Parazit hastalığının dünyanın her yerinde görüldüğünü söyleyen ERÜ Parazitoloji Anabilim Dalı Bölümü Prof. Dr. Süleyman Yazar, "Ülkemizde en çok İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde görülmektedir. Ülkemiz, hastalığın görülmesi sıklığı bakımından ilk sıralardadır. Hastalık tam kontrol altına alınamadığı için büyük risk oluşturmaktadır. Ayrıca, büyük ekonomik kayıplara sebep olmaktadır" dedi.
Parazitin asıl kaynağının köpek, kurt ve tilki gibi et yiyen hayvanlar olduğunu savunan Yazar, "Bizim ülkemizde özellikle köpekler asıl nedendir. Köpek dışkısıyla atılan yumurtalar çevre şartlarına oldukça dayanıklıdır. Yumurtaların bulaştığı sebze ve meyveler çiğ olarak yenip kirlenmiş sular içilmesiyle enfekte olunur. Ayrıca, yumurtaların solunması ile de bulaşabileceği düşünülmektedir. Ağızdan alınan ve bağırsaklarda açılan bu yumurtalar, bağırsak duvarını geçerek öncelikle karaciğere gelip orda tutunurlar. Tutunamayanlar ise akciğere diğer bir kısmı ise kan yoluyla vücudun tüm organlarına yayılır. Parazit, artık sıvı şeklinde bir kese halini alır ve vücudun organlarına baskı yapar. Özellikle, yüzde 70 karaciğerde, yüzde 15 akciğerde ve yüzde 15 diğer bütün organlara yerleşir. Bu organlar arasında beyin, böbrek, kemik ve dalak da bulunmaktadır" diye konuştu.
"PARAZİTİN KÖKÜNÜ KAZIMANIN YOLU KÖPEKLERİ KİSTLİ ORGANLARDAN KORUMAK"
Parazitin hayat döngüsünün köpek ve koyun arasında sürüp gittiğini ifade eden Yazar, "Parazit, köpekten koyuna, koyundan köpeğe bulaşmaktadır. Koyun, köpek dışkısındaki kistli yumurtaları alarak, köpek ise, koyunun kistli organlarını yiyerek enfekte olmaktadır. Parazitin kökünü kazımanın yollarından birisi koyunların yumurtayı almasını önlemek, diğer bir yolu ise, köpeklerin kistli organları yemesini önlemektir.
Kesilen kasaplık hayvanların organlarında tespit edilen kistli organlar ya yakılmalı ya da
köpeklerin erişemeyeceği derinliklere gömülmelidir. Ülkemizde mezbahaların büyük bir kısmı akarsu kenarlarında bulunmakta ve buralarda başıboş köpekler dolaşmaktadır. Ayrıca mezbahalarda yakma fırınlarının bulunmaması da kistli organların imhasını zorlaştırmaktadır" diye ifade etti.
Paraziter kist büyüklüğünün yerleştiği organa bağlı olarak insan başı büyüklüğüne kadar ulaşabileceğini kaydeden Yazar, "Erken dönemde kist küçükken uzun yıllar boyunca hiçbir belirti vermeyebilir. Kist büyüdükçe bulunduğu organ ve oluşturduğu harabiyete göre belirti verecektir. Karaciğer yerleşiminde karnın sağ üst kısmında ağrı, bulantı, öksürük, ağızdan kan gelmesi ve göğüs ağrısı olabilir" şeklinde konuştu.
Hidatik kist hastalığının radikal tedavisinin cerrahi tedavi olduğunun altını çizen Yazar, "Bunun yanında özellikle karaciğer kistlerinde cilt yüzeyinden bir iğne ile kistin içine girilerek içeriğin boşaltılması esasına dayanan PAIR yöntemi de bulunmakta ve ülkemizde sıklıkla kullanılmaktadır. Etkinliği fazla olmasa da hastalıkta kullanılan ilaç tedaviside mevcuttur. Özellikle albendozal bu hastalıkta kullanılmaktadır" diye ifade etti.
Halkın bu parazit ve yaptığı hastalık hakkındaki bilgi seviyesinin arttırılması gerektiğinin belirten Yazar, "Bu parazitten korunmanın ilk şartı halkın bilgi seviyesinin arttırılmasıdır. Koruma ve kontrol prensipleri, hijyen kurallarının özellikle medya aracılığı ile halka anlatılması gerekir. Pişmeden yenen gıdaların temiz olmasına dikkat edilmeli. Köpekler parazitten korunmalı. Zira, bir parazit ile enfekte bir köpek bir köyde yaşayan insanların tümünü enfekte etme potansiyeline sahiptir" dedi.
ERÜ Parazitoloji Ana Bilim Dalı Başkanı İzzet Şahin, yaklaşan Kurban Bayramı'nda vatandaşların çok dikkatli olmaları uyarısında bulunarak, "Kurban Bayramı'nda çok dikkat edilmeli. Temiz ve pişmiş et yenmeli. Sağlığınız için köpekleri parazitten korumalısınız. Bir de hep 'köpek kılları kist yapar' düşüncesi var. Bu kısmen doğru. Parazit kistleri bulaşmış köpek kılları kist yapar. Köpeklerin temizliğine çok dikkat edilmelidir" diye konuştu.