Rahmetli Kemal Sunal’ın Doktor Civanım filmini hatırlar mısınız? Tıp fakültesinde yalnızca hademelik yaptığı halde, kitapları karıştırarak dertlere deva olmaya çalışmıştı. Eskiden mahallemizde bulunan sınıkçılar, iğneciler, sünnetçiler onun kadar kitap karıştırmamıştır ama pekala doktorculuk oynuyorlardı.
Doktorluk mesleğinin sahtekar rakipleri her zaman olmuştur. İletişim çağında bu işler değişir demek mümkündür ancak iletişimi artıran teknoloji şimdiden doktorların da rakibi oldu bile.
Son günlerde sıkça duymaya başladığınız giyilebilir teknolojiler büyük bir çoğunluğu sağlık uygulamaları ile birlikte geliyor. Nabız, tansiyon, ateş, şeker ölçümlerini artık bu tarz giyilebilir ürünler üzerinden yapmak mümkün. Öte yandan mühendisler tüketicilerin ilgisini fark ettiler ki, bu alanda daha fazla çalışmaya başladılar. Kalp krizini önceden tahmin ettiğin iddia eden ürünlerden, tansiyon hastalarını sürekli gözetim altında tutanlara kadar farklı özellikte ürünler pazarlanıyor.
Giyilebilir teknolojinin en büyük pazarlama argümanı bu aralar daha sağlıklı yaşam vaat etmek üzerine. Peki, gerçekten de bu ürünler vaat ettiklerini sağlayabiliyorlar mı? Açıkçası ben bu konuda temkinliyim. Adım sayma işleminde bile hata sapması yapabilen bu cihazlara, kalp ritmi, tansiyon veya şeker gibi ölçümleri yaptırıp bunlardan sonuç beklemek ne kadar doğru olabilir ki? Dahası bizlerin akıllarında oluşturulmaya çalışılan, bu cihazlar ile sağlığımızı koruyabileceğimiz ve hatta olası tehlikelere karşı uyarılabileceğimiz algısına inanmak, hata yapma payı henüz ölçümlenmemiş bir alanda sağlık gibi en önemli varlığımızı tehlikeye atmanın karşılığında büyük bir kumar.
Giyilebilir teknolojiler hızla gelişiyor ve elbette üzerimizde sürekli taşıyacağımız bu cihazlar tehlikelere karşı uyarıcı ve sağlık verilerini kayıt edici olarak kullanılacaklar. Hatta daha da gelişerek uzaktan doktorunuza gerekli tahliller için bilgileri ulaştıracaklar. Ancak tüm bunlara güvenebilmemiz için yüzde 99’dan daha fazla garantiye ihtiyacımız var.