‘Anne sütü hep bilindiği gibi tertemiz değil’

Normal doğumda annenin bütün anatomik mikrobiyotası bebeğe geçerken, sezaryen doğumla bu geçiş sağlanamıyor. Acil sezaryenle elektif sezaryen bakteri geçiş miktarı arasında da fark bulunuyor.


Türkiye Bilimler Akademisi(TÜBA) Gıda ve Beslenme Çalışma Grubu tarafından 10 Nisan tarihinde Ankara’da düzenlenen “Tüba Mikrobiyota ve İnsan Sağlığı Sempozyumu”nda konuşan Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ener Çağrı Dinleyici, erken dönemlerde mikrobiyota gelişiminden bahsetti.

“Anne sütü hep bilindiği gibi tertemiz değil”

Annenin beslenme şeklinin, bebeğin bağırsak bakteri zenginliğinde doğrudan rol oynadığı bilgisini veren Dinleyici; stresin, tercih edilen doğum şeklinin ve sütün mikrobiyota çeşitliliğinde etkili olduğunu söyledi. Sadece zengin mikrobiyotalı annelerin çocuklarına daha fazla çeşitte bakteri aktarabileceğini dile getiren Prof. Dr. Dinleyici, anne sütünün de hep bilindiği gibi tertemiz olmadığını, içerisinde bebek bağırsağında çeşitlilik oluşturacak bakteriler bulunduğunu kaydetti.

“Normal doğum ile sezaryen doğum mikrobiyotası farklı”

Ne kadar bakteri çeşidi, o kadar sağlık diyen Prof. Dr. Dinleyici, normal doğumda annenin bütün anatomik mikrobiyotasının bebeğe geçerken, sezaryen doğumla bunun sağlanamadığını söyledi ve ekledi;

“Anneden bebeğe mikrobiyata geçişi, acil sezaryen ile elektif sezaryen arasında mucizevi bir şekilde farklılık gösteriyor. Acil durumlar sebebiyle gerçekleştirilen sezaryen bebeğin barsaklarına daha zengin bir mikrobiyota geçişi sağlıyor. Vajen sıvısı anne mikrobiyotasının bebeğe geçişinde oldukça önemli.”.

“Kırılgan” yaşlılıkta mikrobiyota

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Saka, yaşlanma, Türkiye’de de yaşlı popülasyonun gittikçe arttığını ve ileri yaşın beraberinde getirdiği ateroskleroz, bozulmuş gastrointestinal sistem ve pro-inflamasyonun mikrobiyotadaki değişikliklerle azaltılabileceğini söyledi.

“Mikrobiyota yaşam süresinin belirlenmesinde bir parametre olabilir”

Saka, yaşlanma ve ömür süresiyle ilgili; hücre bölünmesinde sınırlanma ve mitokondrilerde yaşlanmaya bağlı fonksiyon bozukluğu olmak üzere iki temel hipotez bulunduğunu ifade etti ve şöyle devam etti;

“Yaşam süresi parametresinin bir yenisinin de immün ile içiçe olan mikrobiyata olabileceği düşünülüyor. Yaş ilerledikçe bakteri çeşitliliği azalıyor, geriatride popüler iki konu olan stres ve kırılgan yaşlılıkta bazı bakteri türlerindeki artışlar önem kazanıyor.”.

“Bakımevinde kalan bireyler daha az çeşitte bağırsak bakterisine sahip”

Yapılan bir araştırmada kırılgan yaşlanma ile bacteroides artışı arasında anlamlı bir ilişki bulunduğunu aktaran Prof. Dr. Saka, bakımevinde kalan bireylerin topluma göre daha az çeşitte bağırsak bakterisine sahip olduğu bilgisini verdi. Kırsal yerleşimlerden kentsel yerleşimlere gidildikçe de, bakteroides miktarının arttığı söyleyen Saka, mikrobiyata çeşitliliği ile endotoksin düzeyinin düşürülebileceğini, kırılgan yaşlılığın giderilerek fizyolojik yaşlanmanın uzağında kalınabileceğini ifade etti.

Manşetler

DUYURU-4