Çelik: 2012'ye kadar bir tek iş güvenliği uzmanı yoktu

Türkiye'de iş güvenliğinden bahsediyoruz. 2012 yılına kadar bir tek iş güvenliği uzmanı yoktu biliyor musunuz? Danıştay da iptal etmiş, var olan 900 iş güvenliği uzmanını. İki yıl içinde 83 bin iş güvenliği uzmanı sertifikasını aldı. Bunlar yatarak olmuyo

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, "Türkiye'de iş güvenliğinden bahsediyoruz. 2012 yılına kadar bir tek iş güvenliği uzmanı yoktu biliyor musunuz? Danıştay da iptal etmiş, var olan 900 iş güvenliği uzmanını. İki yıl içinde 83 bin iş güvenliği uzmanı sertifikasını aldı. Bunlar yatarak olmuyor. Bu sistemi kurmak öyle basit bir şey değil" dedi.

Çelik, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) tarafından Bursa'da bir otelde düzenlenen "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Eğitim Semineri"nde yaptığı konuşmada, yürürlüğe giren son "Torba Yasa"da emekçiler, özellikle maden çalışanlarıyla ilgili çok önemli düzenlemeler gerçekleştirdiklerini söyledi.

Taşeron uygulamasına da yeni düzenleme getirdiklerini belirten Çelik, artık hangi işlerde hizmet alımı yapılacağının Bakanlar Kurulu tarafından belirleneceğini vurguladı.

Hakların eşit olması halinde alt veya üst işverenin önemli olmadığını dile getiren Çelik, "Alt işveren, önce işçinin aylığını düşürerek, maaşını asgari tutarak, sonra sosyal sigortasını keserek yani bin 500 liraya çalıştırıyorsa 800-900 lira göstererek, 600 lirayı da yandan vererek sigortadan kaçırarak bir kar elde etmeye çalışıyor" ifadesini kullandı.

Çelik, asgari ücretin bir geçim ücreti olmadığını defalarca anlatmaya çalıştığını hatta kendisine, "Asgari ücretle geçinir misin?" diye bir söylemde bulunulduğunu hatırlattı.

Bir insanın, mecbur kalması halinde bununla dahi geçinebileceğini ancak hükümet olarak asgari ücreti geçim ücreti olarak görmediklerini bildiren Çelik, işverenlere "Bundan daha düşük ücret veremezsin ey patron" dediklerini kaydetti.

Asgari ücretin, geçen süreçte yerleşik hale geldiğini ve bunu da yanlış bulduklarını aktaran Çelik, buna karşı bu ücretin belirlenmemesi halinde çalışana 400 lira öneren işverenler bile çıkabileceğine dikkati çekti.

- "Farkındalık sorunumuz var"

Madencilerin çalışma koşullarının çok daha zor olduğuna değinen Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 3-4 kez 500 metre derinlikte maden ocağına indiklerini anımsattı.

Faruk Çelik, madene inmenin, bir anlamda diriyken mezara girmekle eş değer olduğuna işaret ederek, maden çalışanlarının asgari geçim ücretinin bin 800 olmasıyla ilgili bir tartışma ortamı bulunduğunu anlattı. Çelik, şöyle devam etti:

"İşçiyle ilgili bir düzenleme bu. İşçinin lehine bir düzenleme. Patron devletle bir anlaşma yapmışsa, o anlaşma çerçevesinde bir kaybı varsa, hükümet de onu düzenler, devlet de o anlaşmanın gereğini yerine getirir ama patronun daha cebinden bir lira çıkmadan 'Ben işçiyi kapının önüne koyuyorum' demenin neresi ahlaktır? Bunun ahlaki tarafı var mı? İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasını çıkardık. Bununla ilgili 36 mevzuat çıkardık. İkinci mevzuatı yürürlüğe koyduk. Bununla da yeterli olmadı, 155 sayılı, 161 sayılı, 187 sayılı ILO sözleşmelerini, iş sağlığıyla ilgili yürürlüğe koyduk. Dolayısıyla mevzuat açısından zaten Avrupa Birliği standartlarında bir yasamız var. Türkiye'de iş güvenliğinden bahsediyoruz. 2012 yılına kadar bir tek iş güvenliği uzmanı yoktu biliyor musunuz? Danıştay da iptal etmiş, var olan 900 iş güvenliği uzmanını. İki yıl içinde 83 bin iş güvenliği uzmanı sertifikasını aldı. Bunlar yatarak olmuyor. Bu sistemi kurmak öyle basit bir şey değil. Türkiye'de 13 milyon 150 bin çalışan işçi, 1 milyon 630 bin iş yeri var. Bunlarla ilgili aldığınız kararlar öyle basit, sabahleyin uygulamaya geçip halledilecek olaylar değil. Her şeyimiz var ama farkındalık sorunumuz var. Her yerde örnek veriyorum; arabayı muayene götüreceksiniz. Muayeneye götürürken sektör oluşmuş. Orada sağlık çantası, yangın söndürücü tüpünü veriyor. 50 lira diyelim, 50 lirayı veriyor, muayeneden çıkıyor araç. Götürüyor, tüpüyle sağlık çantasını adama iade ediyor. Sonra kaza olunca da 'Arabam yanıyor' diyor."

- İşçilerin, güvenlikleriyle ilgili sorumlulukları

İşçilerin de iş sağlığı ve güvenliği konusunda hataları bulunduğunu söyleyen Çelik, bazı çalışanların, "Baret takmam, terletiyor", "Eldivenle rahat çalışamıyorum" gibi bahaneler öne sürdüğünü dile getirdi.

Çelik, iş güvenliğine uymayan çalışanların önce yazılı olarak uyarılacağı, uymayanların iş akitlerinin feshedilebileceği bilgisini verdi.

İşçilerin, can tehlikesi olan yerde çalışmama gibi bir hakkı bulunduğunu, ısrarcı olan işverenlerin şikayet edilebileceğini hatta bu konuya ilgili "Alo 170 Hattı"nı arayanların kimlik bilgilerinin sorulmadığını bildiren Çelik, yasa çerçevesinde, kapatılan bir iş yerinin mührünün sökülmesinin, "durdurma" cezası olan bir iş yerinde faaliyete devam edilmesinin ciddi suç sayıldığını ve bu işverenlere paraya çevrilmeyecek hapis cezaları verileceğini belirtti.

Malın canla kazanılabileceğini, can olmayınca malın hiçbir yarar getirmeyeceğini anlatan Çelik, "Hayat bittikten sonra para olmuş, bir anlamı yok. Onun için ücret sendikacılığı dönemini geride kaldı. Ücret hakları konuşulurken refah seviyesinin yükselmesi için mücadele edilecek. Bunun dışında haklar var. Bunları konuşan, bunlara para harcayan bir sendikacılık anlayışı tüm sendikalara oturmalı. Mali haklarını ararken diğer taraftan sağlıklı koşullarda insanca çalışma ortamlarının sağlanması noktasında hak arayışlarına devam etmeli" değerlendirmesinde bulundu.

- "Asansörün 31'inci katta durması gerekiyordu arkadaş"

Her işin başının, sorumlu bir yaklaşım anlayışından, vicdanlı hareket etmekten geçtiğini ifade eden Çelik, pas tutan vicdanları silmenin ise çok zor olduğunu söyledi.

Çelik, birçok iş yerinde kaza riski bulunduğuna değinerek, şöyle konuştu:

"Allah, Soma benzeri, İstanbul'daki asansör kazası benzeri kazaları bir daha göstermesin. Birçok iş yerinde biliyoruz ki 'kaza geliyorum' diyor. Kimse işin kolayına kaçmasın. 'Çalışma Bakanı'nın omzuna bir davul asarız, vururuz aman vururuz.' Yok öyle bir şey. Çalışma Bakanı da sesini yükseltmeye başladı bakınız. Yok öyle kolay değil. İşin sorumlusu, suçlusu kimse ortaya çıkacak. İstanbul'da 10 metrekarelik asansör alanında kaza oluyor. , 5 bin metrekarelik alandan bahsetmiyorum, . O asansörün sorumluları belli. O asansörün 31'inci katta durması gerekiyordu arkadaş, ben onu bunu bilmem. Her şekilde durması gerekiyordu. Çünkü 32'nci kat yok. 32'nci kat demek, dişlinin boşa dönmesi demek. 'Siviç' denilen durdurucu yok muydu? Yoksa kimin sorumlu olduğu belli. Bunu derinden keşfetmeye gerek yok. Yeniden Türkiye'yi, dünyayı keşfetmeye gerek yok. 10 metrekarede meydana genle kazanın sorumluları bellidir, bunlar ortaya çıkarılmalıdır. Bedava gürültü çıkarmaya gerek yok. 10 can gitti. Gittim, orada gördüm, 140 metreden betona çakılmış. Buna kimsenin yüreği dayanmıyor arkadaşlar. Dayanılır mı? Herkesin çoluk çocuğu var. Herkes kendini koysun onun yerine. Bakan gelip sivici mi takacak? Bakanlık yetkilisi gelip 50 liralık durdurucuyu mu takacak? Orada görevli var, sorumlular var, onlarca insan var, bizzat asansörden sorumlu insanlar var. Herkes görevini yapacak ki bu sorunlar çözülsün."

Kazalar ve meslek hastalıklarının yüzde 98'inin önlenebileceğine işaret eden Çelik, asansöre durdurucu takılmazsa buna kaza demenin mümkün olmayacağını kaydetti.

Kimsenin "takdir"e itirazının olmayacağını vurgulayan Çelik, "Peki, tedbir nerede? Allah bize, 'Tedbir almadan takdiri bekleyin' mi diyor? Nazar boncuğu takacaksın iş yerine. Nazar boncuğunun ne faydası olacak? 'Dua ettim' diyor. Tedbir almadan dua kabul olur mu yahu? Tedbiri alacaksın, ondan sonra dua edeceksin. Tedbir alacaksın, nazar boncuğu mu, ne takacaksan bilmem artık ben. Ondan sonra dua etmenin, ondan sonra iyilikler dilemenin dönemi başlıyor. Yoksa hiçbir tedbir alma, ondan sonra, 'Ne yapalım, kaderde bu varmış.' Yahu kaderde var da tedbirini al, kader zaten işliyor, senin, benim zaten ona gücüm yetmez" ifadesini kullandı.

- "Hepsini manşet yapın"

Bakan Çelik, basın mensuplarına da seslendi.

Soma'daki maden ve İstanbul'daki asansör facialarına manşetlerde yer verilmesinin doğal olduğunu dile getiren Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İstanbul'daki kazadan sonra Konya'dan İzmir'e varıncaya kadar 8 kardeşimiz daha hayatını kaybetti. Siz bunlarla ilgili manşet gördünüz mü? Arkadaş 300 can da 100 can da bir can da candır. Hepsini manşet yapın, hepsini. Atın manşetleri, kimin nerede ne sorumluluğu varsa ortaya çıksın. İşçinin sorunu varsa ortaya çıksın. Yetkililerin, görevlilerin eksikliği varsa ortaya çıksın. Bu teşhir olayı çok ciddi bir şekilde etki yapıyor."

Çelik, asansör kazasından sonra işverenlerle yaptığı görüşmelerde, kule vinçlerin bakımı konusunda ciddi sorunlarla karşılaşıldığını öğrendiğini aktardı. Herkesin, vinç ve asansörlerinin bakımına bu tür kazalar yaşanmadan özen göstermesi gerektiğini bildiren Çelik, "Bu olaylardan sonra düzelmesi bizi üzüyor. Akıl var, mantık var. İşin sahibisin, işçisin. Üzerinize düşenleri, acı olaylar yaşanmadan yapın ve tedbirlerinizi alın, araç gereçlerinizin bakımını yaptırın" görüşlerini iletti.

Seminere, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, bazı sendika ve şirketlerin temsilcileriyle iş sağlığı ve güvenliği uzmanları katıldı.

Manşetler

DUYURU-4