Türkiye’de sağlık hizmetleri son dönemde daha önceki yıllarla kıyaslandığında gözle görülür derecede iyileşti. Sosyal devletin gereği olan ancak bu ülke vatandaşlarının nicedir mahrum olduğu birçok uygulama yakın zamanda yürürlüğe konuldu. Dar gelirli vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşımı kolaylaştırılırken engelli ve evde bakıma ihtiyacı olanlara yönelik ‘destek’ler de insanımıza rahat bir nefes aldırdı.
Ancak tüm bunlar olurken bir yandan sağlık hizmetleri büyük ve albenili bir sektöre dönüştü. Özel hastane ve tedavi birimlerinin sayısı katlanarak arttı. Görünürde son derece memnuniyet verici bir durum olsa da bu iyileşmenin bazı komplikasyonları yok değil. Hekim ve akademisyen kimliğinin yanında sağlık hizmetlerinde önceliklerin ‘insan’dan ticarete evrilmesine yönelik eleştirel yazılarıyla da tanınan Prof. Dr. Şükrü Hatun, İletişim Yayınları’ndan çıkan İnsancıl Bir Tıp İçin adlı kitabında sektör halini alan sağlık hizmetlerindeki suistimallere ilişkin tespitlerde bulunurken Hipokrat yemininin kapitalist çarklar arasında nasıl öğütüldüğünü gözler önüne seriyor. Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi de olan Prof. Hatun, meslektaşlarını sert bir dille eleştirirken sağlık politikalarına ilişkin kaygılarını da dillendiriyor.
“Türkiye’de tıbbi ithalat 1995-2000 döneminde iki kat artarak, katrilyonlarla ifade edilen kontrolsüz bir piyasa oluşturdu. Son yirmi yılda tek bir çocuk hastanesi yapmayanlar, ülkenin her yanını kalp cerrahisi merkezleri, özel hemodiyaliz üniteleri ve tomografi merkezleri ile donatırken niçin bu kadar kalp kapağı ameliyatı yapılmak zorunda kalınıyor? Niçin böbrek hastaları bu kadar artıyor ve niçin sadece İstanbul’daki tomografi cihazı sayısı İngiltere’den fazla gibi soruları soranları müstehzi bir ifadeyle karşıladılar.
Birçok kentteki görüntüleme merkezinin, sosyal güvenlik kuruluşları sayesinde ayakta durduğu, bu merkezler ve diğer medikal şirketlerle hekimler arasında çok yaygın bir çıkar ilişkisi olduğu görmezden gelindi.” Sağlık haberlerinin magazinleşmesi ve medyada yer bulma şeklinin de hiç sağlıklı olmadığına dikkat çekiyor Prof. Hatun. “Medyadaki sağlık haberlerinin çoğunda ya bir hastalığın mucize yaratan tedavisinden ya da ‘insülin iğnesi tarihe karışıyor’ gibi yeni buluşlardan söz ediliyor ve haber dili olarak magazin haberlerinin kalıpları kullanılıyor” diyen Prof. Hatun, asıl problemin medyanın sağlık haberlerine bakışından kaynaklandığını söylüyor:
“Ülkemizdeki büyük gazeteler ve görsel medya ne yazık ki sağlık haberleri konusunda özenli davranmıyor ve sağlık haberleri gazetelerin üçüncü sayfasındaki ‘kötü, karamsar ve mutsuzluk üreten’ haberleri dengelemek için ‘iyimser, abartılı ve mucizevi beklentilere neden olan’ başlıklarla verilmeye devam ediliyor. Amaç her iki haber türünde de aynı: İnsanların psikolojik durumlarını istismar ederek kolaycı bir yöntemle gazetelerin çok satması. Prof. Şükrü Hatun’un samimi bir dille mesleki gözlem ve değerlendirmelerini kaleme aldığı kitap, tıpla ilgilenenlere farklı bir bakış açısı sunuyor.