Akbaş oğlu Atakan’a yazdığı mektubu okurken ve yaşadıklarını anlatırken duygusal anlar yaşadı. Genç anne kanser hastalarına da seslenerek ,“Herkesin savaşacak bir sevdiği, tutunacak bir dalı mutlaka vardır. Onlara sıkıca tutunun. Evet zor bir süreç, uzun bir süreç ki ben 4 sene savaştım. Ancak insan hayatında 4-5 yıl önemli değil. Önemli olan sonunda yaşamak” dedi.
Türkiye, lösemi hastası İzmirli bankacı Gamze Akbaş’ı, 3 yaşındaki oğlu Atakan’a yazdığı mektupla ve “Ölmek istemiyorum, Atakan’ın büyüdüğünü görmek istiyorum” feryadıyla tanıdı. Doktorlar tarafından 3 aylık ömrünün kaldığının söylenmesi ve genç annenin yürekleri titreten feryadı, bir anda ülkenin gündemine oturdu. Bütün Türkiye Gamze Akbaş için seferber oldu, 20 bin kişi kan vermek için sıraya girdi. Türkiye’nin ‘Gamzeli anne’ diye nitelendirdiği Akbaş, oğlunun onu hasta haliyle görmemesi için ondan aylarca uzak kaldı. Uygun kemik iliği ise aylar sonra İtalya’da bulundu ve genç anne hasretini çektiği oğluna kavuştu.
“KENDİMİ ‘GEÇECEK’ DİYE TELKİN ETTİM”
Dünya Kanser Günü’nde, kanserle mücadele edenlere seslenen anne Akbaş, “Herkesin savaşacak bir sevdiği, tutunacak bir dalı mutlaka vardır. Bir sebebiniz olduğunda ona kavuşmak için daha fazla çaba sarf ediyorsunuz. Attığınız her çığlık sizi kamçılıyor. Evet zor bir süreç, uzun bir süreç. 4 sene uğraştım ve hala yan etkileriyle savaşıyorum. Ama insan hayatında 4-5 sene gerçekten önemli değil. Önemli olan sonunda yaşamak ve yaşıyoruz da. Yıkıldığınız her anda bir kere daha ayağa kalkıyorsunuz. ‘Hayır bunu yeneceğim’ diyorsunuz. İçinizden sürekli bir savaşma isteği geliyor. ‘Sabır zordur ama meyvesi tatlıdır’ diyorlar ya gerçekten doğru, yani her yıkıldığım anda dualarımla, inancımla ayakta kaldım ve dualarla da yaşadığıma inanıyorum. Unutmasınlar ki attıkları her adım, onların gelecekte alacağı her nefes olacak. Herkes savaşacak ve bizim gibi kazanacak” dedi.
Olumsuz düşünmemenin ve hayata tutunacak bir nedene sarılmanın gerektiğine dikkat çeken Akbaş, kendisini sürekli ‘geçecek’ diye telkin ettiğini ifade etti.
Kanseri yenmede en önemli etkenlerden birinin ekip çalışması olduğunu aktaran ‘Gamzeli Anne’, “4 sene savaştık. Ancak her şeyden önemlisi kanser hastalığı için aile desteği, doktorların, sevdiklerimizin desteği. Onlar hep yanınızda olduğu sürece daha da güçleniyorsunuz” diye konuştu.
“HİÇ OLMAZSA NEFES ALAN BİR ANNESİ VAR
Hayatta verilebilecek en zor savaşta başarı kazanmanın verdiği mutluluğu anlatan genç anne, “Oğlumun yanında olduğum için onun her anını tekrar yaşayabildiğim için çok mutluyum. Evet çok zor günler geçti. Ama geçti. Şimdi deseniz ki ‘Yaşadığınız sıkıntıları, sancıları, ağrıları hatırlıyor musunuz’ diye, hatırlamıyorum bile. Atakan’ın gülüşü, benimle ilgilenişi herşeye bedel. Muhteşem bir buluşmaydı zaten. Çünkü 11 ay hiç görmedim onu, görmek istemedim, çünkü beni o halde görmesini istememiştim. Ama şimdi çok şükür yanındayım, nefes alıyorum. Anneliğimi tam olarak yapamıyorum belki ama hiç olmazsa oğlumun nefes alan bir annesi var” dedi.
“NEFESİM ATAKAN’IN NEFESİNDEN FAZLA OLMASIN”
En büyük dileğini “Allah’ım nefesim Atakan’ın nefesinden bir dakika bile fazla olmasın. Ben sadece yaşayıp yaşlanmak istiyorum. Atakan büyürken sevdiğimle birlikte yaşlanırız. Onun her anına şahitlik ederiz. Allah’ın bize verdiği emanete, inşallah biz sahip çıkarız. İnşallah güzel olur her şey” sözleriyle anlatan Gamze Akbaş, “İnsan sevdiklerinden ayrılınca çok zor oluyor. Atakan bıraktığımda küçücük bir çocuktu, elleri minicikti. Büyüdüğünü görebilecek miyim, diyordum. Sürekli kafamda soru işaretleri vardı. Ama onun sevgisine, ailemin desteğine tutundum. Sevginin gücü çok önemli ve herkesin verdiği destek inanılmazdı. Bir sürü gönül dostu edindim. O kadar güzel destek verenler, mektup yollayanlar vardı ki. O hastane odasında beni oyalamak için keçe gönderenler, yün gönderenler yani herkesin desteği ayrıydı. Ailem yanımdaydı, sevdiğim yanımdaydı. Ama Atakan en büyük destekçim oldu. Ben ilk kanser olduğumu öğrendiğim zaman doktorum bana, ‘8 ay sürecek tedavin’ demişti. Ben ‘8 ay çok uzun bir süreç, o kadar süre oğlumdan nasıl ayrı kalırım’, derken dayım, ‘Gamze 8 ay insan hayatında nedir’ dedi. Ve evet 4 sene uğraştım. Hala daha yan etkileri sürüyor. Ama ona rağmen insan hayatında gerçekten 4-5 yıl önemli değil. Önemli olan sonunda yaşamak ve yaşıyoruz da” ifadelerini kullandı.
“YIKILDIĞIM ANLAR ÇOK OLDU”
Aylar süren tedavi süreci sonrasında evine dönen ve Atakan’la buluştuğu anı paylaşan genç anne duygularını şu sözlerle aktardı: “Muhteşem bir buluşmaydı. Bana gelirken hediye almış, damperli bir kamyon. Muhteşemdi, bunu kelimelerle tarif edemezsiniz. O buluşmayı bir hasta hayalinde canlandırsa, hastalığı için tüm çabayı sarf eder. Her seyahatin bir dönüşü olur ya, bende aynı o seyahatten dönüp yuvama kavuşacağım günü düşündüm hep. Kafamda kurduğum birkaç cümleyle hep hırslandım. Yıkıldığım anlar çok oldu, ‘Tamam bitti’ dediğim anlar çok oldu, ama çok şükür Yüce Yaradan yanımdaydı.”
“BİR TÜP KANLA HAYAT KURTARIN”
Tüm ilik bekleyen hastalar için çağrıda bulunan anne Akbaş, “O kadar basit bir olay ki bir tüp kanla, yaşarken birisinin hayatına can katıyorsunuz. Lütfen yaşarken canımıza can katmak için bir tüp kan verelim. Bir insanın hayatını kurtarmak, sevdikleriyle onu buluşturmak kadar güzel bir şey yok. Allah katında eminim ne kadar yüce bir duygudur. Sadece bir tüp kan” diyerek sözlerini noktaladı.
“NERDEN BAŞLASAM, NASIL ANLATSAM”
Yaşadıklarını, Aralık 2012’de “Nerden başlasam, nasıl anlatsam” başlığıyla kaleme alan Gamze Akbaş, yazdıklarını titreyen sesiyle güçlükle okudu. İşte Türkiye’nin Gamze’sinin yaşadıkları :
Hayallerim, yavrum, mutluluğumuz vee daha neler neler, tedavi için evden ayrıldığım o sabah gözü yaşlı sevdiklerim, avucumda sevdiğimin eli, peki ya yavrum daha küçücük bırakıyorum onu.
Gidiyorum işte ölüme, tüm sevdiklerimde bana belli etmeseler de hepsi bu korkuyu yaşıyordu. Zordu çok zordu. Benimse tek düşündüğüm minicik, daha doyamadığım tatlı yavrumdu. Tedavi zormuş, çok sıkıntı çekecekmişim banane kimin umurunda, içimi yakan şey başkaydı. Anneydim çünkü,,,
Ayrıldığım sabah çöktüm yatağın başına, hava aydınlanmak üzere geceden üstündeki zıbınını çıkardım sabaha kadar kokladım, ağladım gözyaşlarımı sildim, öptüm, öptüm ama hiç doyamadım, kokladım, sevdiğim bana baktı ben ona, başaracaksın dedi inanırcasına… Gerçekten tüm verdiği destekte inanarak mı verdi yoksa beni inandırmak için mi. Hep merak ettim.
Ayrılırken yavrumdan gözü yaşlı, çökmüş olan ben defalarca özür diledim küçük meleğimden. Ama hasta olmayı, bırakıp gitmeyi ben tercih etmedim bee annecim. Hayatta en zevk alarak yaptığım işi ANNE olmayı bırakıp gitmeyi ben istemedim tatlı kuzum… Kader dediler boyun eğdim. Zıbınını koklayarak son kez yatağında o melek uyuyuşuna bakarak ayrıldım yanından. Haykırsan, isyan etsen ne fayda ne halim var, ne de gücüm… Resmen sevdiğim insanlar gözümün içine bakıyorlar diye güçlü gözükmeye çalışıyorum ama adım adım ölüyorum sanki öyle hissediyorum…
Derken 21 Kasım 2012...
Aylar geçti, oğlumu hiç göremedim her telefonla konuştuğumda ne sorularına cevap verebildim ne de ona söylediğim yalanlar bitti hep kahroldum. Bensiz büyümesi, büyüdüğüne şahitlik edememem, ekrandan fotoğraflar ve kamera kayıtlarını seyrederek ahhh ne kadar da büyümüş diyerek hayıflanmalarım hepsi dün gibi aklımda.
Ve...
Canım doktorum, güvendiğim, her hareketini takdirle karşıladığım insan Zafer Gülbaş odama geldiğinde, gözlerim ağzından çıkacak kelimelere odaklandı. Gamzecim salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır, perşembe perişan diye devam ediyordu ki hocam yapmayın biz yarın çıkalım dedim. Ağzım kulaklarımda hemen haber verdim oğluma,,,
Oğlum saçlarıma her dokunduğunda, cici cici diye okşayarak her uykuya dalışında bir kez daha dua ediyorum. Hem oğlum gelecek hem de saçlarım var benden korkmayacaktı valla çok mutluydum. Yolunuz hep açık olsun enerjiniz, desteğiniz her şey, her şey için tekrar tekrar teşekkürler…
Kalbim duracak şu tarih olmuş, hayat devam ediyor acısıyla tatlısıyla ben hala nefes alıyorum, tedavi bitmiş yavruma canıma kavuşacağım, 2. kez ben yendim yine, kansermişim ne yapayım tek seçenek savaşmak…
Ve muhteşem an kavuşma anı uzun uzun anlatmak istiyorum ama tatlı kuzum uyandı onunla ilgileneceğim, kahvaltısını yaptıracağım benden mutlusu var mı. Uyurken birşeyler yazmak istedim çok vakit bulamıyorum daha doyamadım.
NASIL BAĞIŞÇI OLUNUR?
18-50 yaşında sağlığı müsait olan herkes kemik iliği bankasına gidip başvuru formu doldurabilir. Bir tüp kan verenler bulaşıcı hastalık testinden geçiriliyor. Hastalık taşımıyorsa bankaya kaydediliyor. Gönüllü vericinin kayıtları bilgisayara işleniyor. Kemik iliğine ihtiyaç duyan hastalarla uyum sağlarsa daha ileri tetkik için çağrılıyor. Uygun bulunan vericinin kanı bir kolundan alınıp cihazdan geçirildikten sonra diğer kolundan geri veriliyor. Bu işlem sırasında elde edilen kemik iliği hastaya veriliyor. Kemik iliği için ikinci bir yöntem de anestezi altında vericinin leğen kemiğinden özel iğneler aracılığı ile kemik iliği alınıyor. Operasyon ve dikiş gerektirmiyor. Kemik iliği vericisi ertesi gün işine dönebiliyor.
Mihrap DÜZÖZ-Halil KARAHAN
İZMİR