Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, 11-14 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenen " basın toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye'de hala lenfoma, lösemi ve KML hastalıklarının kesin sayısına ait bir veri bulunmadığını belirterek kongre hakkında şöyle konuştu: "Bir marka yaratmaya gayret ettik. Kongre toplam 500 civarında katılımla toplandı. Yarısı yabancı konuklardan oluşuyor. 37 yabancı ülkeden katılım var. Endüstriyel Kaynaklar açısından uluslar arası İtalya ve Hollanda firmalarının da katılım sağladığı bir toplantı oldu. Türkiye'nin yakın komşuları hedef alarak başlatmıştık. Bilimsel açıdan sayılı kongreler arasına girdi. Meksika, Arjantin, Polonya, Kazakistan, Ürdün'den konuklar var. 40 konuşmacı da özel ve önemli isimler. Bunların da burada olması çok güzel. Lösemi, lenfoma, kronik miyeloid lösemi kan kanserleri, aynı kaynaktan geliyorlar. Lösemi ve lenfomanın ana hücreleri kardeş hücreler. Miyelom da kemik iliğindeki özel bir hücreden kaynaklanan kanserler. Kongreye katılan hocalar arasında akut lösemide uzman Dr. Martin Tallman ve Dr. Bart Barlogie multipl miyelom konusunda dünyanın ilk 3 bilim adamından birisi. En fazla hasta tedavi eden ve yeni tedavileri geliştiren doktorlardandır" dedi.
PARASETEMOL VE KAN KANSERİ RİSKİ
Lenfoma, lösemi ve miyelomun kan kanserlerinin değişik tipleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özcan, "ABD'de 65 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, 4 yıl ve haftada 4 günden fazla parasetamol içeren ağrı kesici kullanımlarında kan kanseri görülme riskinin daha fazla olduğu tespit edildi. Fakat bu ilaçlar doğru şekilde ve doktor kontrolünde kullanıldığında bu risk olmaz. Her şeyde olduğu gibi, ilaçlarında azı karar çoğu zarar" diye konuştu.
ABD KANSER RAPORUNA GÖRE ÖLÜM ORANLARI AZALDI
Thd Genel Sekreteri Prof. Dr. Mutlu Arat, ABD'deki Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından 2011 yılında 1975-2008 yılları arasındaki istatiksel kanser veri ve gelecek yıllara ait tahminlerini yayımlandığını belirterek şöyle devam etti: "Açıklanan rapora göre 2010 yılında 43.050 insanın lösemi tanısı alacağı ve 21.840 insanın da lösemiden öleceği tahmin edilmektedir. Verileri daha detaylı incelemek gerekirse 2004-2008 yılları arasında lösemi teşhis yaşı 66 olarak bulunmuştur. 2003-2007 yılları arasında lösemiden ölüm yaşı ortalama 74 olarak bulunmuştur. %3'ü 20 yaşın altında, %3.1'i 20-34 yaşları arasında, %3.3'ü 35-44 yaşları arasında, %6.4'ü 45-54 yaşları arasında, %12.6'sı 55-64 yaşları arasında, %21.6'sı 65-74 yaşları arasında, %31.6'sı 75-84 yaşları arasında, %18.4'ü 85 yaş üzeridir." dedi.
Prof. Dr. Arat bu rapora göre, 2003-2007 yılları arasında kadınlar arasında lösemi ve cilt kanseri görülme sıklığının karaciğer, tiroid ve pankreas kanseri gibi arttığını belirtti. En sık görülen 15 kanser tipinin yedisinde-Kolon ve rektum, beyin,mide ve böbrek kanserleri, hodgkin dışı lenfoma, lösemi ve miyelom- ölüm oranı, kadın ve erkeklerde son 5-10 yıllık dönemde azaldığını ifade eden Prof. Dr. Arat şöyle devam etti: "2005-2007 oranlarına dayanarak bugün doğan insanların %1,3'nün hayatlarının herhangi bir döneminde lösemi teşhisi konabilir. 1 Ocak 2008'de ABD'de yaklaşık 253.350 lösemi hastasının hayatta olduğu bildirilmiştir" dedi.
RADYASYONA KARŞI İYOTLU TUZ EFSANE Mİ GERÇEK Mİ?
Toplantıda radyasyonun kan kanserleri üzerindeki etkileri de değerlendirildi. Dernek Başkanı Prof. Dr. Özcan yüksek dozda yani 1gy'in üzerinde radyasyona kısa sürede vücudun maruz kalması sonucu akut radyasyon sendromu geliştiğine dikkat çekti ve şöyle konuştu: "Bu sendrom bir hafta içinde meydana gelir, altı haftaya kadar uzayabilir. Kök hücre hasarına bağlı gelişen semptomlar kök hücreler kritik düzeye ulaşıncaya kadar devam eder. Japonya'da trajedinin boyutu henüz belli değil, ama algılanılandan daha sert bir tablo bekliyoruz. Daha önce Çernobil'den etkilenen 29 kişiye kemik iliği nakli yapılmıştı ama hastalar kurtarılamadı. Bu konuda da yeterli veri bulunmuyor elimizde. Trajedinin boyutu henüz belli değil. Aslında olanın algıladığımızdan daha sert . Radyasyonun ikinci önemli etkisi ise geç etkileri. Hiroşima'nın etkilerini hala görüyoruz. Japonya'daki kazanın da etkileri yüzlerce yıl sürecek. İyotlu tuz ise yalnızca tiroit kanserlerine karşı koruyucu etkisi var. Diğer kanserler için etkili değil."
Prof. Dr. Özcan şöyle devam etti; "Japonya'da 11 Mart 2011 tarihinde gerçekleşen deprem ve tsunamiden zarar gören Fukuşima nükleer santralinden kaynaklanan felaket sonrası Türk Hematoloji Derneği, Japon Hematoloji Derneği'ne üzüntülerini ve yardım önerilerini içeren bir mektup gönderdi. Meydana gelen bu nükleer kaza, Türkiye'yi de birden fazla nedenle yakından ilgilendirmekte. Türk Hematoloji Derneği bir sivil toplum örgütü olarak 24 Kasım 2006 tarihinde GATA işbirliği ile düzenlemiş olduğu "Nükleer Kaza veya Terörist Atakta Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyon Strateji Toplantısı"nın ardından önemli bir bilimsel belge olan "Nükleer Kaza veya Terörist Atakta Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyon Stratejisi" isimli kitabı yayımlamıştır. İlgili kitap www.thd.org.tr adresinde yer almaktadır." diye belirtti.
Norhwestern Üniversitesi'nden Prof. Dr. Martin Tallman ise lösemi tedavisindeki gelişmeleri ele aldı. ABD'de 13 bin lösemi görüldüğüne dikkat çeken Tallman, şöyle devam etti: "Toplantıda hastalığı tüm boyutuyla ele aldık. Artık hastalığın oluşum mekanizmasını, tanı aşamasında hastalığın ana seyrini artık görebiliyoruz. Bunları bize sağlayan testler var.Lösemi hücresine özel geliştirilmiş ilaçlar da tedavi başarılarını olumlu etkiliyor. 55 yaş altındaki hastalarda iyi sonuçlar elde ediyoruz. Ama, hala yapılacak çok iş var. "
Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Teoman Soysal ise radyasyon kazasına maruz kalan kişilerin radyasyondan çok fazla etkilendiği için bazen kemik iliği nakline bile uygun olamadığına vurgu yaptı. Japonya'da santrale müdahale eden 50 itfaiyecinin kanlarının önceden dondurulduğuna işaret eden Prof. Dr. Soysal, "Gerektiğinde kendi kanlarıyla hastalara kök hücre nakli yapılabilecek" dedi.
Arkansas Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bart Barlogie ise kronik miyeloid lösemiyle ilgili gelişmelerle ilgili bilgi verdi. Barlogie artık hastalığın tüm genom analizinin yapılarak tedavisinin yapılmaya çalışıldığını söyledi. KML grubundaki hastalar içinde düşük riskli bir grup olduğunu bu grubun yüzde 85 oranında şifa oranı sağlandığını söyleyen Barlogie, "Bu da hastaların 10 senenin üzerinde sağ kalması anlamına geliyor. Tabii bir de yüksek riskli hastalar var. Bunlar da yüzde 15'lik grubu oluşturuyor. Ortalama şartlarda yaşama şansları 1-2 yıl arasında değişiyor. Ancak hastaya yapılan testlerde P53 geninin aktif olması, 1 numaralı kromozomun aktivitesinin artması hastalığın kötü seyirli olduğunun habercisi olduğunu biliyoruz" diye konuştu.