Karaciğer kanserinde yeni umut

Karaciğer kanserinde yeni umut: "Radyoaktif mermiler"

Karaciğer kanseri tedavisinde, en yeni yöntemlerden biri olan "Radyoaktif Mikroküreler" sayesinde, tümörlü doku yok edilirken sağlam dokulara zarar verilmiyor.


Cerrahi şansı bulunmayan ve mevcut tedavilere yanıt vermeyen birincil ve metastatik karaciğer tümörlerinde etkili olan yöntem sayesinde, hastaların yaşam sürelerinde önemli ölçüde uzama sağlanıyor.

Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Uğur, her geçen yıl kanser görülme sıklığının arttığını, ancak bununla birlikte hastalığın tanı ve tedavisinde önemli gelişmeler olduğunu söyledi.

Kanser tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olmak üzere 3 tedavi seçeneğinin bulunduğunu anımsatan Uğur, cerrahi müdahalenin tedavi başarısında çok önemli olduğunu, ancak bunun her hastada uygulanamadığını anlattı.

Uğur, ameliyat olamayan hastaların radyoterapi veya kemoterapi tedavisi aldığını, cerrahi müdahalede bulunulan hastalarda da çoğunlukla sonrasında koruyucu olarak kemoterapi ve radyoterapi verildiğini bildirdi.

Kemoterapi ve radyoterapinin, tümör hücresini yok ederken normal organlara da zarar verdiğini, kemik iliği, karaciğer ya da akciğer gibi hayati organlarda önemli hasara yol açabildiğini vurgulayan Uğur, bu nedenle yüksek doz tedavi uygulamalarının her zaman yapılamadığını söyledi.

Uğur, kanser tedavisinde artık normal dokuyu koruyarak tümör hücresinin yok edilmesinin amaçlandığını belirterek, bunun için "Radyoaktif Mükrokürelerin" kullanıldığını kaydetti. Radyoaktif mikroküreleri, adeta hedefini nerede olursa olsun bulup yok eden "sihirli mermilere" benzeten Uğur, "Sihirli mermiler, tümörü yok ederken normal dokuya çok az hasar veriyor. Bu çok büyük bir avantajdır" dedi.

"Birincil karaciğer kanserinde yaşam süresini uzatıyor"

Uğur, "hedefe yönelik tedavi" olarak adlandırılan bu yöntem içinde radyoaktif mükrokürelerin karaciğer kanserinde etkin olarak kullanıldığını belirterek, "Radyoaktif mikroküreler, cerrahi şansı olmayan, yaygın hastalığı olan ve diğer tedavi seçeneklerine dirençli ileri evre olan birincil karaciğer tümörlerinde başarıyla kullanılmaktadır" diye konuştu.

Radyoaktif mikroküre uygulaması sonrasında, hastaların yaşam sürelerinin uzadığını vurgulayan Uğur, tedavi sonrasında hastaların önemli bölümünde tümörün büyümesinin durduğunu veya gerilediğini belirtti.

Prof. Dr. Ömer Uğur'un uygulamaya ilişkin verdiği bilgiye göre, tedavi öncesinde hastalara anjiyo ile radyoaktif bir ilaç verilerek, ilacın tümördeki tutulumuna, başka bir organa kaçak olup almadığına bakılıyor. Organlara kaçak olması halinde ise damarlara gerekli müdahale yapılıyor.

Bu sayede tedavinin başarı şansı, önceden saptanabiliyor. Bu da yöntemi, diğer kanser tedavilerinden ayıran en önemli fark olarak belirtiliyor. Tedavi aşamasına geçildiğinde de ilk olarak kasıktan anjiyo kateteriyle girilerek, karaciğerde tümörü besleyen damara ulaşılıyor.

Daha sonra bu damarın içine bir saç telinin yarısı kadar olan ve radyoaktif boncuk denilen küçük radyoaktif mikroküreler yerleştiriliyor. Böylece, mikroküreler tümörün içine hapis oluyor ve tümöre içten radyasyon vererek tümör yok ediliyor. Tedavi sürecinde, karaciğer dokusuna çok çok az zarar veriliyor.

Uygulama, hastalığın seyrine göre gerektiğinde tekrarlanabiliyor. Tedavi uygulandıktan sonra da gama kamera veya PET cihazı ile tekrar hasta incelenerek "Radyoaktif mermilerin" tümörü vurup vurmadığına bakılıyor ve hastanın tedaviden ne kadar faydalanacağı belirleniyor.

Öte yandan Prof. Dr. Uğur, radyoaktif mikrokürelerin, çocuklarda kullanılmadığını vurgulayarak, "İlacın çocuklarda kullanılabilmesi için Sağlık Bakanlığından özel izin alınması gerekiyor. Çocuklar dışında hamilelerde de kullanılmıyor" uyarısında bulundu.

Manşetler

DUYURU-4