Obezite, astım tedavisini güçleştiriyor

Prof. Dr. Tutluoğlu, obezitenin, astımın kontrol altına alınmasını güçleştirdiği için astım hastalarının ideal kilolarına bir an önce ulaşmaları gerektiğini söyledi.

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Astım Çalışma Grubu eski Başkanı Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, obezite ile astım arasındaki ilişkinin çok çarpıcı olduğunu belirterek, "Obezite hastalarında astım çok ciddi seyrediyor. Astım zemini olan obezlerde, astıma yakalanma riski de çok fazla" dedi.

Prof. Dr. Tutluoğlu, obezitenin, astımın kontrol altına alınmasını güçleştirdiği için astım hastalarının ideal kilolarına bir an önce ulaşmaları gerektiğini söyledi.

Tutluoğlu, astımda, ister alerjik olsun, ister alerji dışı astım olsun, mutlaka hava yollarında bir iltihap bulunduğunu ve "medyatör" denilen bir madde salgılamaya başlandığını ifade ederek, "Bunlar çok karmaşık bir mekanizmayla, hava yollarında daralmaya, üst kaslarda kasılmaya, tıkanmaya yol açıyor. Bazen ölüme kadar gidebilen durumlar yaşanıyor. Dolayısıyla bu iltihap, ister alerji ile oluşsun, ister alerji dışı kaynaklansın zaptetmek lazım. Hastaları kontrol altında tutmamız lazım" dedi.

Astım hastalarında, bazı yan hastalıkların tedaviyi güçleştirdiğini anlatan Tutluoğulu, "Astımlı hastalarda sinüzit çok fazla olur. Bunun çok ciddi bir şekilde sorgulanıp tedavi edilmesi gerekiyor. Yoksa, astımı sinüzit iyileşmeden kontrol altına alamıyoruz. Obezite astım ilişkisi de çok çarpıcı. Obez olan kişilerde astım çok ciddi seyrediyor. Astım zemini olan obezlerde, astıma yakalanma riski çok fazla. Dolayısıyla, astım hastalarının ideal kilolarına bir an önce ulaşmaları gerekiyor" şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Tutuluoğlu, astımlı hastaların yüzde 30’unun hala sigara içtiğini ifade ederek, tedavi sırasında kullanılan ve hastalığı kontrol altında tutması gereken kortizonlu ilaçların da bu sebeple etkisinin azaldığına dikkati çekti.

"İlaçlardan istenilen randıman alınamıyor. Astım hastalarının kesinlikle sigara içmemesi ve sigara içilen yerde dahi bulunmaması gerekiyor. Yoksa tedavi çok güçleşiyor" şeklinde konuşan Prof. Dr. Tutluoğlu, şöyle devam etti: "Reflü, astım hastalarında yine kontrolü güçleştiren etkilerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Bazen astımla ilgili olarak refere edilen hastaların yüzde 10’unda ya da 20’sinde psikolojik "Vokal kord disfonksiyonu" yani, ses tellerinin kötü çalışması, dediğimiz tablo görülebiliyor. Hasta, yıllardır boşu boşuna astım tedavisi görmüş oluyor. Böyle, ciddi astım ilaçlarının kullanıldığı, ancak tedavi edilemeyen hastalarda bu durumun da araştırılması gerekmektedir. Ses tellerinde fonksiyon bozukluğu olup olmadığına bakılması gerekiyor. Bunun kökeninde de psikolojik etkenler ağır basıyor. Bu durum da bayanlarda daha çok görülüyor. Belli bir noktaya gelene kadar tedaviye devam edip, hastalık kontrol altına alındıysa belki belli bir süre ilaç tedavisine ara verebiliyoruz. Ancak bu çok az hastada başarılabilen bir durumdur. Astım, kökten geçen bir hastalık değil. Astım yaşam boyu devam eden bir hastalıktır."

-"ALERJİ TEDAVİ EDİLMEZSE ASTIMA GİDEBİLİR"-

Prof. Dr. Tutluoğlu, alerjinin de kontrol altına alınmadığı zaman astıma kadar ilerleyebileceğini söyledi.

Alerjinin, genlerle ortaya çıkan bir bozukluk olduğunu vurgulayan Tutluoğlu, ancak doğuştan oluşan alerjik zeminin sadece anne babadan ya da yakın akrabalardan geçmesinin gerekmediğini belirtti.

"Kişinin kendi kendinde de böyle bir bozukluk olabiliyor. Bu zeminde kişi doğumdan sonra değişik alerji yapıcı maddelerle yoğun bir şekilde karşı karşıya kaldığı zaman, o kişide alerjik belirtiler ortaya çıkmaya başlıyor" şeklinde konuşan Tutluoğlu, ancak o alerjik bünyenin alerjenlere maruz kalmadığı zaman yaşam boyu uykuda kalabileceğini anlattı.

Tutluoğlu, erken bebeklik döneminde alerjinin kendisini ciltte gösterdiğini, ama ondan sonra gıda alerjileri, burunda birtakım alerji türleri ile durumun astıma kadar ilerleyebildiğini ifade ederek, şunları kaydetti: "Çocuklarda, özellikle erken bebeklik dönemlerinden itibaren, köylerde, çiftliklerde büyüyenlerde alerji daha az görülüyor. O ortamda ’endetoksin’ denen birtakım mikrobik ve hayvanlardan kaynaklanan toksinlere erken dönemde maruz kalmanın alerjiye karşı koruyucu bir etkisi olduğu söyleniyor. Buna karşı şehirde büyüyen bir çocuk, evde kapalı bir ortamda sürekli alerjenlere maruz kalarak büyümeye başlıyor. Bu da o çocukta alerji gelişme riskini çok daha fazla artırıyor. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise gebelikte ya da gebelik sonrası çocuğun sigara dumanına maruz kalmasıdır. Bu durum alerjik zeminde olan bir çocuğun ilerleyen yaşlarında alerji gelişimini çok çok artırıyor. Hamiliyken annenin sigara içmemesi, doğumdan sonra çocuğun bulunduğu kapalı ortamda yani evin hiçbir yerinde sigara içilmemesi, alınması gereken önlemlerin başında söylenebilir."

Manşetler

DUYURU-5