Ağrı kesiciler 'şeker' değil

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Babacan, Türkiye'de ağrı kesici kullanımının bilinçli olmadığını, insanların ağrı kesicileri, kabul günlerinde şeker gibi birbirlerine ikram ettiklerini bildirdi.

FİLİZ KINIK - Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Avni Babacan, Türkiye'de ağrı kesici kullanımının bilinçli olmadığını belirterek, "Halen insanlar, ağrı kesicileri, kabul günlerinde şeker ikram eder gibi birbirlerine ikram etmekteler. Bunların bir şeker olmadığını anlatmak lazım" dedi.

Babacan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilaçların özellikle analjeziklerin (ağrı kesiciler) yanlış ve gereğinden fazla kullanılmaları halinde vücuda ciddi zararlar verebileceğini belirtti.

Ağrının önemsenmesi gereken bir şikayet olarak ele alınması gerektiğini vurgulayan Babacan, "bu ilaç ağrıyı hemen keser" denilerek önerilen her ilacın da kesinlikle kabul edilmemesi gerektiğini kaydetti.

"Ağrı kesicilerin şeker olmadığını insanlara anlatmak lazım"

Ağrının vücutta koruyucu bir mekanizma olduğunu ve hemen ilaçlara teslim olunmaması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hala Türkiye'de insanlar ağrı kesicileri kabul günlerinde, şeker ikram eder gibi birbirlerine ikram etmekteler. Bu ilaçlar, gelişigüzel kullanılmakta. Ağrı kesicilerin bir şeker olmadığını anlatmak lazım. Ağrınız olduğunda yok etmek için hemen ağrı kesicilere başvurmayın çünkü masum ilaçlar değiller. İlaçların uygun dozda kullanıldıklarında faydalı olduğunu bilmemiz lazım. Mutlaka doktor kontrolünde düzgün ve düzenli aralıklarla verilirse faydalı olur."

Avni Babacan, nedene yönelik bir tedavi yapılmadığı sürece alınan ilaçlar ve çekilen ağrıların sorunu artırdığını kaydederek, "Sürekli ilaç kullanımına bağlı gelişen farklı bir baş ağrısı formu tedaviye daha dirençli olarak karşımıza çıkarken, uzun süre ağrı çekmenin oluşturduğu psikolojik çöküntü de bunun üzerine eklenmektedir" dedi.

Babacan, ağrı olduğunda hemen analjezik kullanak yerine bunu kontrol altına almak için öncelikle pozitif düşünme, gevşeme, sıcak-soğuk uygulamalar, açık havada yürüme ya da duş alma gibi yöntemlerin uygulanması gerektiğini vurguladı.

Uzun süreli ağrı kesici kullanımının öncelikle böbrek ve mideye ciddi zararlar verdiğini aktaran Babacan, bazen basit aneljeziklerin bile insanların iyi su içmedikleri, iyi beslenmedikleri bir zamanda ciddi problemlere yol açabileceğini kaydetti.

"Ağrı hafızası" oluşmadan ağrı önlenmeli

Babacan, zamanında tedavi edilmediğinde beyine sürekli giden ağrı sinyallerinin yer işgal ederek "ağrı hafızası" oluşturacağını belirterek, "O nedenle her türlü akut ağrıyı tedavi etmek durumundayız. Tedavi edilmezse, durmadan beyine gelen sinyaller, ağrı hafızası oluşturacak, yani ağrı kronikleşecek" diye konuştu.

Gazi Üniversitesinde, 2012'de yaptıkları bir araştırmada insanların ağrı çekerek yaşadıklarını tespit ettiklerini belirten Babacan, şunları kaydetti:

"Çalışmaya katılanların istirahatte bile ağrı skorlarının yüksek olduğu, hastane şartlarında yataklarında bile ağrı çektikleri ortaya kondu. Dolayısıyla ağrı genel anlamda organizmanın bio-psiko-sosyal denge ve uyumunun bozulduğunun bir göstergesidir."

"Kronik ağrı moral bozuyor"

Prof. Dr. Babacan, toplumda en çok bel ağrısı yaşandığını, bunu sırasıyla bacak, sırt ve baş ağrılarının takip ettiğini belirterek, şunları söyledi:

"Kronik ağrı bir hastalıktır, hiçbir zaman bir semptom değil bir sendromdur, yani bir hastalıklar grubudur. Ağrı vücutta bir alarm işareti, bir şeylerin yolunda gitmediğinin göstergesidir. Ama bu alarm görevini vücutta yapmayıp da vücuda zarar verir hale geldiği zaman, geçmeyen baş, bel ve boyun ve kanser ağrıları gibi, ciddi bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Hem ekonomik problemler yaratıyor, iş gücü kaybından tutun da maddi zararlara kadar, hem de insanların psikolojisini, moralini bozuyor."

Manşetler

DUYURU-4