Ölüyorum. Evet, evet ölüyorum. Kesin ölüyorum

Salı günü başağrısıyla uyandım. Doktor bir tane aspirin almamı söyledi ama ya beyin kanaması geçiriyorsam?..

İnternette birkaç dakika geçirmem, beynimde futbol topu büyüklüğünde bir tümör olabileceğine ikna olmam için yetti. Beyin kanaması geçiriyorsam, demek ki görme sorunlarım buradan kaynaklanıyor. Çünkü gazetedeki küçük yazılar bakteri gibi görünmeye başladı. Bu hızla giderse, emeklilik yaşıma gelmeden kör olacağım; baston ve köpekle dolaşacağım. Ara sıra iyi hissettiğim zamanlar olduğunu da itiraf etmeliyim. Alis Harikalar Diyarı'ndaki Mart Tavşanı gibi zıpladığım zamanlarda bile kendimi vücudumun bana komplo kurmadığına ve yeni bir egzotik E.koli virüsünün kanıma girmeye çalışmadığına inandıramıyorum. Bana sahte bir güvenlik duygusu veren bu şey, zamanla hayati organlarımın devre dışı kalmasına ve iç organlarımın patlamasına neden olacak. Artık sadece gözlerimi çevirerek iletişim kurabileceğim ve borular yardımıyla besleneceğim. Bu tür korkular mantıklı değil, biliyorum.

"Hastayım demiştim"

Dahası son birkaç yıl içinde bilgisayarlı tomografiler çektirdim, kolonoskopiler yaptırdım. MR'lar elektrolar, röntgenler çektirdim. Uyku testlerine girdim, bademciklerimi aldırdım. Mahalle doktoruma o kadar sık gittim ki bir keresinde beni şakadan iş arkadaşlarının partisine davet etti. Nöroloğa, göz doktoruna, cilt doktoruna, romatizma uzmanına, ayak hastalıkları uzmanına, solunum hastalıkları uzmanına, kulak-burun-boğaz uzmanına, akapunkturcuya, masöre, hipnozcuya, hatta Lourdes'a bile gittim.

Ama her muayenede, doktorun kapıyı kapatıp, dosyadan raporları çıkardığı o sinir bozucu an sonrası "Birşeyin yok" cevabını aldım.

Bu bir hastalık hastasının tahammül edemeyeceği bir cümle. İyi olmaktan daha rahatsız edici bir şey varsa, o da vücut sıvılarınızın kötü performs göstermeye başlamak yerine, idrar renginden dışkıya her şeyin hayranlık uyandıracak derecede normal olması ve dikkatleri üzerinde toplaması. Bu bana huzur vereceğine, doktorların birşeyi atladığını düşündürmeye başladı.

Nihayet bir sağlık kuruluşunun, tükürük örneğinden neredeyse 100 hastalığa yakalanma riskini ölçtüğünü duyunca biraz rahatladım. Tükürük örneğimi ve bir çeki zarfa koyup laboratuvara gönderdim ve heyacanla cevap beklemeye başladım. Birkaç gün önce elektronik postayla cevap geldi. En önemlisi Alzheimer ve Parkinson riskiydi. Heyecanla Parkinson'a tıkladım. Sonuçları normaldi. Bu hastalığa yakalanma riskim ortalama her insanınki gibiydi. Diğer bölüme geçtim. Alzheimer'le en bağlantılı genin adı APOE. APOE'nin üç türü var. Hepsinin değişik risk seviyeleri var. Ve benimki en yüksek risk taşıyanı çıktı. Notları inceleyince 'Daha da kötü olabilirdi' diye düşündüm. Bu geni, hem anneden hem babadan alanların hastalığa yakalanma riski benimkinden fazlaymış. Bu testlerin evhamlı, yani benim gibi insanlara açık olmasını eleştirenler var. Ama ben testleri, verdikleri kaygıdan daha çok yatıştırıcı buldum. Alzheimer hastası olup olmayacağım kesin değil ama, en azından bu hastalıkla bağlantılı olarak, tansiyon ve kolesterolüme dikkat edeceğim. Bu arada, kendinden emin doktorlara, bir daha karşılaşırsam söyleyecek bir çift sözüm var. Komedyen Spike Milligan'ın mezar taşına yazdığı gibi: "Hastayım demiştim."

Manşetler

DUYURU-4