Doç. Dr. Yusuf Üstün, idrar kaçırmanın sosyal ya da hijyenik bir problem olan, objektif olarak saptanabilen istemsiz ortaya çıkan bir durum olduğunu söyledi.
Bu problemin tüm yaşlarda görülebildiğini, ancak genellikle ileri yaş gruplarında ortaya çıktığını ifade eden Üstün, idrar kaçırmanın çeşitli tipleri bulunduğunu belirtti. Üstün, bu yöntemler içinde cerrahi yöntemin en başarılı olduğu tipin karın içi basıncın artmasıyla (öksürme, aksırma, gülme, ağır bir şey kaldırma gibi) ortaya çıkan idrar kaçırma olduğunu anlattı.
Bu durumun tıpta ''stres idrar kaçırma'' olarak adlandırıldığını ifade eden Üstün, stres idrar kaçırma tedavisinde bugüne kadar tanımlanmış 200'den fazla operasyon bulunduğunu söyledi. Üstün, cerrahi yaklaşımların mesane sarkmasının giderilmesi (ön onarım), karından yapılan operasyonlar, hem karın hem hazneden yapılan operasyonlar, sadece hazneden uygulanan hamak şeklinde destek maddelerinin kullanıldığı operasyonlar, idrar torbası boynuna iğne ile dolgu maddelerinin uygulandığı operasyonlar ve yapay idrar durdurucu malzemelerin uygulanışı şeklinde özetlenebildiğini dile getirdi.
İdrar kaçırmada yaş, gebelik, doğum, obezite (vücut ağırlığının fazla olması), fonksiyonel yetersizlik ve bilişsel bozukluğun risk faktörleri olduğuna dikkati çeken Üstün, idrar kaçırma ile birlikte şeker, felç ve omurilik yaralanmaları gibi hastalıkların görülebildiğini belirtti. Üstün, rahmin alınması, kabızlık, iş stresi, sigara ve genetik faktörlerin de idrar kaçırmada etkili olabildiğini ifade etti.
Gebelik ve doğumun, kadınlarda stres idrar kaçırma için zemin hazırladığını, gebelik boyunca kadınların yüzde 50'sinde stres idrar kaçırma bulguları rapor edildiğini, ama çoğunda bulguların doğumdan sonra düzeldiğini dile getiren Üstün, ''Doğum sonrası 3. ayda idrar kaçıran kadınların yüzde 92'sinin 5 yıl sonra da devam ettiği rapor edilmiştir'' dedi.
Üstün, doğumdan sonra kadında idrar kaçırmaya zemin hazırlayabilecek çeşitli değişiklikler olabildiğini, pelvik taban kaslarının gücünün azaldığını, vajinal doğum sonrası kadınların yüzde 20'sinde pelvik taban kaslarında görülebilir bozulma oluştuğunu, idrar torbası boynunun aşağı indiğini ve pelvik kasların çalışmasını sağlayan bölgede sinir hasarı oluştuğunu anlattı.
Bir çok çalışmada genç kadınlarda doğum sayısı ile idrar kaçırma arasında güçlü bir ilişki tespit edilmiş olmasına rağmen 60 yaş üstü kadınlarda doğum sayısının idrar kaçırma için bağımsız bir risk faktörü olmadığının tespit edildiğini aktaran Üstün, ''Bunun nedeni, tam aydınlatılamasa da yaşla birlikte kas, sinir, bağ dokusu ve hormonal fonksiyonda oluşan değişikliklerin genç yaşta doğum travmasına bağlı gelişen idrar kaçırmayı yakalaması olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca yaşlılarda daha yaygın olan medikal problemler de idrar kaçırma nedeni olabilmektedir'' diye konuştu.
Üstün, obezite açısından bakıldığında ise vücut kitle indeksi 25'ten az olanlarla karşılaştırıldığında 25-29 olanlarda 2 kat, 30-34 olanlarda 3.1 kat, 34-39 olanlarda ise 4.2 kat daha fazla idrar kaçırma izlendiğini söyledi.
Stres idrar kaçırma şikayeti olanların yüzde 75'inde idrar torbası sarkması saptandığını belirten Üstün, ''Orta-ileri derecede idrar torbası sarkması olanların ancak yüzde 50'sinde stres idrar kaçırma pozitiftir'' dedi.
Üstün, karından yapılan idrar torbasını yukarıya doğru asma operasyonunun, uzun dönem başarılı sonuçlar veren ''altın standart'' olarak kabul edilen yaklaşım olduğunu söyledi.
Operasyonunun, açık veya kapalı olarak yapılabildiğini dile getiren Üstün, şöyle devam etti:
''Son yıllarda daha minimal invaziv bant yöntemleri de uygulanmaktadır. Uygulamalarda basit bir anestezi veya lokal anestezi altında işlem yapılmaktadır. Hasta aynı gün veya ertesi gün taburcu edilir. Başarı oranının yüksek ve istenmeyen problemlerin daha az olması, bu yöntemin tercih edilmesine neden olmaktadır.''