Son günlerde, kamuoyunda özel sağlık kuruluşlarının ( özel hastanelerin) almış oldukları katkı payı adı altındaki ücrete karşı açıklamalara ve konuşmalara tanık olmaktayız. Türkiye’deki tüm özel sağlık kuruluşları, özellikle de bu eleştirilere hedef olan özel hastane yöneticileri, bu durumdan rahatsız olmaktadır. Özel sağlık kuruluşları, hükümetimizin sözlü teşvikleri ve vaatlerine güvenerek, 70’ten 326 hastaneye ulaşmıştır. “Kamu hastaneleri katkı payı almıyor, o halde özel hastaneler de almasın” denilerek, toplumumuz yanlış bilgilendirilip, özel sağlık sektörünü sevimsiz olarak tanıtma gayreti güdülmektedir. Halbuki özel sağlık kuruluşları, sıkıntılı günler geçirmektedir. Özel hastanelerle ilgili politikaların belirlenmemesi nedeniyle de aynı mahallede birden fazla hastane yapımına müsaade edilmektedir.
Bir konuda karar vermek, taraflar arasında mukayese yapabilmek, “haklıdır-haksızdır” diye fikir yürütebilmek için o konuyu her yönüyle incelemek ve bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Kamu hastaneleri, hastadan fark (katkı payı) almıyorsa bu kararın yanlış olduğunu kim söyleyebilir? Elbette kamu hastaneleri, hastadan fark almamalıdır. Çünkü onların tüm yatırımı, hastane arsası, inşaatı, donanımı ve personel, işletme giderlerini hazine karşılamaktadır. Üstelik her sağlık hizmetini de “Bütçe Uygulama Talimatı”üzerinden, Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura etmektedirler. Bu gelirden Hazine’ ye % 5, Sağlık Bakanlığı Merkez Saymanlığı’na % 4, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) % 1 ödemektedir.Özel hastanelere gelecek olursak; arsasından, inşaat ve tüm donanımına kadar, her türlü yatırım, işletme giderlerini ve personel ödemelerini özel sektörün kendisi yapmaktadır. Özel hastaneler, kamu hastaneleri ile hizmet yarışında personel, teknoloji ve bilimsel açıdan da yeniliklere, sürekli açık olmak zorundadır. Ödediği vergiler de kamu ile mukayese edilemeyecek kadar büyüktür.
Kamuda, özellikle üniversite hastanelerinde, hastayı son sınıf öğrencisi (intörn), pratisyen hekimler ve asistanlar da muayene edip, ameliyatlarına girmektedirler.
Özel hastanelerde ise muayene, teşhis, tedavi ve ameliyatlar, mutlaka uzman doktorlar tarafından yapılmaktadır.Bazı branşlarda ise şartlar daha da ağırlaştırılmıştır. Sözgelimi; Kardiyo Vasküler Cerrahi (açık kalp ameliyatı) için cerrahtan “100 vaka yapmış olma şartı” aranmaktadır.
Özel hastanelerden istenen şartların çoğu kamu hastanelerinden istenmemektedir. Radyoloji uzmanı, biyokimya uzmanı olmayan kamu hastaneleri vardır. Özelde ise bu branşlar olmadan, hastane ruhsatı dahi alınamaz ki; doğrusu da budur.
Kamu hastaneleri ve özel hastanelerin, yatırım ve işletmelerindeki farklılıklardan sadece birkaç örnek verdim. Bunları çoğaltmak mümkün. Bütün bu farklı uygulamalara rağmen Bütçe Uygulama Talimatı’nda, bir hastanın muayene ve tetkikleri için özel hastanelere, kamu ve üniversite hastanelerinden daha az ücret ödenmektedir. Bu durum karşısında, eğer özel sağlık kuruluşları (özel hastaneler) fark ücreti almazlarsa 326 hastane ve 150 bin özel hastane çalışanı kısa zamanda yok olur.
Unutulmasın ki özel sektörün yapmış olduğu 600-700 milyon dolarlık yatırımın yüzde 50’si de ithaldir. Bugünkü Bütçe Uygulama Talimatı çerçevesinde hastadan alınan katkı payına her ne şekilde olursa olsun müdahale edilirse özel hastaneler ayakta kalamaz.
Bu yazıyı, Türkiye Sağlık İşletmeleri Derneği ile Ankara Sağlık Kuruluşları Derneği’nin müşterek toplantısına katılan 30 civarında özel hastanenin yöneticilerini dinledikten sonra kaleme aldım.
Sabah Gazetesi Ankara Eki
Dr.Ramazan Aydın
Tüsider Yönetim Kurulu Başkanı