Funda ÖZKAN / funda.ozkan@aksam.com.tr
Kanser zengin hastalığı. İstediğiniz kadar özel sağlık sigortanız, devlet güvenceniz olsun, hayat-memat mücadelesi verirken, bir yandan da binler, on binler harcıyorsunuz. Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a 'ilaç yok' diyen lenf kanseri genç kız anlatıyor: "15-20 bin lira tutacak, ailecek her şeyi ortaya koyarız ama ilaç yok."
Ekim ayında hastaneye gitmiş genç kız, patoloji sonucu üç hafta önce çıkmış. Sağlık reformunda sözün bittiği yer burası.
Liv Hospital'ın nisan başında başlattığı ve dört ay sürecek olan 10 bin kişiye ücretsiz kanser taraması projesini anlatacaktım, büyük bir keyifle. Beşiktaş Belediyesi'nin çağrı merkezinden randevu alan herkese hizmet verecek önemli bir sosyal sorumluluk projesinden bahsedecektim. Hastalığının teşhisi için beş koca ay beklemek zorunda kalan Dilek'in yüzü gözümün önünde, boğazımda düğümle yazıyorum bu satırları.
Liv Hospital Genel Müdürü Meri İstiroti, "Türkiye'de bin 500 kadar hastane var. Özel hastanelerin yüzde 95'i SGK'lılara tüm dallarda hizmet veriyor" diyor.
Çoğu özel hastanedeki 'katılım payı' nedeniyle insanlar yine kamu, üniversite hastanelerinin kapısından ayrılmıyor, ayrılamıyor.
Liv Hospital Meme Hastalıkları Uzmanı Dr. Cem Yılmaz ile sohbet ediyoruz:
"Allah kimseyi sosyal güvencesiz bırakmasın" diyor.
Gökdelenin tepesinden kartopunu arıyoruz
Dr. Cem Yılmaz ile 'erken teşhis'i konuşurken, şu ilginç yorumu yapıyor: "Bizler gökdelenin tepesinde, yer tamamen karla kaplı ve bir kartopunu arıyoruz. O yüzden dedektör çok önemli."
Bu cümlenin üstüne tek şey söylenebilir:
"Check up'ı ihmal etmeyin. Daha da önemlisi teknolojisine, bakanın gözüne güvendiğiniz hastaneye gidin."
Biyolojik terör mü?
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlunun düğününde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'e, Mersin'deki GDO'lu pirinç ithalatçılarının, 'biyolojik terör' iddiasıyla tutuklanmasının ne kadar büyük, önemli bir adım olduğunu söylüyorum. Başkalarına ibret olsun.
Bakan Mehdi Eker anlam veremediğim bir ifadeyle sadece bakıyor. İktidarları döneminde çeltik-pirinç üretimini nasıl da artırdıklarını anlatıyor.
GDO içinde varmış, bulaşmış haberlerinin hepsini okudum. Pirinç masumiyetini kanıtlayamadı ama satır aralarında bir başka 'terörist' ilan ediliyordu: GDO'lu yemleri tavuk üreticileri satın alıyormuş.
"GDO'lu yemle beslenen farelerin tümör dolu vücutlarının fotoğraflarını görmüşseniz, Türkiye'de fışkıran GDO'lu ürün patlamasına kayıtsız kalamazdınız" diyor, Nihal Kemaloğlu dünkü köşesinde.
'Her canlı bir gün ölümü tadacaktır' yerine bu ülkede 'her canlı bir gün kanseri yaşayacaktır' dersem, çok mu abartmış olurum?