"Ebola ve MERS'ten korunmak için suya, sabuna dokunun"

Prof. Dr. Dökmetaş: "Ebola ve MERS'ten korunmak için öncelikle risk değerlendirmesi yapılmalı, hastalığın görüldüğü ülkelere seyahatler zorunlu değilse ertelenmelidir. O bölgeye gidenler veya orada yaşayanlar suya ve sabuna dokunmalı, sık sık ellerini sab

HATİCE ŞENSES - Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, Ebola ve MERS virüslerinden korunmak için öncelikle risk değerlendirmesi yapılması gerektiğini belirterek, "Hastalığın görüldüğü ülkelere seyahatler zorunlu değilse ertelenmelidir. O bölgeye gidenler veya orada yaşayanlar suya ve sabuna dokunmalı, sık sık ellerini sabunlu suyla yıkamalıdır" dedi.

Dökmetaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1976'da Sudan ve Kongo'daki salgınlarda tespit edilen Ebola virüsünün, Afrika'da da değişik zamanlarda salgınlara yol açtığını söyledi.

Virüsün dezenfektanlara, ultraviyole ışınına duyarlı olduğuna, dış ortamda birkaç güne kadar canlılığını koruyabildiğine işaret eden Dökmetaş, Ebola isminin, hastalığın ilk görüldüğü Kongo'daki bir nehirden geldiğini ve kaynağının maymun, goril, şempanze, meyve yarasası, orman antilobu ve kirpi olduğunun düşünüldüğünü kaydetti.

Dökmetaş, hastalığa, kanamalı ateş şeklinde seyretmesi nedeniyle "Ebola Kanamalı Ateş Hastalığı" isminin verildiğini aktararak, virüsün, enfekte hastaların vücut sıvıları (kusmuk, idrar, dışkı, ter) ve kanına temasın yanı sıra kirlenmiş materyallerle temas veya cenazelerin defin işlemleri sırasında bulaşabileceğine dikkati çekti.

Dökmetaş, virüsün hayvanların kanı veya vücut sıvılarıyla temas edilmesinin yanında enfekte atıklar ve iyi pişirilmeden yenen etlerle enfekte su ile de bulaşabileceğini ancak hava yoluyla bunun gerçekleşmeyeceğini anlattı.

- "Virüs, ölenlerin vücutlarıyla temas sonucunda da bulaşabilir"

Ebola'nın Orta Güney Afrika'da, Liberya, Sierra Leone, Gine ve Nijerya'da görüldüğünü, insanların sık sık seyahatleri nedeniyle virüsün İspanya ve ABD'ye geçtiğini dile getiren Dökmetaş, MERS virüsünün ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Katar gibi ülkelerde ortaya çıktığını, oradan da Avrupa'ya taşındığını kaydetti.

Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, ağır zatürreye neden olan MERS'in insanlarda ilk kez 2012'de tanımlandığını, iki virüste de benzer belirti ve bulguların görüldüğünü anlatarak, şöyle devam etti:

"Virüs bulaştıktan sonraki 2-3 hafta içinde hastalığın belirti ve bulguları ortaya çıkar. Ebola'da ateş, halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal, baş ve kas ağrısı, eklem ağrısı, kanama ve ciltte döküntü görülürken, MERS'te ateş, öksürük, solunum yetersizliği, halsizlik, kas-eklem ağrıları gibi bulgular ön plana çıkar. Ateş ve diğer bulgular ortaya çıktıktan sonra insanlara bulaşma olabilir. İyileşen hastalar vücut salgılarıyla haftalarca virüsü etrafa saçmaktadır. Ölen kişilerin vücutlarıyla temas sonucunda bulaşma olduğu saptanmıştır. Hastaların yapılan kan incelemelerinde beyaz küre ve trombosit sayısında düşme, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma görülür. Zaman içinde bağışıklık sisteminin etkilenmesi, pıhtılaşma fonksiyonlarında bozulma ve şok tablosu gelişir, hastalar kaybedilir."

- "MERS erkeklerde daha sık görülmüştür"

MERS'in erkeklerde daha sık görüldüğünü ve kronik hastalığı olan, vücut direnci düşen ve 60 yaş üstündeki hastalarda ölüm oranının daha yüksek olduğunu belirten Dökmetaş, tanı yöntemlerine ilişkin şu bilgileri verdi:

"Hastalığın görüldüğü bölgelere seyahat, o bölgeden gelen insanlarla yakın temas öyküsü, klinik-laboratuvar bulgularıyla (kan, balgam ve vücut sıvıları incelenerek) tanı konulur. Suudi Arabistan ve Orta Batı Afrika'ya seyahat edenlerde sıtma, tifo, dizanteri, leptospira enfeksiyonu, hepatit ve diğer kanamalı ateş hastalıkları da görülebilir. Bu hastalıklarla karıştırılabilir. Hekimler hastaları bu bakış açısıyla da değerlendirmelidir.

Ebola ve MERS'ten korunmak için öncelikle risk değerlendirmesi yapılmalı, hastalığın görüldüğü ülkelere seyahatler zorunlu değilse ertelenmelidir. O bölgeye gidenler veya orada yaşayanlar suya ve sabuna dokunmalı, sık sık ellerini sabunlu suyla yıkamalıdır. Hasta insan veya hayvanlardan, kalabalık ortamlardan uzak durulmalı, koruyucu sağlık önlemlerine riayet edilmeli, enfekte hayvan veya insana eldivensiz dokunulmamalıdır. Meyveler temiz suyla yıkandıktan sonra yenmeli, temiz su (şişe suyu veya kaynatılmış su) içilmeli, sebzeler ve etler iyi pişirildikten sonra tüketilmelidir."

- "Hastalıklardan korunmak için enfeksiyon zincirini kırmalıyız"

Her iki hastalıkta da hastaların önemli bir bölümünü sağlık çalışanlarının oluşturduğunu vurgulayan Dökmetaş, "Riskli bölgelere seyahat edenlerde ateş, baş ağrısı, kanama gibi bulgular olursa 21 gün süreyle takipleri yapılmalıdır. Hastalıktan korunmak için gazete ve televizyonlar konunun önemini, bulaşma ve korunma yollarını gündeme taşımalı, panik yaratacak ifadelerden kaçınılmalı, sağlık çalışanları bilgilerini güncellemeli, sağlık bakanlıkları ile hükümetler gerekli önlemleri almalıdır" dedi.

Dökmetaş, Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre Liberya, Sierra Leone ve Gine'de 9 bin 228 Ebola vakası tanımlandığını, bunların 4 bin 546'sının hayatını kaybettiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Ülkemizde Ebola virüsü taşıyan hasta tanımlanmamıştır. Ebola ön tanısıyla yatırılarak incelenen hastaların çoğuna sıtma tanısı konulmuştur. MERS ön tanısıyla ülkemizde yatırılarak incelenen hastalara da sıtma ve atipik zatürre tanıları konulmuştur. Sadece Suudi Arabistan'dan Hatay'a gelen bir kişiye MERS tanısı konulmuştur."

Ebola için hastalara destek tedavisi uygulandığını, solunum ve dolaşım desteği verilen, sıvı ve elektrolit kaybı karşılanan hastalarda uygun tedavisiyle ölüm oranlarının yüzde 90'lardan yüzde 60'lara düştüğünü aktaran Dökmetaş, "MERS için ise henüz aşı olmamakla beraber yine çalışmalar devam etmektedir. Hastalara destek tedavisi uygulanır, kan değerleri takip edilir. Hastalıklardan korunmak için enfeksiyon zincirini kırmalıyız" diye konuştu. 

Manşetler

DUYURU-4