki ülkemizde çok düşüktür. Ücretli çalışanlar, aileleri ve emekliler için zaten ödenmiş bir sağlık hizmetinin bedelini muayenehanelerde bir kere daha ödemeye zorlamak, hastalar için büyük bir hasta hakkı ihlalidir. Maliyet, kar-zarar hesapları kağıt üzerinde yapılır, sosyal devletin gereği kamu hastaneleri sağlık hizmeti sonucunda kar etmemeli, hatta zarar etmelidir. Devletin sağlık hizmeti kar amaçlı değil sosyal fayda amaçlıdır. Ne hastalar müşteridir ne de hastaneler işletmedir; bu çarpık bakış açısını da terk etmek gerekir. Sağlıktaki taşeronlaşma da büyük sosyal sorunları özünde taşımaktadır. Sağlık hizmetinin çıktısı parayla ölçülemez, sağlık sistemi piyasa ekonomisine bırakılamaz. Yoksa ne halk sağlığı kalır ne de koruyucu sağlık hizmeti. Devlet, sağlık hizmeti satın alan değil, üretip adaletli olarak dağıtan olmalıdır.
Ne zaman önemli bir ameliyat gerektiren bir hastalıkla üniversiteye gitseniz mutlaka özel bir hastanede o ameliyatın yapılması teklifi ile karşılaşırsınız. Ben defalarca şahit oldum ve çevremden defalarca duydum ama sorsanız kabul etmezler; yok öyle bir şey derler. Titri olan profesörlerin devletin üniversitelerinde para almadan hasta bakmamasının topluma ve akademik eğitime ne gibi bir faydası olabilir, birisi buna yanıt versin.
2.-3. basamak sağlık hizmeti almak için katkı payı adı altında para alınmasıa son verilmelidir. Dilerim ülkemde insanlar muayene olmak için, yatmak için, ameliyat olmak için, görüntüleme hizmetlerinden yararlanmak için sosyal güvenceleri olduğu halde muayenehanelerde ve üniversitelerde para ödemekten kalıcı olarak ve sonsuza kadar kurtulurlar.
Döner sermaye yerine daha insanca bir ücret politikası uygulanmalıdır. Uzman olmuş bir doktorun kamu kurumunda hizmet verirken günde (yoğun poliklinik branşlarında) en fazla 20 hasta bakması gerekir. Bu rakam 10 ile 20 arasında gezinebilir. Hastaneleri mesken etmiş hasta olmayan insanlarla gerçek hastaları ayırt edebilmek gerekir. Bunun için 2. basamak hastanelere insanların elini kolunu sallayarak gelmeleri önlenmelidir, ancak ve ancak 1. basamaktan sevkle gerçek hastalar hastanelere gelmelidir. Döner sermaye olmazsa niceliği şişireceğim diye niteliği kaybetme tehlikesi de olmaz. Hem doktor insan gibi çalışır, hem de hasta insanca bir tedavi görür hizmet alır. Milyonlarca gereksiz reçete de ortadan kalkar devletin üstündeki ilaç yükü azalır.
AB ülkelerinden daha insanca, daha sosyal, daha eşitlikçi, daha nitelikli bir sağlık sistemi hedefiniz olmalı. Avrupa ülkelerinde doktorlar toplumsal bir işbölümü içinde ücret alıyorlar. Hastayla para alışverişleri yoktur ve bu ülkelerin pek çoğunda doktorların hastane dışında muayenehane çalıştırmaları veya bir başka yerde çalışmaları yasaktır.
AB ülkelerinin kamu hastanelerinde görev yapan uzman hekimler, yaşadıkları ülkedeki asgari ücretin kaç katı maaş alıyorlar bakılsın, tüm ülkelerin oran ortalaması alınsın; ülkemizdeki kamuda çalışan uzman hekimlere AB ortalaması 3 katıysa 6 katını verelim; 4 katıysa 8 katını verelim. Ülkelerin kamu çalışanlarına ödedikleri paraların reel değeri o paranın o ülkedeki satın alma gücüyle ilgilidir. O yüzden bu oranların aşırı yükselmesi ülke içi toplumsal adalete ters düşer. Şu an ülkemizde döner sermaye ile birlikte asgari ücretin 10 katını ve fazlasını alan pek çok uzman hekim var. Kalitesiz ve kötü sağlık hizmetinin gerekçesi “aldığımız para az” olamaz bu akla, ahlaka ve bilime aykırıdır.
26 Ağustos 2011 tarihli KHK ile bu konuda önemli 2 madde var:
MADDE 38 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Memurlar, meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz.”
MADDE 40 Yükseköğretim kanununun a)36. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Yükseköğretim kurumlarının kadrolarında bulunan öğretim elemanları, kanunlarda belirtilen hâller dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak ve döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmamak kaydıyla mesai saatleri dışında yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir.
Yukarıda söz ettiğim etik dışı uygulamaya son darbeyi vuran, bıçak parasını engelleyecek, halkın yararına olarak kamunun kurumlarında çalışan hekimlere muayenehane açma imkanını net bir şekilde kaldıran, ve bu sayede sosyal güvencesi olan insanların muayenehane cenderesinden kurtulmasını sağlayan kararnamedir; emeği geçenlere teşekkür ederim.
Son günlerde bilindik önemli televizyon kanallarında durumu çarpıtan haber yapan ve yaptıran güçlü bir lobi var. Üniversitelerde hocaların hasta bakması ve ameliyat yapmasının yasaklandığını kasıtlı olarak eksik bilgiyle veriyorlar. İşin aslı kamu üniversitesinde görev yapan bir hocanın muayenehane ile ya da başka özel bir hastaneyle bağlantısı varsa bu yasağın devreye girdiğidir. kamunun olanaklarını kullanarak insanların üniversite dışında sömürülmesine engel olan, halka yararlı bir uygulamadır.
Bülent Top - Ekonomist
bulenttop1@hotmail.com