Bitkisel ilaçları kullanmak doğru mu?

Son senelerde tüm dünyada başını alıp giden bir 'bitkisel tedavi modası' var ki tutabilene aşk olsun. Buna moda yerine 'çılgınlık' demek belki de daha doğru.

Küçük reçel kavanozu cesametinde kahverengi şişelerde vitaminler, mineraller, antioksidanlar, doğal beslenme ürünleri, bitkisel ilaçlar... Neler yok ki! Bunlar eczanelerde de bulunabiliyor, ama asıl marketlerde ve özel shop'larda parası olana binlerce liraya satılıyor. Birçok modern zaman insanı artık doktorlarından 'ilaç' yerine, faydası olmasa da hiç değilse zararlı olmadığını sandığı 'bitkisel ilaçlar' istiyor.

Bitkisel ilaçlardan kim ne bekliyor?

Bitkisel ilaçlar çok farklı amaçlarla kullanılıyor. Ben bunları dört gruba ayırıyorum. Birinci grupta romatizma, astım, diyabet, sedef, egzama gibi tam olarak iyileşmeyen, ömür boyu süren ve insanı canından bezdiren kronik hastalığı olanlar var. Bunların bitkisel ilaçlara ilgilerini anlayışla karşılıyorum. Bir yandan tedaviden bekledikleri faydayı elde edemeyen, bir yandan da ilaçların yan etkilerinden bıkan hastalar 'Bir de bitkisel ilaçları deneyelim, ne kaybederiz.' diye düşünmekte çok da haksız sayılmazlar.

İkinci grupta, tedavi edilmeden, kendiliğinden geçip gidecek baş ağrısı, kaşıntı, çarpıntı, gaz gibi şikâyetler veya soğuk algınlığı gibi hastalıklar için ilaç kullananlar bulunuyor.

Üçüncü grupta, herhangi bir hastalıkları olmadığı halde, genç kalmak, daha dinç ve güzel görünmek, yaşlanmayı geciktirmek, kilo vermek, gür saçlara, parlak bir cilde sahip olmak için bitkisel ilaçlara hücum edenler var.

Dördüncü grupta ise başta kanser, kalp-damar ve sinir hastalıkları olmak üzere tedavisi zor ve ölümcül hastalıklara yakalanmamak için çare arayanlar yer alıyor.

Bitkisel ilaçlara karşı değilim

Önce şunu söyleyeyim ki; birçok hastalığın ilaç verilmeden, daha az ve sık yemek, daha çok su içmek, daha çok hareket etmek, yeterince uyumak, sigara ve alkolden uzak durmak gibi hayat tarzı düzenlemeleri ile önlenebileceğinden ve tedavi edilebileceğinden şüphem yok. Bu cümleden olarak 'bitkilerle tedaviye' de kesinlikle karşı değilim. Elbette birçok bitki yerinde, yeterince ve uygun şekilde kullanıldığında pek çok insanın derdine derman olabilir.

İtirazım, etkinlikleri ve güvenilirlikleri bilimsel yöntemlerle kanıtlanmamış bitkisel ilaçların mucize tedaviler olarak sunulmasına ve her zaman yediğimiz sebze, meyve ve otların tablet, şurup haline getirilip 'fahiş' fiyatlara satılmasına, insanların aldatılmasına. Merak etmeyin, bu karşı çıkışım 'modern tıbbın ilaçları' için de geçerli. Bugün milyonlarca insan gereksiz yere birtakım 'hapları yutarak' bu kimyasal maddelerin yan etkilerine maruz kalıp aslında 'hapı yutuyorlar'.

Tabii ki, vitamin, antioksidan ve potasyum, selenyum, çinko ve diğer elementlerin hepsi de diyetle düşük miktarlarda alındıklarında gerçekten yararlı maddelerdir, ama bunlar öyle manavda pazarda satılan sebze ve meyveler gibi gelişigüzel tüketilecek şeyler değillerdir. Vitaminler de antioksidanlar da aslında birer ilaçtır. Bilinçsiz kullanım çok ciddî rahatsızlıklara ve hastalıklara yol açabilir. Meselâ, yüksek doz A vitamini karaciğer için toksik olmasından başka kemik ve eklem ağrılarına, saç dökülmesine, iştahsızlığa, deride kuruluk ve kaşıntılara sebep olur. C vitamininin fazlası böbrek taşı yapar. İhtiyaçtan fazla alınan D vitamini de bulantı, kusma, yorgunluk, sinirlilik ve idrar sorunlarına yol açar.

Üstelik de milyonlarca insanın 'Kansere yakalanmayalım, kalp hastası olmayalım, daha uzun ve sağlıklı yaşayalım' diye her gün avuç avuç kullandıkları vitamin ve antioksidanların kanser ve kalp hastalıkları riskini azaltmadığı, erken ölümleri engellemediği gibi tam aksine kanser riskini artırabileceğini gösteren araştırmalara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Beta karoten ve E vitamininin, sigara içen erkeklerde akciğer kanseri ve kansere bağlı ölüm riskini artırdığı ispatlandığından, artık sigara tiryakilerinin bu vitaminleri almaları kesinlikle sakıncalı bulunuyor. Mucize mineral selenyumun diyabete yol açtığı, günde bir miligram folik asit alanlarda kalınbağırsak polipleri ve prostat kanserinin daha çok görüldüğü belirlendi.

***

Doğal tedavi elma yemektir, hapını içmek değil

Tabii ki her meyvenin, sebzenin, otun sağlığımız için birçok yararı vardır, ama herhangi bir sebzeyi veya meyveyi yiyerek bir hastalığı önlemek veya tedavi etmek, mesela keçiboynuzu pekmeziyle astımdan kurtulmak, enginarla hepatiti iyileştirmek, domatesle prostat kanserine yakalanmamak gibi bir şey mümkün değildir.

Önemli hastalıkları bitkisel ilaçlarla tedavi etmeye kalkmanın telafisi imkânsız zararlara yol açabileceği unutulmamalıdır. Bitkisel tedavi deyince, her zaman herkesin pazardan, manavdan alıp yediği işlenmemiş, ambalajlanmamış, doğal haldeki yiyecekler anlaşılmalıdır. Doğal tedavi elma yemektir; kuersetin hapı içmek değil. Doğal tedavi balık yemektir, balık yağı hapı içmek değil. Doğal tedavi domates yemektir, likopen hapı içmek değil.

***

Ekinezya balonu

Bitkisel ilaç endüstrisinin son zamanlardaki gözde bitkisi 'ekinezya'. Ekinezyanın, bağışıklığı kuvvetlendirdiği, nezle ve gribi önlediği, yaraları iyileştirdiği, romatizmaya, alerjiye iyi geldiği yazılıp çiziliyor. Bunlar, sonuçlarına hiçbir şekilde güvenilmeyecek birtakım sözde araştırmalara dayanan sonuçlar. Üstelik bu bitkinin hangi türünün, hangi kısmının, nasıl kullanılacağı konusunda fikir birliği de yok.

Soğuk algınlığı ve gribin zirve yaptığı şu günlerde ekinezyaya methiyeler düzülmesi, bir pazarlama stratejisinden başka bir şey değil. Ekinezyanın soğuk algınlığına karşı koruyucu olduğunu gösteren kesin bilimsel bir kanıt olmadığı gibi, bu konuda yapılan ciddî araştırmaların hiçbiri ekinezyanın bir tedavi aracı olarak kullanılmasını da tavsiye etmez.

Üstelik bu kadar 'ballandırılan' ekinezya için söylenebilecek en olumlu şey, tedavi edilmeden kendiliğinden geçen bir hastalık olan soğuk algınlığını önlemediği, sadece hastalık süresini ve belirtilerini bir miktar azaltmaya yardımcı olabileceğidir. Oysa tabii olarak yenmeyen bir maddenin tedavi amacıyla tavsiye edilebilmesi için etkinliğinin kesin olarak kanıtlanmış olması gerekir. Ayrıca ciddî bir yan etkisi de olmamalıdır; ama ekinezya alerjik reaksiyonlara ve mide-bağırsak şikâyetlerine yol açabilen ve tüberküloz, AIDS ve çeşitli romatizmal hastalıklarda tehlikeli olabilen bir bitkidir. Gebelerde ve çocuklarda kullanılması da sakıncalıdır.

***

Bitkisel ilaçlar hakkında bilinmesi gerekenler

Bir: Fabrikaya girerek birtakım fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçen, katkı maddeleri eklenen, şurup, tablet, kapsül veya draje haline getirilip şişeye konulan bir 'bitkisel ilacın' o çekindiğimiz ilaçlardan hiçbir farkı kalmıyor.

İki: Bitkisel ilaçların etkinlikleri bilimsel araştırmalara değil, gözlemlere dayanıyor. Bunların hiçbirinin bir hastalığı tedavi ettiğini gösteren kesin bilimsel deliller mevcut değil. Üzerinde senelerce çalışılan, yüzlerce araştırma yapılan ilaçların bile yaygın kullanımda ya beklendikleri kadar etkili olmadıkları ya da ciddî yan etkileri olduğu anlaşılıp piyasadan çekildikleri unutulmamalı.

Üç: Farklı yerlerde yetişen bitkilerin kimyasal muhtevaları ve dolayısıyla da etkileri farklı olabilir. Bitkileri standardize etmek mümkün değildir.

Dört: Bitkisel ilaçların faydası olmasa da zararlı olmadıkları düşüncesi de tamamen yanlıştır. Her bitkide onlarca kimyasal madde vardır ve bunların yakın ve uzun vadede ne gibi olumsuzluklara yol açabilecekleri iyi bilinmemektedir.

Beş: Bitkisel ilaçların hastaların sürekli olarak kullandıkları ilaçlarla etkileşimleri de önemlidir. Bu yüzden esas ilaç etkisiz kalabileceği gibi, kanda birikerek toksik yani zehirleyici etki de gösterebilir.

Altı: Bitkisel ilaca vereceğiniz para ile o bitkiden kilolarca almanız mümkündür.

AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA

Manşetler

DUYURU-5
EBELİK YÖNETMELİĞİ
HASTANE KOORDİNASYON KURULU YÖNETMELİĞİ