Hocam, hani boş bulunup soğuk alırsam veya çıplak ayakla taşa basarsam ya da ne bileyim, üzerimde ince şeylerle rüzgara çıkarsam, hiçbiri olmaz klimaya maruz kalırsam... Çarpılıyorum.
Önce arka arkaya şiddetli hapşırıklar... Sonra dinmek bilmeyen, bir kutu peçete götüren burun akıntısı... Yaklaşık 12 saat süren bir nezle nöbeti...
Bitince... Hiçbir şey olmamış gibi kaldığın yerden devam.
**
Sorular sordu.
Notlar aldı.
Sonra stetoskobunu çıkarıp göğsümü, sırtımı dinledi.
Uzatmadan teşhisi koydu: Nezle alerjisi veya alerjik rint.
Reçetesini yazdı: İğne, bir kutu hap ve bir çeşit burun spreyi.
İğneyi yaptırdım, ilacı ve spreyi de bitene kadar kullanacağım.
Ama bir şey söyleyeyim; iki hafta oldu, şikâyetimden eser kalmadı.
**
Çaresiz geçen yıllar sonra... Derdimi doğru teşhis edip tedaviyi başlatan uzmanın adı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta.
Reçeteyi yazdıktan sonra iki satır sohbet ettik.
3 aydır sıkı perhizdeyiz, malum.
Hoca'ya bundan dem vurunca ne dese beğenirsiniz:
- Kilolu kişiler sağlıklı olmayacak diye bir şey yok. Hastalıkların temel nedeni genetik. Bunun önüne geçmeniz çok zor. Kendinize dikkat ederseniz, zamanı biraz uzatırsınız, hepsi bu. Dikkat etmezseniz, süreyi kısaltırsınız. 57 yaşıma geldim, kolesterolümü bilmem. 30 yaşında hastalarım geliyor, "Doktor, kolesterolüm çıktı, ne yapayım" diye panik halde. Maalesef, ilaç endüstrisi toplumları böyle yönlendiriyor.
**
Yok.
Perhizi bırakmadım.
O ayrı.
Ama sağlıklı yaşama dair bir ders daha aldım.
Ve... Pazar günü, Hürriyet'te Cemre Birand'ın Ayşe Arman'a verdiği söyleşiyi okurken bunun altını bir kere daha çizdim.
Mehmet Ali Birand'ın ameliyat sonrası yaşamını anlatırken, doktorunun tavsiyelerini şöyle özetlemiş Cemre Hanım:
- (Doktoru) "Normal hayata devam" diyor. Bir de, "Ne istersen yiyebilirsin, özellikle protein" dedi. Mehmet Ali çok mutlu, köfteler, etler, steak'ler, kolesterol yüzünden yiyemediği her şeyi şimdi yiyor!
**
Sahi, bu kolesterolü hayatımıza kim soktu?
Ve yine sahi... Küçükusta gibi, minicik muayenehanesinde, stetoskobuyla dinleyip ilaç yazan, babacan doktorları ne çabuk unuttuk!
O Türk filmlerinde görüp aşina olduğumuz aile hekimlerinin bu noktaya gelmesine daha çoook var.
**
Şimdi hatırladım... Uğrayan herkesi bir dizi tetkikten geçirmeden asla bakmayan hastanelerde yaptırdığım, bol akçeli tahlil raporlarını götürecektim Hoca'ya... Bir bakacaktı.
Şifa bulduktan sonra, hâlâ gerek var mı, bilmiyorum.
Tarık TOROS