İnsanlığa armağan; Bal...

450 gramlık saf balı ele edebilmek için yaklaşık 17.000 balarısının, 10 milyon çiçeği ziyaret etmesi ve bu balı elde etmek için 7000 saat çalışmaları gerekiyor.

450 gramlık saf balı ele edebilmek için yaklaşık 17.000 balarısının, 10 milyon çiçeği ziyaret etmesi ve bu balı elde etmek için 7000 saat çalışmaları gerekiyor. Bu kadar zahmetle elde edilen bal, insanlık için gerçek bir mucize.

Arılar tarihin çok eski devirlerinden bu yana bal üretmek için çalışıyorlar. Arkeolojik bulgulara göre arıcılığın tarihi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Bal, arıların çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından topladıkları nektar aslında. Temel olarak arılar bu nektarı bala çeviriyor. Arıların çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından topladıkları nektar, “bal midesi” denilen organlarına gidiyor. Orada kimyasal değişime uğrayan birikmiş nektar, içinde pek çok vitamin ve mineral bulunan bala dönüşüyor. İşte bu noktada balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılığı yaratan tek şey toplanan nektar. Böyle kolay anlatı ldığına bakmayın, bu süreç hayli meşakkatli. Sadece yarım kilo nektar toplamak için 900 arının bir gün boyunca çalışması gerekiyor. Üstelik toplanan nektarın tamamı değil, sadece bir kısmı bala çevriliyor. Bu meşakkatli “bal yapma” görevini ilginçtir ki, sadece dişi bal arıları üstleniyor. Erkek arılar ise, ne kovanın savunmasına, ne temizliğine, ne besin toplamaya, ne de petek veya bal yapımına katkıda bulunuyor. Erkek arılar kovan içinde sadece kraliçe arıyı döllüyor.

 

 

Arılar balı ilkbahar ve yaz aylarında, kış için besin olarak depoluyor. Üstelik çiçekler solmadan bir ay önce kolonilerine yetecek balı toplamış olsalar bile yılmıyorlar. Peteği genişletmek için daha fazla depolamaya çalışıyorlar. Arıcılar bu peteklerin yalnız bir kısmını kovandan alıyor. Çünkü balın bir kısmı arıların kışlık besini oluyor. Hatta kış çok sert geçerse, arıcıların bal takviyesi yapmaları bile gerekebiliyor.

Tarih boyunca bal

Bal, sadece lezzetli olduğu için değil, aynı zamanda şifa verdiği için, tarih boyunca çok itibar görmüş. Her zaman ayrıcalıklı kişilerin sofrasında yer almış; istisna durumlarda ortaya çıkmış; kimi törenlere eşlik etmiş.

 

 

Antik çağlarda genellikle ölümden sonra yaşama inanılmış. Neolitik çağlardan itibaren Babil, Sümer ve Girit gibi birçok medeniyet önemli insanlarını balla birlikte gömmüşler. Çünkü bal diğer dünyaya girişin anahtarıymış. Büyük İskender de ölümünden sonra halis balla mumyalanmış. Yine eski bir geleneğe göre evlenen çiftler birbirlerinin avuçlarından bal yalayarak birbirlerine kötü söz söylemeyeceklerinin teminatını vermişler. Doğumdan hemen sonra ağlayan bebeklerin dilleri ballı bezle sarılırmış. Antik Yunan’da bilgeliğiyle ünlü pek çok ismin bal yiyerek büyüdüğü için, kimsede bulunmayan niteliklere sahip olduğu sanılmış. Eflatun ve Pindar gibi büyük şairlerin ağzından çıkan sözleri arıların dillerine taşıdığına inanılmış. Herodot'un Mısır tarihinden aktardığına göre, Mısırlılar tanrıları na adadıkları hayvanların içini boşaltıp un, kuru üzüm, incir ve çeşitli aromaların balla harmanlanmasından oluşan bir karışımla doldururlarmış. Balın yüzyıllardır en önemli çeşni olduğu da, Antik Yunan kültürünün en önemli yemeklerinden biriyle anlaşılıyor. Epaentes’in tarihe kazandırdığı bilgiler arasında Yunanlıların en çok sevdiği “bal dolması” var. Diğer malzemeleri ise et, peynir ve soğanmış.

 

 

Kuzey Amerika Kızılderililerinin, yani Mohavklar’ın kamp ateşinde pişirdikleri balkabaklarının da içleri bal, elma suyu ve meyve yağlarıyla doldurulurmuş. Mayaların inanışı Popul Vuh’a göre de ilk arı dünyanın merkezindeki bir kovanda doğmuş. Arının dünyaya geliş amacı insanoğ lunu bilgisizlik ve kayıtsızlıktan uyandırmakmış. fiarap tanrısı Baküs ise bir başka efsanenin kahramanı. Baküs bir seferden dönerken satirlerin saldırısına uğramış. Onların enstrümanlarından çıkan sesler arıların ağaç kovuğundan çıkmasına ve satirlerin üzerine saldırmasına sebep olmuş. Baküs kendisini kurtaran arıları yanına alıp ilk kez bal yapacakları yere böyle taşımış. Yunanlılar ve Romalılar şaraba bal ilave ederek “mead” dedikleri bir içki yaratmışlar.
 

 

Arıcılık cenneti


Farklı iklim özellikleri ve tarımsal üretim çeşitliliğiyle ülkemiz pek çok bitki ve hayvanın gen merkezi sayılıyor. Tam da bu özellikleri nedeniyle bir arıcılık cenneti. Değişik bölgelerimizde yüksek kalitede ballar üretiliyor. Çünkü dünya ballı bitkiler florası nın yüzde 75’ine sahip olan Türkiye dünyada bal üretiminde dördüncü sırada. Bugün dünya dördüncüsü olduğumuz arıcılıkta, ağırlıklı olarak iki tür bal üretiyoruz. Çam balı da denilen orman balı ile çiçek balı. Çam balı genellikle orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin ağacı deldikten sonra arının gövdeden çıkan salgıyı toplayarak bal haline getirmesiyle oluşuyor. En kaliteli bal ise çiçek balı. Çiçek balı çiçeklerin üzerinde, yaprak sapı ve gövdelerinde oluşan nektarın arılar tarafından toplanması ile elde ediliyor. Ballarda fiziksel yapı bakımından farklı özellikler var. Balın tadı ve aroması tamamen hammadde olan nektardan geliyor. Özellikle taze ballarda bunu duymak daha kolay oluyor. Açık renkli, beyaz, sarı ve koyu esmer renge kadar çok çeşitli renkte ballarımız var. Örneğin, akasya, ıhlamur ve üçgül balları açık renkte. Karabuğday, çam ve funda balları ise koyu renkte oluyor. Örneğin, fiemdinli, zengin bir floraya sahip. Bu zengin flora fiemdinli balına tadını, rengini, aromasını ve lezzetini veriyor. Bir zamanlar Osmanlı sultanlarına hediye edilen fiemdinli balı yörenin tabiat zenginliğ inden nasibini alıyor. Siirt Pervarı’nin Karakovan balı, Hakkari Yüksekova balı, Ardahan, Erzurum, Bingöl, Sivas çiçek balları mız çok kıymetli. Yaylasının yüksekliği ve çiçek çeşidinin bolluğu ile tanınan Anzer balı ise ülkemizde çiçek balı kategorisinde yetişen en iyi bal ve dünyada emsali yok. Pek çok hastalığı iyileştiren, vücudun direncini arttıran, büyük, küçük her yaştan insana faydalı bal, doğanın insanlığa bir mucizesi sayılıyor.

Manşetler

DUYURU-5