Mustafa Nevzat da artık bizim değil!

Selanik'te başlayan bir eczacılık hikayesi 700 milyon dolara yapılan satışla son buldu. Keşke satmasalardı. Bir sanayi kuruluşumuz daha bizim kalsaydı. Olmadı...

Selanik'te başlayan bir eczacılık hikayesi 700 milyon dolara yapılan satışla son buldu. Keşke satmasalardı. Bir sanayi kuruluşumuz daha bizim kalsaydı. Olmadı...

Cumhuriyet projesi bir geçiş devleti projesidir. Yeni kitabımın tezi budur. Bu coğrafyada 90 yıl boyunca kalıcı bir devletin temelleri atılmadı. Geçiş için uygun iklim yaratıldı sadece. Vakti zamanı geldiğinde de teslimler yapılıyor. Bu tablodan habersiz olanlar da ya canından oldu ya hapse girdi. Kitabımda ayrıntılı anlatıyorum. Geçiş devletinin kurucuları genelde hep Selaniklilerdi. Osmanlı'da 200 yıldır vardılar ama asıl 1909'dan sonra ticaret, siyaset ve sanata hakim oldular. Hele Cumhuriyet'in ilanı ve 1924 mübadelesiyle birlikte hakimiyet tam anlamıyla onların oldu. Bir burjuva sınıfı yarattılar.
İktisat tarihimizi doğru incelemeden, yazmadan yazılmaya çalışılan her tarih eksiktir, yanlıştır.
Israrla soruyorum. Her Selanikli başarılı mı doğar? Veya tersten soralım. Neden bütün zenginlerimiz veya önde gelen ailelerimiz Selanikli veya Balkan göçmenidir. Yetenekli oldukları için mi? Sakın Cumhuriyet'in kuruluşunda onlara imtiyaz tanınmış olmasın. Arazi ve imtiyaz zengini olmasınlar?

PİSAK'IN VARİSLERİ
Bakınız, hayatı boyunca hiç çalışmamış ve lüks içinde yaşayan o kadar çok insanımız var ki.
Şimdi size ilginç bir örneği anlatacağım... İlaç sanayiimizin kurucusu Mustafa Nevzat Pisak'ı ve onun varislerinin renkli hikayesini. Ama önce şunu belirteyim. Ne olursa olsun Mustafa Nevzat İlaç A.Ş.'nin Amerikalı ilaç devi Amgen'e satılmasına çok üzüldüm. (Rekor bir fiyatla satıldı Mustafa Nevzat. Tam 700 milyon dolar. Ve bedelin tamamı nakit ödenecek) Yani milli sanayimiz birer ikişer yabancılara geçiyor.
Bu da beni gerçekten çok üzüyor!
***
Mustafa Nevzat Bey 1879 da Selanik'te doğdu.
Tıbbiyeyi Şahane'den kimyager eczacı olarak mezun oldu. İlk görev yeri memleketi olan Selanik'ti. Selanik Askeri Hastanesinde eczacı olarak çalıştı. Sonra 1909'daki ünlü harekat ordusuyla beraber İstanbul'a o da geldi. Askeri hastanelerde çalıştı. Sonra tekrar akademik kariyerine devam etti. İstanbul Üniversitesi'ndeki görevi 1933 üniversite reformuna kadar devam etti. O yıl yapılan anlaşmayla Almanya'dan Türkiye'ye akın eden Yahudi meslektaşlarına kürsüsünü bıraktı. Ticarete yöneldi. İlaç sanayiinin yerleşmesi için önemli atılımlar yaptı.
İlk enjekte ampulü piyasaya sürdü. Toz insilünden enjekte ampul yaptı. Şeker hastalarının halen kullandığı insülün iğnesinin Türkiye'deki mucidi Mustafa Nevzat'tır.
Eczacılığımıza yaptığı öncülük aynı zamanda ticaretine de yansıdı. Birçok ilacın ruhsatı Mustafa Nevzat İlaç'a ait olmaya başladı.
Bu arada Mustafa Nevzat Pisak'ın iki çocuğu oldu. Biri Nevhiz Hanım diğeri Mehmet Pisak.
Mustafa Nevzat Bey, yaşı ilerleyip de şirketten çekildiğinde yönetime Nevhiz Hanım baktı. Mustafa Nevzat Bey 1968'de hakkın rahmetine kavuştu. Nevhiz Hanım bir hekimle evlendi. Engin Pak! Engin Bey bu evlilikten sonra sanayiciliğe adım attı. Nevhiz Hanım'ın da desteğiyle ünlü ekmek mayası olan Pak Maya'yı kurdu. İzmit fabrikasında başladıkları üretim beraberinde diğer tesisleri de getirdi. Şimdi Romanya'daki tesis dahil toplam 4 fabrikada ürettikleri ekmek mayasıyla dünyanın en büyük üreticilerinden biri (Zehirli varil vakasını hatırlayacaksınız. Orhanlı'da gömülen variller bizimkilerindi. Dönemin Çevre Bakanı Osman Pepe bu yüzden onları 'aç gözlü sanayici bir aile' olarak tanımlamıştı).
Peki diğer kardeş Mehmet Pisak ne yaptı?
Anlatayım. Hayatı boyunca hiç ama hiç çalışmadı. Eğlence hayatına takıldı. Gezdi tatil yaptı. Çok sayıda sevgilisi oldu. Ankara'daki Gar Gazinosu'nun sahibinin kızı olan Suzan Hanım'la ilk evliliğini yaptı. Ondan İskender isminde bir oğlu oldu. Yıllar sonra boşandı. Son yıllarında ise Sevtap Hanım'la evlendi.
Mehmet Pisak çok neşeli bir kişilikti. Girdiği her ortamda yaptığı espriler ve anlattığı fıkralarla gülmekten kırar geçirirdi. Aynı zamanda açık sözlüydü. Samimi bir itirafta bulunmuştu. 'Ben Allah'a inanmıyorum. Çünkü eğer olsaydı, böyle adalet dağıtır mıydı? Bakın ben hayatım boyunca hiç çalışmadım ve nasıl hayat yaşıyorum. İnsanlar sadece karınlarını doyurmak için sabahın köründe yollara dökülüp akşama kadar ölesiye çalışıyorlar. Allah'ın böyle adaleti olur mu?'
Sarsıcı gelebilir. Ama Mehmet Pisak yaşadığı ironiyi sert sözcüklerle özetlemişti. Ve müthiş bir gerçeğin altını çiziyordu. 'Çalışarak servet yapılmaz. Ancak servet çalışarak korunur!'
Üsküdar'da muhteşem bir villada yaşıyordu. Uşaklar hizmetçiler şoförler hizmet ediyordu. Ve hiç çalışmıyordu. Çünkü para basan bir şirketin Mustafa Nevzat İlaç A.Ş.'nin hissedarıydı. Kendine vakit geçirecek hobilerde bulmuştu. Atçılık en büyük merakıydı. Atlıspor kulübünün üyesi ve faal sporcusu oldu (Hatta atçılığa öyle tutkundu ki evinin bahçesine devasa bir at heykeli yaptırmıştı. Daha sonra bronz bu heykel çalındı. Ama nasıl olduysa oldu bu at heykeli bulundu).
Oğlu İskender Pisak, Mehveş Hanım'la evlendi. Doğan oğullarına babaları Mehmet'in adını verdiler. İskender Pisak da atçılığa meraklıydı. Babası gibi o da İstanbul Atlı spor kulübünün üyesiydi. Ve çok iyi at biniyordu. Oğlu Mehmet de atçılıkla ilgilendi.
gece hayatI
Torun Mehmet de dedesi Mehmet Pisak gibi gece hayatının hızlılarındandı. Torun Mehmet'in sevgililerini alt alta yazsak bu sayfa yetmez. Biricik Suden, Ayşe Boyner (Cem Boyner'in Birgül Dereli'den olan ikizi kızlarından biri), Alara (Uzan) Koçibey... Listeyi uzatabiliriz... Ama Torun Pisak hep kendinden yaşça büyük kadınlardan sevgililer edindi kendine. Hatta küçükken gameboy oynadığı Biricik Suden daha sonra sevgilisi oldu. (Bizim sosyetenin aşk maceralarını matematik formülüyle izah edecek olursak içler dışlar çarpımı diyebiliriz.) Uzattığımın farkındayım. Ama izin veriniz kısa bir not daha ekleyeyim.
Torun Mehmet Pisak, bir dönem sevgilisi olan Esra Tümen'den ayrıldıktan sonra Tümen'in yakın arkadaşı Seben Koçibey'le sevgili oldu. Olabilir. Zaten Seben Koçibey, Esra'nın yakın arkadaşıydı. Sık sık eve geliyordu. Kanları kaynamış diyelim. Peki 6 ay sonra ne oldu? Bu sefer Mehmet Pisak, Seben'in ablası Alara Koçibey'le sevgili oldu. Haydaaa! Matematik formülümüz tam oturdu yani...
İçler dışlar çarpımı...
Torun Mehmet Pisak ailenin diğer fertleri gibi bol para harcamayı seviyordu.
Eeee ne yapacak ki... Hiç tanımadığı büyük dedesinden (Mustafa Nevzat) yağmur gibi dolar yağıyordu.
O yemeyecekde kim yiyecekti?
Dönelim Dede Mehmet Pisak'a... Mehmet Bey, 2000'li yılların başında cilt kanserine yakalandı. Bu hastalık yaşam kalitesini düşürmüştü. Güneşe çıkamıyor, ağır ilaç tedavisi alıyor ve herkes yazın sokakta gezerken o eve kapanmak zorunda kalıyordu.

'TAHAMMÜL EDEMEDİM'
Mehmet Pisak en nihayetinde kararını verdi. Her Pazartesi olduğu gibi o gün de evlerine uzakdoğulu masöz gelmişti. Mehmet Bey ve eşi Sevtap Hanım'a masaj yapacaktı. Mehmet Bey önce 'ben masaj alayım' dedi. 1 saat kadar masaj yaptırdı. İyice gevşemişti. Eşine 'şimdi sıra sende' dedi gülümseyerek. 'Ben yukarı çıkıyorum biraz dinleneceğim'. Eşi Sevtap Hanım masaj yaptırdığı sırada tek el silah sesi duyuldu. Hemen yukarı koştular. Mehmet Pisak kanlar içindeydi. Smith Wesson silahını başına ateşlemişti. Başucunda bir not yazılıydı. 'Kalitesiz bir hayata daha fazla tahammül edemedim. Bağışlayın.'
Sevtap Hanım şoka girmişti. Hemen aileye haber verildi. Savcı geldi. Mehmet Pisak intihar ederek yaşamına son vermişti. Ama bu durum basından nasıl gizlenecekti. Ertesi gün gazetelere tam sayfa ölüm ilanları verildi. Ancak Mehmet Bey'in ölüm nedeni bir türlü haber olmadı (Haksızlık etmeyeyim. Sadece Zaman gazetesi kibrit kutusu kadar bir yerde intiharı yazmıştı. Ama hiçbir ayrıntı yoktu).
Cenazesi Teşvikiye Camii'nden kaldırıldı. Mehmet Pisak'tan sonra miras sorunu tartışılmaya başlandı. Son eşi Sevtap Hanım devasa servetin yeni ortağı olmuştu. Aile Nevhiz Hanım'ın öncülüğünde toplandı. Bu 'sonradan gelen' varislik durumu kabul edilemezdi. (Günün birinde zenginlerimizin şu miras kavgalarını yazsam ne renkli olur. Örneğin Vehbi Bey'in ölümünden sonra aileyi dinlemeyip Tofaş'ın başına geçen ve burası benim diyen Sevgi Gönül'ün hikayesi mesela, ne ilginç düşünsenize... Neyse) Sevtap Hanım'a hiçbir hak talep etmeyeceğine dair kağıt imzalattılar. Sevtap Pisak'a rahat yaşayabileceği kadar para ve mülk ayırmışlardı. Sevtap Hanım itiraz etmedi. Gururlu bir kadındı. Kağıdı imzaladı. Aileyle bağı kopmuş oldu.
***
Evet, Selanik'te başlayan bir eczacılık hikayesi 700 milyon dolara yapılan satışla son buldu. Aile bundan sonra iyice kabuğuna çekilecek anlaşılan. Keşke satmasalardı. Bir sanayi kuruluşumuz daha bizim kalsaydı. Olmadı...
O halde bize de Anadolu'nun ünlü özdeyişini söylemek düştü....
Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, bari gördüklerinizi anlatın!

Gürkan Hacır / Akşam

Manşetler

DUYURU-4