ABD hükümeti tarafından finanse edilen ve yaşları 40 ile 79 yaş arasında olan 10 binden fazla şeker hastası üzerinde yapılan "Action to Control Cardiovascular Risk in Diabetes" (ACCORD) adlı araştırmanın neticeleri Amerikan Kardiyoloji Derneğinin senelik kongresinde bildirildi.
Bu araştırmada hastaların bir kısmı 5 yıl boyunca sadece statinlerle ve bir kısmı da statinlere ek olarak fibrat sınıfı ilaçlarla tedavi edildiler. Statinler, "kötü kolesterol" (LDL) düzeyini düşüren, fibratlar ise trigiliseritleri düşüren ve "iyi kolesterol" (HDL) seviyelerini artıran ilaçlar.
Araştırma sonucunda, beklenildiği gibi, her iki ilacı alan grupta trigliseritlerin azaldığı, iyi kolesterolün arttığı belirlendi ancak bu hastalarda kalp krizi ve felç riskinde ve bunlara ilgili ölümlerde bir azalma olmadığı ortaya çıktı.
Bu araştırmanın bir başka kolunda ise şeker hastalarında kan basıncını daha çok ilaçla 140 yerine 120’in altına düşürmenin de kalp-damar hastalıkları riskini azaltmadığı belirlendi. Üstelik daha fazla ilaç alan grupta tansiyonda aşırı düşme ve potasyum yüksekliği gibi çok ciddi yan etkiler de görüldü.
Bu bulgulardan çıkarılması gereken sonuç şu: Şeker hastalarında tansiyonu, kan yağlarını daha fazla azaltmak kalp-damar hastalıkları riskini azaltmıyor.
Bu araştırma sadece şeker hastaları ile yapılmış olmakla beraber aynı durumun şeker hastası olmayanlar için de geçerli olacağını söylemek yanlış olmaz.
LDL-kolesterolün daha çok ve/veya daha yüksek dozda ilaçla daha çok düşürülmesinin şeker hastası olmayanlarda da kalp-damar hastalıklarının komplikasyonlarını azaltmakta önemli olmaması aklın ve mantığın gereğidir.
Çünkü bu hastalıkların temelinde yatan ateroskleroz yani damar sertliği doğrudan kan kolesterol düzeyleri ile ilgili bir durum değildir. Ateroskleroz esasında düşük yoğunluklu bir inflamasyondur; başka bir deyişle herhangi bir mikrobun etken olmadığı bir çeşit kronik bir iltihaptır.
Aterosklerozun sebebi LDL-kolesterolün yüksekliği ve/veya HDL-kolesterolün düşüklüğü değildir. Çünkü LDL-kolesterol seviyeleri normal, hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir. LDL-kolesterolü çok yüksek olanlarda belirgin bir ateroskleroz olmayabilir.
Kan kolesterol düzeylerinin giderek daha aşağı çekilmesinin sebebi daha fazla insanın kolesterol düşürücü ilaç kullanmasını sağlamaktır. Amerikan Kalp Derneği (AHA) kalp hastalıklarının önlenmesi için LDL-kolesterolün 100’ ün, yüksek risk grubundakilerde ise 70’ in altında olması gerektiğini bildiriyor. Bu kriterlere göre, mesela dünyanın en sağlıklı insanlarının yaşadığı Norveç’ de 40 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 85’ i ve kadınların yüzde 20’ si ‘yüksek risk’ grubuna giriyor ve kolesterol düşürücü ilaç kullanmaları gerekiyor.
Oysa kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığı olmayan her yaştaki kadında ve 69 yaşın üzerindeki erkeklerde yararlı olduğunu gösteren güvenilir bir kanıt yoktur.
Üstelik de sağlıklı insanlarda gereksiz yere kullanılan bu ilaçların önemli ekonomik kayıplar yaratması yanında, çok ciddi yan etkileri olabilecekleri unutulmamalıdır.
Gelelim neticeye
Kolesterol yüksekliği, sigara, hareketsizlik, dengesiz beslenme, şişmanlık, yüksek tansiyon, diyabet, stres gibi kalp krizi ihtimalini artırabilen risk faktörlerinden sadece biridir. Kolesterol yüksekliği tek başına asla bir hastalık değildir ve kalp hastalığı riski olmayan insanların tedavi edilmesi de kesinlikle gerekmiyor.
Kolesterolü çok fazla düşürmenin faydalı değil aksine zararlı olması mümkün:
BİR: Bu amaçla kullanılan çok sayıda ve/veya yüksek dozda ilacın daha fazla yan etkiye sebep olması kaçınılmaz.
İKİ: Genel olarak 70 yaşın üzerinde kolesterolü yüksek olan kişilerin yaşama süreleri kolesterolü düşük olanlara göre daha fazla.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi