Hamilelik ve ilişki sorunları

Hamilelik, kadının hayatındaki önemli dönüm noktalarından biridir.

Ergenlik ve menapozda olduğu gibi önemli fiziksel ve ruhsal değişimleri beraberinde getirir. Bu anlamda kişilik gelişimi ve olgunlaşma açısından büyük şanslar içerdiği gibi önemli riskler de barındırır. Bu fiziksel ve ruhsal değişikliklere anne adayının ve dolaylı olarak baba adayının göstereceği duygusal ve davranışsal tepkiler kendi hayat hikayelerinden getirdikleri kişisel deneyimlerle de yakından ilgilidir.

Şehir insanı için çocuk artık bir gelecek sigortası olarak görülmektedir. Aksine hayatın anlamının, kalitesinin, evlilikteki mutluluk duygusunun önemli bir bileşeni olmuştur. Doğum kontrol yöntemlerinin gelişmesi sayesinde kadın ne zaman anne olacağına karar verebilir duruma gelmiştir. Bu da günümüz insanına anne ve baba olmaya hazırlanma fırsatı vermektedir.

Hamilelik bir çocuk isteğini takiben planlı bir şekilde gerçekleşirse, eşler arasındaki ilişkinin derinleşmesine, sevginin yoğunlaşmasına ve olumlu anlamda biçim değiştirmesine yol açar. İstenmeyen bir hamilelik ise eşler arasında birçok sorunun ortaya çıkmasına yol açabilir. Bunun dışında planlı bir hamilelik de olsa, hamilelik süresince ortaya çıkan çeşitli etkenler eşler arasında çatışmalara, evliliğin sonlanmasına yol açacak kadar derin krizlere neden olabilir.

Bu etkenler nelerdir?
• En önemli etken hamilelik süresince anne adayında görülen biyolojik yani hormonal değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan duygusal dalgalanmalardır. Bu duygusal dalgalanmalar neticesinde anne adayı hamilelik öncesine göre çok daha alıngan, sinirli ve duyarlı bir hale gelebilir. Bu duygusal dalgalanmalar yalnızca hormonal değişiklikler sonucu ortaya çıkmaz. Eşiyle olan ilişkisinde hamilelik nedeniyle olumsuz değişiklikler olabileceğine yönelik kaygıları da bu tür duygusal dalgalanmalara yol açabilir. Eğer anne ve baba adayları bu duygusal dalgalanmalar hakkında yeterince bilgilendirilmezse, baba adayı eşinin ani duygusal değişimlerine anlayış gösteremeyebilir. Bu da anne adayının kişisel alınganlıklar geliştirmesine neden olabilir. Böylece hem ilişkinin kendisi hem de hamilelik olumsuz etkilenebilir.

• Kadın değişen beden yapısı nedeniyle eşinin kendisini artık çekici bulmayacağını düşünebilir. Bu da kendine olan güven duygusunun azalmasına neden olabilir. Bu güven kaybı eşiyle ve yakınlarıyla olan ilişkisinde kendi duygu ve düşüncelerini, arzu ve gereksinimlerini uygun bir şekilde ifade etmesinin önüne geçebilir. Olumlu ve özellikle olumsuz duygularını ifade edememesi, beklenti ve gereksinimlerinin yeteri kadar karşılanmamasıyla sonuçlanır. Bunun sonucunda ilişkide kırgınlıklar ve çatışmalar ortaya çıkabilir. Hamileliğin getirdiği fiziksel ve ruhsal yük nedeniyle anne adayının değişen ve belki de fazlalaşan gereksinim ve istekleri baba adayı tarafından farkedilmeyebilir. Bu da varolan kırgınlık ve çatışmaların artmasına neden olur.

• Baba adayının, değişen beden yapısı nedeniyle eşine olan ilgisini geçici olarak yitirmesi de çok sık görülen bir durumdur. Bunun yanında hamileliğin hâlâ bir tabu olarak görülmesi ve cinsel ilişkinin belki de çocuğa zarar verebileceği yönündeki yanlış bilgiler, erkeği cinsel olarak eşine yaklaşmaktan alıkoyabilir. Bu uzaklaşma duygusal duyarlılığı artmış, kendine olan güveni azalmış anne adayını, eşinin kendisini artık çekici bulmadığı ve hatta hayatında başka bir kadın olduğu yönünde kuşkulara düşürebilir.

• Hamileliğin ilk başlarında özellikle annede çocuk sahibi olma coşkusu hakimdir. Hamilelik ilerledikçe, özellikle de ultrasonla daha net olarak görülmeye başlandığı 16. haftadan itibaren bebek bir anlamda aileye katılmış gibidir. Ama bu andan itibaren de „acaba iyi anne ve baba olur muyuz?" „çocuğun getireceği yükle başa çıkabilir miyiz?" yönündeki kaygılar ortaya çıkabilir. Özellikle anne adayı hamilelik süresince eşinden yeteri kadar destek göremediği duygusunu yaşıyorsa, çocuk dünyaya geldikten sonra da yalnız bırakılacağı, çocuğun bütün sorunlarıyla tek başına mücadele etmek zorunda kalacağı korkusunu geliştirebilir. Bu dönemde baba adayıyla anne adayı arasında bebeği algılama açısından önemli bir fark vardır. Baba adayı günlük hayatına hemen hemen hiçbir değişiklik olmadan devam edebildiği için, anne adayının duygu ve kaygılarını tam olarak değerlendiremeyebilir ve uygun tepkiler veremeyebilir.

• Çalışan anne adaylarının, kariyerlerinin son bulacağı, tekrar iş hayatına adapte olamayacakları yönünde kaygıları da olabilir. Çocuğun sorumluluğu nedeniyle otonomilerini kaybedecekleri, bağımlı hale gelebilecekleri endişesi özellikle çalışan ve ekonomik özgürlüğe sahip anne adaylarında oldukça sık görülür.

• Bugüne kadar üzerinde çok az durulan ve dikkate alınmayan önemli bir konu da hamileliğin baba adayları için de bir kriz dönemi olabileceğidir. Baba adayları hamilelik döneminde ve doğumdan sonra artan bir şekilde kendilerini dışlanmış, gereksinimleri eşleri tarafından karşılanmıyor olarak hissedebilir. Bunun sonucunda da henüz doğmamış çocuğa karşı bir kıskançlık duygusu geliştirebilirler.

• Hamilelik sırasında yaşanan sorunlar doğum sonrasında, doğum sonrası depresyonu (postpartal depresyon) olarak adlandırılan tablonun ortaya çıkma olasılığını arttırır. Bu nedenle hamilelik sırasındaki bu tür sorunlara mutlaka zamanında müdahele edilmelidir. Yapılan araştırmalar, evlilikte ilişki kalitesinin, iletişimin ve anne adayının eşi tarafından yeteri kadar desteklenmesinin hamileliğin sorunsuz geçmesine ve tıbbi sorunların daha az ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu göstermektedir.

Yukarıda bahsedilen sorunların ortaya çıkması halinde hiç vakit kaybetmeden bir terapiste baş vurmak ve profesyonel yardım almak yapılabilecek en doğru davranış biçimidir.

Bir terapist bebek bekleyen bir çifte hangi yardımı sunabilir?
Yukarıda sayılanlardan anlaşılabileceği gibi ilk olarak yapılması gereken şey hamilelik sırasında yaşanan sorunların biyolojik (hormonal) ve ruhsal nedenleri konusunda anne ve baba adayını bilgilendirmektir. Böylece eşler birbirlerinin davranış ve tepkilerini daha doğru değerlendirme ve anlayış gösterme şansına sahip olurlar. Özellikle baba adaylarının anne adayındaki duygusal değişikleri daha iyi kavrayabilmeleri ve eşlerinin değişen davranış ve tepkilerine anlayış göstermeleri açısından bu bilgilendirme çok önemlidir.

Bunun dışında olumlu ve daha önemlisi olumsuz duyguların, korkuların, endişelerin karşılıklı olarak paylaşılabilmesi, yani eşler arası iletişimin düzeltilebilmesi de önemlidir. Özellikle uzun süredir birbirlerini tanıyan çiftler arasında en sık görülen önyargı, „zaten karşı tarafın ne düşündüğü, nasıl tepki vereceği"nin biliniyor olmasından dolayı konuşmaktan kaçınmaktır. Bu önyargı özellikle hamilelik gibi „doğal ama normal olmayan" süreçlerde kesinlikle doğru değildir. Eşler, özellikle anne adayları hamilelik sırasında artan gereksinim, istek ve korkularını eşleriyle paylaştıklarında, yanıt alabilme ve eşleri tarafından desteklenme olasılıkları artacaktır.

Baba adayları da, hamilelik sürecine zarar vermemek için kendi gereksinim, istek ve korkularını dile getirmekten çekinebilirler. Baba adaylarının kendilerini dışlanmış, istek ve gereksinimleri karşılanmamış hissetmeleri durumunda evlilik dışı ilişkiler yaşamaları sık görülmektedir. Bu nedenle de özellikle olumsuz duyguların, arzu ve gereksinimlerin dile getirilmesi çok önemlidir.

Karşılıklı suçlamada bulunmadan, sakin bir şekilde paylaşılan duygular, ister olumlu olsun ister olumsuz, çiftler arasındaki ilişkinin derinleşmesini, eşlerin birbirlerine yakınlaşmalarını sağlar. Paylaşılan sorunlar karşı tarafın neden olduğu bir sorun değil de birlikte çözülecek problemler gibi algılandığında birliktelik, dayanışma ve sevgi duyguları kuvvetlenir.

Hamilelik sırasında ortaya çıkabilecek ruhsal sorunlar (ör. depresyon) zaman zaman psikoterapinin yetersiz kalacağı kadar ağırlaşabilir. Böyle durumlarda, ilk 3 ay haricinde güvenle kullanılabilecek ilaçlar (ör. antidepresanlar) bulunmaktadır. Ama tanı mutlaka tecrübeli bir psikiyatrist tarafından konulmalı ve ilaç tedavisi sürekli kontrol altında sürdürülmelidir.

 

Manşetler

DUYURU-4