Havadaki tuz ve yosun kokusu, bir parfümün geride bıraktığı tatlı esinti, anneannenizin evindeki menekşe kokusu, yeni kesilmiş çimen kokusu... Kokular, gizli bir güce sahip. İnsanı saniyede geçmişe ışınlayabiliyorlar.
Bir koku alarak, çoktan unuttuğumuz bir yer ve zamanda buluveririz kendimizi. Hatta, ünlü Fransız yazar Marcel Proust, 'Kayıp Zamanın İzinde' adlı romanında bu fenomeni konu ediyor.
Hafif bir esinti yeterli
Peki, kokuyu aldığımız o anda neler oluyor?
Normalde pek de üzerinde durmadığımız bir duyu, ruhumuzu neden bu kadar çok etkiliyor? Kokuların bilinmeyen dünyası etrafımızı çevreliyor. Bu dünya, bizi sandığımızdan daha çok etkiliyor. Köpek ve kediler, etraflarını 'koku resimleri' şeklinde algılıyorlar.
Biz insanlar, burnumuzun bizi götürdüğü yere gitmemiz gerektiğini sezgisel olarak anlarız ama bunun nedenini açıklayamayız. Koku duyusu, diğer duyulardan önce ortaya çıkmış çok özel bir nitelik. îlk canlılar duyma ve görme duyularını geliştirmeden önce koklayabiliyorlardı. Belki de bu yüzden kokular, beyinde aklın pek hüküm sürmediği bölgelere etki ediyorlar.