Hepatit B ve D'ye "aşı" kalkan oluyor

Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Dilek Oğuz: "Şu anda elimizde bulunan ilaçlar mikrobu karaciğerden tamamen atamıyor ve ya da uzun yıllar sonra atabiliyor. En doğru olanı mikrobu vücuda almamak. Bunun için aşılanmak önem taşıyo

YEŞİM SERT KARAASLAN - Tedavi edilmediğinde siroz ve karaciğer kanserine neden olabilen hepatit B'de, mevcut ilaçlarla mikrobun karaciğerden tamamen atılamadığı, ancak aşılama programları sayesinde hastalık riskinin düşürülerek aynı aşıyla hepatit D'nin de önlenebildiği belirtildi.

Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Dilek Oğuz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hepatitin karaciğer iltihabı anlamına geldiğini belirterek buna birçok durumun yol açabileceğini söyledi.

Hastalık yapıcı etkenlerin başında ilk sırada virüslerin geldiğini ifade eden Oğuz, bağışıklık sisteminde genetik bozukluk, ilaçların zararlı etkileri veya alkol kullanımının da önemli faktörler arasında yer aldığını vurguladı.

Oğuz, hepatit A, hepatit B, hepatit C, hepatit D, hepatit E'nin en bilinen mikroplar olduğunu anlatarak hepatitle ilişkisi tartışılan başka virüslerin de bulunduğunu belirtti.

Etken virüsler içinde A ve E'nin şiddetli hepatite neden olduğu, B, C ve D'nin uzun dönemde hepatite yol açtığını aktaran Oğuz, bunların tedavi edilmediğinde karaciğer sirozu ve karaciğer kanserine neden olabildiğini bildirdi. 

- Hepatit B hala ülkemizde halk sağlığı sorunu

Hastalık yapıcı virüsler içinde Türkiye'de görülme sıklığı açısından hepatit B'nin önem taşıdığını aktaran Oğuz, "Çünkü hepatit B virüsü hala ülkemizde halk sağlığı sorunudur. Türkiye hepatit B ile karşılaşma konusunda dünya ülkeleri arasında orta sırada." dedi.

Oğuz, dünyada yaklaşık 240 milyon kişinin hepatit B ile enfekte olduğunu ifade ederek ABD gibi aşılama programını uygulayan ve belli seviyedeki gelişmiş ülkelerde hastalığın görülme sıklığının az olduğuna dikkati çekti.

Hastalığın erken dönemlerde siroz olana kadar belirti vermeyebildiğini dile getiren Oğuz, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Bazı insanlar bu durumu sarılık şeklinde geçirebilir. Kan ve kan ürünleri, kirli bisturi, iğne gibi cerrahi malzemeler, diş hekimlerinin kullandığı malzemelerle bulaş olabilir. Bu nedenle kan ve kan ürünleri hepatit mikropları yönünden taranır. Erkek berberlerinin kullandığı usturalar, kadın berberlerinin kullandığı manikür pedikür makasları ortak kullanıldığında bulaş riski vardır. Ayrıca virüs, anneden bebeğe geçebilirken, erken çocukluk çağında aynı evde yaşayan kişilerde, bakım evlerinde ve yurtlarda yaşayanlarda da virüsün bulaş riski yüksektir. Bu nedenle kişisel koruma tedbirleri tüm toplum için önem taşır."

- "Hepatit B oranlarında düşüş kaydedildi"

Prof. Dr. Oğuz, Türkiye'de 1998'den bu yana aşılama yapıldığını anımsatarak aşıyla ömür boyu korunmanın mümkün olduğunu vurguladı.

Aşılama yapıldıkça hepatit B'ye bağlı siroz ve karaciğer kanseri görülme sıklığının giderek azalacağına işaret eden Oğuz, bu yapılmadığında sonuçların ölümcül olabildiğini bildirdi.

Hepatit B bir kez bulaştığında kişinin ölene kadar karaciğerde kaldığını anlatan Oğuz, hastalık olduktan sonra karaciğerdeki bulguların kötüye gitmesini engelleyen ilaçlar bulunduğunu söyledi.

"Ancak şu anda elimizde bulunan ilaçlar mikrobu karaciğerden tamamen atamıyor ve ya da uzun yıllar sonra atabiliyor. En doğru olanı mikrobu vücuda almamak. Bunun için aşılanmak önem taşıyor." bilgisini paylaşan Oğuz, Türkiye'de tüm yeni doğanların, ilkokul çağına kadar tüm çocukların, 18 yaşına kadar tüm gençlerin Sağlık Bakanlığınca uygulanan program dahilinde aşılandığını aktardı.

Prof. Dr. Oğuz, aşılama programıyla Türkiye'de de hepatit B oranlarında düşüş kaydedildiğine dikkati çekerek "Önceki yıllarda yüzde 5 olan hepatit B taşıyıcılığı yüzde 4'ler civarına doğru hafif düştü ama bu mikrobu kendiliğinden alıp sessiz taşıyanlar ve hastalara bakıldığında Türkiye'de hepatit B ile karşılaşma oranı yüzde 35'lerin üzerinde. Bu ise toplumda nerdeyse her 3 kişiden birinin hepatit B virüsü ile karşılaştığını gösteriyor. Bu nedenle korunma ve aşılanma her şeyden önemli." diye konuştu.

- "Hepatit C'nin aşısı yok" 

Karaciğer sirozuna yol açan hepatit C virüsünün de görülme sıklığının tüm dünyada yaklaşık 180 milyon olduğunu ancak Orta Asya ülkelerine ilişkin kesin veri bulunmadığından sayının daha yüksek olduğunun öngörüldüğünü söyleyen Oğuz, hastalığın bulaşma yollarının hepatit B ile aynı olduğunu ancak hastalıktan korunmak için bir aşı bulunmadığını bildirdi.

Türkiye'de hepatit C sıklığının yüzde 0,5-2 arasında olduğunu anlatan Oğuz, en fazla diyaliz hastalarında görüldüğünü dile getirdi.

Oğuz, korunmanın çok önemli olduğuna işaret ederek "Günümüzde son 2 yılda yeni ilaçlar bulunduğundan artık hepatit C tamamen tedavi edilebiliyor." bilgisini paylaştı.

Hepatit D virüsünün hepatit B olmadan yaşayamadığı için B mikrobu bulaşmış kişilerde görüldüğünü belirten Oğuz, şunları kaydetti:

"Tedavisi çok başarılı değil ve B mikrobu ile birlikte alınabilir veya B olan bir kişiye sonradan bulaşabilir. Birlikte alınanlarda bağışıklık sistemi hepatit B'yi yenerken D'yi de yenebilir. Sonradan alındığında ise ağır karaciğer hastalığına neden olur ve hızla siroza çevirir. Hepatit B önlenirse D de ortadan kalkar. Korunmak için hepatit B'ye karşı aşı yaptırılmalı." 

Manşetler

DUYURU-5
EBELİK YÖNETMELİĞİ
HASTANE KOORDİNASYON KURULU YÖNETMELİĞİ