A'dan Z'ye kanser!

Her yıl dünyada 12,5 milyon insan kansere yakalanıyor... 7,5 milyon insan kanserden ölüyor... Türkiye için ise bu rakam her yıl 150 bin civarında... Böyle devam ederse daha fazla insan kaybedeceğiz...

Evet... Rakamlar çok ciddi... Ve pek çok eve bu yüzden ateş düşüyor... Başa gelmeden bilinmiyor... Ateş düştüğü yeri yakıyor maalesef... Yine de yılmamak gerek... Çünkü "Savaşa girilmeden savaş kazanılmıyor"...

Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Başkanı - Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı, Prof. Dr. Tezer Kutluk ve Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın yıllardır biriktirdikleri deneyimlerle, yaptıkları bilimsel araştırmalarla, bilinçlendirme çalışmalarıyla Türkiye'nin ve dünyanın en bilindik onkoloji uzmanlarından... Onların dediği şey "Yaşam tarzına göre davranıp kanserden korunulması gerektiği...

19. Ulusal Kanser Kongresi'nde konuştuğumuz Prof. Dr. Kutluk, "Horonla kanseri tedavi ediyoruz" diyor ve ekliyor: "İşin şakası tabii. Fiziksel aktivite kanserden korunmak için şart. O yüzden Konyalı Konya havası, Trabzonlu horon oynasın, yeter ki fiziksel aktivite olsun"

İşte iki önemli Onkoloji Uzmanı ile kanser hakkında HABERTURK.COM okurları için yaptığımız söyleşi...

Bu yılın kanser rakamları nedir ve önümüzdeki yıl için tahminler neler?
Tezer Kutluk: Bu rakamlar bütün dünya için oldukça yüksek seviyelerde seyrediyor. Her yıl dünyada 12,5 milyon insan kansere yakalanıyor. 7,5 milyon insan kanserden ölüyor. Türkiye için ise bu rakam her yıl 150 bin civarında. 40-50 bin kişiyi kanserden kaybettiğimizi öngörüyoruz. Bu rakamlar sadece nüfus artışının etkisinden bile olsa 2030'da kanser her yıl 17-18 milyon kişinin yakalandığı bir hastalık olacak. Bu çok ciddi bir rakam. Kanser topluma ciddi bir yük getiriyor. Bu yük, bireye eziyet, aileye eziyet, topluma işgücü kaybı, ekonomik kayıp halinde. Tabii ki yapacak çok şey var ama sadece negatifi söylediğimiz zaman yakın zamanda yaptığımız toplantıda hasta yakınları "Televizyonlarda kanserden bahsetmeyin, üzülüyoruz" gibi şeyler söylüyorlar. Bahsetmezsek bu hastalığı nasıl yeneceğiz?

DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİĞİ ŞART

Vatandaşlara sorduğumuzda genelde sadece birkaç kanser türünü biliyor. Beyin, lenf, bağırsak kanseri diyorlar. Mesane kanseri bilinmiyor. Acaba bilgilendirme çalışmaları yeterli gelmiyor mu?

Tezer Kutluk: Kanser konusunda bilgilendirme için daha çok çalışılır oldu. Ama yapılan bilgilendirmenin düzeyi, halkın farkındalığı yeterli değil. Kanser insanın başına gelmeden önce çok uzak bir olaydır. Hastalık gelmeyecek gibi zannedilir ama bir gün kalktığınız zaman öyle bir hastalıkla karşı karşıya gelebilirsiniz. Siz bilgilendirme çalışması yapsanız bile sizin çalışmayı yapmanız yetmiyor. Bilgilendirme çalışmalarının insanlarda da bilgi değişikliğine yol açması lazım. Sonra bilgi değişikliğinin davranış değişikliğine dönüşmesi lazım. Hala kanser konusu daha çok konuşulur oldu.




Şuayib Yalçın: Kanserden korunmak için özellikle çocukluk çağından itibaren korunma gerekiyor. Bilinçlendirme sadece insanın erişkin çağında olmamalı. Özellikle çocuklardan başlamalıyız. Belki eğitim müfredatları içinde yer alması önemli. Çocuklara davranış kazandırmak gerek. Sağlıklıyı ve doğruyu öğretirsek iş kolaylaşır. İlköğretimden önce başlayarak eğitim yapılmalı.

Tezer Kutluk: Annesi- babası sigara içen çocuklar ileride daha çok sigara içiyor. Erişkin yaşamdaki şişmanlığın bir kısmı genetik temelli ama genetik olmayan tarafı çocuklukta kazanılıyor. Çocuk doktorları, erişkin doktorları işbirliği yapmalı.

HERKESE İŞ DÜŞÜYOR

Yani ailelere, öğretmenlere, hekimlere, STK'lara, medyaya da iş düşüyor.

Şuayib Yalçın: Ama devlete de iş düşüyor. Her şeyi planlayan bir otorite var. Onlar kimlerse, muhtarlıklar, valilik olabilir, bakanlık olabilir... Herkesin görevi. Çevreyi güvenli, sağlıklı hale getirenler de bunun içinde. Buradaki olay herkesin sorumluluğunda.

Sigara yasağıyla da bilinç oluştu gibi. Şimdilik yasak iyi gidiyor gördüğüm kadarıyla...
Tezer Kutluk: Halkın yüzde 95'i tütünle kanser ilişkisini biliyor. Bilgi değişikliği oluşmuş ama davranış değişikliği oluşmamış. Ama Türkiye tütün konusunda ciddi yol aldı. Yapılan bir değerlendirmeye göre, Avrupa'da bir toplantıya katılmıştım orada açıklandı, altı kritere göre Avrupa ülkelerindeki tütünle mücadeledeki sıralamasını yapıyorlar. Geçen sene listede olmayan Türkiye dördüncü sıradan listeye girdi. TBMM kararlılık sergiledi. Halk kabullendi. Mahkemelere taşındı. Türkiye'nin güzel bir tütün yasağı oldu. Bunu korumamız lazım. Halkımız öyle bir sigara içiyormuş ki.




Yasakla birlikte sigara kullanımı azaldı mı?
Tezer Kutluk: Azaldı. Sürekli araştırılıyor. Tütün konusu çok zor. Saptırma haberler çok çıkar. Tütünle ilgili hastalıklar hemen çıkmıyor. Kalp hastalığı, kanser yavaş çıkıyor. Tütünü Türkiye'den sileceğiz. Eskiden tütün içenlerin vücutlarındaki etkileri devam ettiği için "Tütünden kanser olmadı" diyebilmek için en az 10 sene geçmesi gerekiyor. Tütünü bugün yasakladığınızda hiç tütün kullanmamış düzeyine gelmesi için bir toplumun 10-30 sene arasında zaman geçmesi gerekiyor.

EN BÜYÜK RİSKLER

Aslında korkuyoruz kanserden ama korunmuyoruz

Şuayib Yalçın: Kanserden öncelikli hiç olmamaya çalışmak gerek. Buna birincil korunma diyoruz. Ne yaparsak yapalım yine de yakalanabiliriz. Sigara, alkol, enfeksiyonlardan kaçınmak, egzersiz yapmak, şişmanlıktan kaçınmak gibi yöntemler gerek. Tüm sağlığa hizmet edebilecek hizmetler bunlar. Kişiler bunları uyguladığı halde kanser olunca inanç kalmıyor ama burada bir yanlış anlaşılma var. Kansere karşı topyekün bir strateji geliştirmeli.

Peki kanserde risk grupları neler?
Şuayib Yalçın: Yaşlanma... Yaşlanmayla vücudumuzda değişiklikler oluyor. 50'deb sonra kanser olanlar oluyor. Nüfus arttıkça, yaşlandıkça kanser oranı artacak. Yaşlanma şeklimize müdahale edebiliriz. Sigara en önemli faktör. Sigara olmasa üçte bir daha az kanser göreceğiz. Şişmanlık var... Enfeksiyonlar var... Ailede kanser olgusunun olması... Çevresek faktörler var, çevre kirliliği kansere sebep olabiliyor. Beslenme çok önemli. Günümüzde en fazla yanlış yapılan konulardan birisi de sihirli diyetlerle kanserden korunulabileceğinin zannedilmesi. Sihirli bir diyet yok. Bir kez basküle çıkacağız. Kilomuza bakacağız, boyumuzu ölçeceğiz. Vücut Kitle İndeksi'ni hesaplayacağız. Eğer bize aşırı şişman ya da şişman deniyorsa, bu grupta kanser oranı yüzde 30 artıyor. Bu hormonal dengeyle alakalı bir risk faktörü oluyor.

FELAKET BAŞA GELMEDİĞİNDE ÇOK UZAK GİBİ GELİR AMA...

Sağlık Bakanı Recep Akdağ da geçtiğimiz haftalarda obeziteye değinmişti, hatta tartışma yaratmıştı... Sağlık Bakanlığı'nın bu konuda yaptığı çalışmaları nasıl buluyorsunuz?

Tezer Kutluk: Tütün konusunda Bakanlık olsun, Sağlık Bakanlğı olsun Başbakan olsun doğru politikaları uyguladılar. Obezitenin Bakanlık tarafından telafuz ediliyor olması önemli. Bunun dışında eylemler yapılmalı. Türkiye'de yeniden keşfetmeye gerek yok. Tüm dünyanın uyguladığı stratejileri uygulamak gerekiyor. Güzel bir şey var. Eylül 2011'de BM'nin zirvesi var. Dünya Sağlık Teşkilatı daha önce tütünde, AIDS'te yaptığı toplantıların benzerini "Bulaşıcı Olmayan Hastalıklara Karşı Savaş" adıyla tüm ölümlerin yüzde 60'ına yol açan kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve solunum hastalıklarına karşı bir zirve yapılacak. Tüm devlet başkanları davet edilecek. Burada iş karışık. Tek başına bir hastalıktan bahsetmiyorsunuz ama bu dört hastalığın altında yatan temel nedenler tütün kullanımı, obezite, hareketsizlik. O nedenle aynı stratejik plan olmalı. Bunun eylemleri ne olmalı, ne kadar kaynak ayrılmalı gibi konularda bu toplantı önemli. Türkiye'de yapılan iyi şeyler var ama Türkiye'nin eksik olduğu taraflar var. Bu zirveye Başbakanımız ya da Sağlık Bakanı giderse güzel olabilir. Felaket başa gelmediğinde çok uzakmış gibi gelir...

Hocam ateş düştüğü yeri yakıyor...
Tezer Kutluk: Evet. Korkmadan davranış değişmiyor. Bizde güzel bir söz var "Atın ölümü arpadan olsun" diye herkes öyle söylüyor ama tehlike kapıdan göründüğü zaman davranışların nasıl hemen değiştiğini görüyoruz. İş işten geçmeden devlet, birey, STK tedbirleri almalı.

YAPILACAK ÇOK ŞEY VAR

Türkiye'de kanser konusundaki en temel eksiklik ne?

Tezer Kutluk: İnsan gücü alanında, mevcut insan gücünü harcamayalım; çok iyi eğitimli bir insan gücü var. Türkiye'deki onkologların eğitim düzeyi iyi. Türkiye'de tıpta eğitim iyi biçimde inşallah bozulmaz. Sayı olarak az. Onkolog sayısı az. Diğer personele bakınca onkoloji alanında eğitimli personel az. Adım atılmaya çalışılıyor ama bu eksiklik kısa zamanda giderilecek gibi görünmüyor. Üniversiteler bunun eğitimi için iyi bir platform. Üniversite tam kapsamlı onkoloji merkeziyse eğitimler iyi oluyor. Hizmete erişim konusunda da, sevk, aile hekimliği gibi kavramlar kolaylık var ama onkoloji zor bir dal. Bu dalda sadece hastaneye ulaşan hasta sayısı üzerinden hesap yaparsak yanlış olur. Yatış için kolaylık sağlandı mı, tedavideki ilaçlar bulunurken güçlüklerle karşılaşıldı mı, karşılaşıldıysa tedavi ne kadar etkilendi gibi arka arkaya söyleyeceğimiz faktör var. Tüm bunları hizmete erişim gibi bir başlık altında topluyoruz. İnsanlar hizmete erişemiyor mu? Tabii ki birçok yerde hastane var. Erişiyor ama sadece niteliksel değil kalitesiyle, yatıştaki bekleme süresiyle, hekim- hasta ilişkisiyle hizmete erişimi kastediyoruz. Yapılacak çok şey var.

Ar-Ge konusunda nasılız?
Tezer Kutluk: Kanser araştırmaları konusunda çok iyi olduğumuz söylenemez. Türkiye genel olarak araştırma konusunda sıkıntılı. Fakir bir ülke değiliz ama çok zengin bir ülke de değiliz. Ama önemli olan imkânları ölçüsünde araştırmaya kaynak ayrılıyor mu? "Araştırmaya ihtiyacımız var mı? Gelişmiş ülkeler yapsın bizde alalım" şeklinde düşünülmemeli. Dünyayı yönetenler araştırma yapan ülkeler. Araştırma bir ülkede yapılınca o ülkenin insanları bu araştırmadan istifade ediyorlar. Araştırma ortamı yaratıldığında, mükemmellik, hizmet kalitesi anlamında titizlikle olmalı. Hele kanser araştırmalarında onkolog arkadaşlarımız sonuna kadar titizlik halindeler. Araştırma onkoloji alanında kaliteyi artırır, yaşam şansını artırır, Türkiye'yi uluslararası alanda daha güçlü hale getirir, araştırma ürünleri para getirir, memlekete ekonomik katkı sağlar. Ama Türkiye kanser araştırmalarına kaynak aktarmıyor. Araştırma konusunda 3 tane kaynak var. Bir tanesi TÜBİTAK. Bütçesi arttı ama sadece tıp alanıyla uğraşmıyor ki. "Kanser araştırmaları TÜBİTAK tarafından yeterince destekleniyor mu?" diye soracak olursanız "Hayır" derim. "TÜBİTAK araştırma yapıyor mu?" derseniz "Evet" derim ama kanser araştırmalarında destek yok. Üniversitelerin araştırma fonları var. Bunlar da bütün hastalık dallarına karşı sorumlu. Araştırmada sınırlı olan paydan pay kapmaya çalışıyorsunuz. Bu kez "Ne gerek var araştırmaya?" deniyor. "Araştırma araştırma gerisini karıştırma" diye bir laf var ya, gerisini karıştırmazsak ileriye gidiş olmuyor.

KANSER = ÖLÜM MÜ DEMEK?

Kanserle savaşın devlete maliyeti de çok yüksek ama...

Tezer Kutluk: Sağlıkta pahalı bir hastalık. Kanser ekonomik bir hastalık. Tanısı, teşhisi ve tedavisiyle her yönüyle pahalı. Kaynakları doğru kullanmak lazım. Her ülkenin verisi hastalığın biyolojisi farklı olabiliyor. Biz de "Ne gerek var?" diyoruz ama olmuyor. Kendi ülkenize ilişkin soruları yakalamak, ona yönelik araştırmaları yürütmekle yükümlüsünüz. Ciddi sayıda insan araştırmacı kimliğini kazanmak istiyor. Kaynak ayırmazsanız çaba olmaz, çaba olmazsa araştırmacı olmaz.

Kanser= ölüm mü demek?
Şuayib Yalçın: Bir ülkenin ülke olması için bilim yapıyor olması lazım, sanat yapması lazım. Kanserle ilgili araştırmalar konusunda faaliyetlerimiz var. Biz tüm kanser çalışanlarını biraraya getirdik ve Türk Onkoloji Grubu'nu oluşturduk. Burada tüm tümörlerle ilgili çalışma grupları oluşturduk. Ulusal Kanser Kongresi'nde de en çok tartışılan konular buradan çıktı. Sadece medikal onkologlar değil, cerrahi açıdan da ilgili olanlarla biraraya gelerek ortak çalışmalar yapıyoruz. Bu önemli. Bilim bir dergide yayınlanmak için değil, en büyük ekonomi kaynağıdır aynı zamanda. Turizim yapıyoruz önemli ama bilim ihraç eden ülkeler dünyaya yön veriyorlar. Kanserin tedavisi de bilimle oluyor. Ekonomiyi zenginleştireceksek bilim yapmalıyız. Biz kanserin bilimadamlarıyız. Bu arada kanser = ölüm değildir. Tanı konduktan sonra tedavi edilebilir.

KANSERİN SONU GELİYOR MU?

Kanserin biteceğine dair çalışmalar olduğunu biliyoruz. Gerçekten kanser tarihe gömülür mü?

Şuayib Yalçın: En büyük buluş çalışmaların hayatımızı ne kadar değiştireceği. Bu tür çalışmalar değişik aşamalarda. Özellikle temel bir şeyin görüşü denenmeden çareymiş gibi sunulması bir sorun. Bunun yapılmasında mahsur yok gibi görüyor ama hayal kırıklığı yaratıyor. Toplum bilimadamına sahip çıkmalı. Toplumsal bir sorun olduğu için toplumsal hareket olması lazım. Kanserle ilgili olarak ilerliyoruz ama tamamen çözüm bulmak için de iyi ilerlemeler var.

Tezer Kutluk: Türkiye'de ilk 'Kanseri tarihe gömeceğiz' sözü Kanserle Savaş Dairesi tarafından, benim tarafımdan söylendi. Medyada bazı haberler çıkıyor. "Şu düğmeye basıyorsunuz kanser bitiyor"... Bu gibi şeylerden bahsetmiyoruz biz. Bazı yalanlar olabiliyor. Bilim, gösteriyor ki 91-92 yılından itibaren kanserle savaşı doğru yapan ülkelerde kanser ölümleri aşağı doğru dönmüş durumda. Bizim söylediğimiz nokta o. Mucizelerden, şehir efsanelerinden bahsetmiyoruz. "Ey ahali. Tüm kanserlerin yüzde 30'undan korunmak mümkün. Korunamadığımız kanserlerden erken tanıyla korunabiliriz. Son yıllarda başarılıyız. Bu yöntemler, hemen harekete geçersek 20 sene içinde kanser aşağı doğru gider. Sansasyonel kaygılar oluyor. "Renklerle kanseri tedavi ediyorum" diyorlar, böyle bir şey yok. Temel stratejilerle kanseri tedavi edeceğiz. Buna yılmadan devam edeceğiz. Biz de bu işin içindeyiz.

Şuayib Yalçın: Türkiye'nin ortalama yaşı 28-29. Bu yaşlarda kanser oranı düşüktür. İspanya'da yaş ortalaması 43-44. Türkiye'deki ölümlerin yüzde 11'ini kanser oluşturuyor ama o ülkelere gittiğiniz zaman ölüm oranı yüzde 36. Sadece nüfus tipiyle ilgili. Bizim elimizde davranış değişiklikleri olmalı. Bizim ülkemizde kanserden ölümü engelleyebiliriz. Tüm bilim dünyasının bilgileri bu. Kanser kontrol politikalarına sahip olmalıyız. Hem bilimadamı olarak hem de sosyal sorumluluk hissederek çalışıyoruz. İşbirliği lazım.

NASIL BESLENMEK GEREK?

Bir de ilginç haberler çıkıyor... "Domates tüketin, brokoli tüketin kanseri önleyin" gibi... Bu tarz şeylerin ne kadarı doğru ya da doğru olan şey ne?

Tezer Kutluk: Sağlıklı beslenme, sağlıklı yaşam tarzı başka bir şey. Domates, biber, patlıcan ile kanser tedavi etmek başka bir şey. Sağlıklı beslenme diye bir şeyden bahsediyoruz. Sağlıklı bedensel aktiviteden bahsediyoruz. Kalori alımını kontrol etmelisiniz. Akıllı kalori alın. Tuza, şekere de ihtiyacınız var ama fazlasını alma diyoruz. Günlük 5 gram tuz al ama günlük 20 gram tuz alma diyoruz. Un tüketimini, şeker tüketimini kontrol edin. Haftada 500 gramdan fazla et yerseniz, olmaz diyoruz. Mangal yakarsanız, etin yanması oradaki bazı moleküllerin değişmesine yolaçtığı için kansere neden olur diyoruz. Bunları yaparken sebzeyi, meyveyi, tahılı bol tüketin, sıvı yağları tercih edin diyoruz. Bunları söylerken vatandaşa net mesaj vermek gerek. Kalori alırken sınırla derken vatandaş anlamaz. Brokoli, sarımsak ye derken iş başka tarafa gidiyor. Genelde ben şöyle söylüyorum: "Sağlıklı yaşamdan kendi tarzına uygun bir şey çıkar. Her şeyin aşırısından kaçın" Bir de bakıyorsunuz küçük çocuğun ağzına brokoli tıkmaya çalışan anne görüyoruz. Biri çıkıyor diyor ki, "Süt kanser yapar". Ortalık karışıyor. Kanser hastaları ağlamaya başlıyor, süt kanser mi yapıyor diye. Tarımda bitkilerin zararlılarının, öldürülmesi için kullanılan ilaçlar çok bulaşırsa zararlı.

Şuayib Yalçın: Faydalı besinden fazla yediğimizde de zarar veriyoruz kendimize. Nasıl sakladığımız, nasıl pişirdiğimiz önemli. Ben devamlı sarımsak yiyeyim, et yemeyeyim. O zaman etteki zengin vitaminlerden faydalanamayız. Biz zengin beslenmeden söz ediyoruz. Burada kriterlerden birisi kilonuz iyi mi, tek yönlü beslenmiyor musunuz; bu soruların yanıtı bize kabaca fikir veriyor zaten.

ARAŞTIRMALARDA KOBAY OLMA DÜŞÜNCESİ

Gerek kanser araştırmaları olsun gerek farklı hastalıkların araştırmasında olsun insanlarda "Kobay olarak mı kullanılıyorum?" gibi düşünceler oluşuyor. Neler söyleyebilirsiniz bunlar için?
Şuayib Yalçın: Test edilmiş evrensel kriterler var. Etik kurullar var. Eğer bir sorun varsa, o sorunun giderilmesini istiyorsak o sorunun yanıtını bulmak için bilimsel araştırma yapmak gerekiyor. Bizim burada bir araştırma yapılıyorsa ABD'de 10 bin araştırma yapılıyor. O kadar fazla hasta bu çalışmalara giriyor. Çalışmalara girdiğinizde ne yapılacağı bellidir. Sizin dediğiniz medyaya gelen yaanlış anlaşılmalar. Bunu bu şekilde sunmak, kötü bir kelime kullanmak istemem ama insanlara kötü sunuluyor. Yöntemler bellidir. Türkiye de bu konuyla ilgili önderlik yapmak ister. Bu tür şeylere öğrenciler, normal insanlar da katılabilir. Bir aspirin almışsınız, insanda da aspirinde ne olacağı bilinmez. Bunu alıyor, verdikten sonra kan düzeylerine bakıyor. Bunlar insanlara denenecek aşamaya geldikten sonra yapılıyor. Hayvan deneyleri yapılıyor sonrasında insanlara bakılıyor. Bilimsel olarak yapılması gerekiyor. Sonuçta aspirin, penisilin... Bizi ölümlerden kurtaran her şey bir buluştur. Bunlar olmasa yaşam ömrümüz uzamazdı. Üstelik bu tür durumlarda yan etki olduğunda anında bakanlığa bildirilir. Bunlar çok sıkı takip edilir. Bilimsel çalışmanın nasıl yapılacağına dair her şey sıkı kontrol altındadır. Bilimsel araştırmaları desteklemek insanlık vazifesidir.

Tezer Kutluk: Uluslararası sözleşmeler, bildirgelerde hukuk vardır. İnsanlar üzerindeki araştırmalar bunlara göre yapılır. Etik, hukuk olmazsa yapılamaz. Biz son derecede müsterihiz. İnsanlar güvensinler.

HORONLA TEDAVİ...

Tezer Hocam, sizin bir de "Horon Tedaviniz" varmış. Bahsedebilir misiniz?

Tezer Kutluk: Kansere çare buldum. Kanseri horonla tedavi ediyorum. İşin şakası tabii ki. Ama bunu böyle söylemezseniz işe yaramayabiliyor o yüzden şaka haline dönüştürdük. İnsanlar teknolojinin sunduğu imkânlarla daha çok oturur, daha çok yer ama daha az hareket eden insanlar oldu. Zengin başla türlü, fakir başka türlü şişmanlıyor. Zengin bulduğu için kalori alıyor, fakir de kalitesiz yediği için şişmanlıyor. Dünya şişmanlıyor. Meme, prostat, kalın bağırsak kanserinin şişmanlıkla alakası var. İlkokulda beden eğitimi derslerine başladık, lisede halatla tırmandık. Ama okul bitiyor fiziksel aktivite bitiyor. Evden çıkıyorsunuz arabaya biniyorsunuz, işe gidiyorsunuz arabadan ayağınızı çekiyorsunuz masa başına geçiyorsunuz. Türkiye gibi ülkelerde yaşamın getirdiği yük de fazla. Spora zaman kalmıyor. Bir insanın spor yapabilmesi için yaşam tarzına uygun bir şeyleri seçmesi lazım. Konyalısınız Konya havası oynarsınız, Trabzonlusunuzdur horon tepersiniz. Ama horonu düğünden düğüne değil, devamlı belirli bir hareket etmelisiniz. İsterseniz Şuayib Bey'le horon oynarız. Aktivite gerek.

Genelde de üşeniyoruz. "İşten geldim, ben duş alayım bir yatayım" diyoruz...
Tezer Kutluk: Yaşam tarzınız olmalı. Kışın yağmur yağdı spor yapamıyorsanız evdeki camı içten silin. Erkekseniz eşinize yardım edin, hanımsanız televizyonda müzik varsa oynayın, dans edin. Sokak başına kadar yürüyün. Yetişkinlere her gün 30 dakika, hiç yapamazsanız en az üç gün yarım saat- bir saat arasında egzersiz yapın. Bir insana 50 yaşından sonra "Spor yap" dediğinizde olmuyor. Çocukluktan itibaren hareket ettirmeyi öğretmek gerek. Horon tepin kardeşim.

Servis kullanıyoruz. Ondan inip eve yürümek de olur...
Tezer Kutluk: Kesinlikle olur. Televizyon dizilerinin uzun sürmesi beni rahatsız ediyor. Televizyon izlerken bir şeyler yeniyor, kalorili şeyler yeniyor. Televizyon kişilerde şişmanlık yapıyor. İzlemeyin demiyoruz, 6 saat boyunca izleniyorsa anormaldir. Çocuklar ve gençlerde tehlike var. Bilgisayar başına oturuyor, cips yiyorlar. Şişmanlayan bir toplum oluyor.

Kanser hastalarına mesajınız var mı?
Şuayib Yalçın: Bilimin işaret ettiği yoldan gitmeliler. Her zaman umutlu olmalarını, inançlarını yitirmemeleri gerektiğini, hastalıkları hakkında bilgi edinmeleri gerektiğini tavsiye ediyoruz. Düşmanınızı iyi tanımalısınız. Çok yönlü bilirseniz daha kolay tedbir alabilirsiniz. Türkiye'deki kültürel farklılıklardan dolayı hastalar bunu tam yerine getirmiyorlar. Bilinçli, hekimleriyle iyi ilişki içinde olmaları gerek. Her duydukları, internetteki kanserle ilgili yazılanlara kanmamalılar. Bazen bu tür şeyler, alternatif olarak çıkıyorlar. Hiçbiri ispat edilmedi. Bu çalışmalar test edilmeden, böbrekleri mi bozuyor, belli olmayan şeylere inanılmasın. Doğal diyorlar, bilim dışı şeyler yapmasınlar. Çaresizlikten başka yollara başvurabilirler ama hastalarımız zarar görsün istemiyoruz.

Tezer Kutluk: Kanser erken tanınabilen, tedavi edilebilen bir hastalıktır. Zor bir durum ama kanser olan kişinin saklanmak yerine yaşama daha sıkı sarılması gerekir. Tedavilerde çok büyük başarılar kazanılmıştır. Ama başarılı olmak için savaşa girmek lazım. Savaşa girmeden savaş kazanılmaz.

O yüzden korkmamak gerekiyor. Üzerine gitmeliyiz...
Tezer Kutluk: Aynen öyle

Teşekkür ederiz...
Biz teşekkür ederiz...


TELEVİZYON DİZİLERİ KANSERE DAVET EDİYOR
19. Ulusal Kanser Kongresi Başkanı Prof. Dr. Faruk Zorlu, bu yıl kongreye toplam bin 320 kişinin katıldığını ifade ederek kanserin tedavi edilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin artabilmesinin ön koşulunun koordineli ekip çalışması olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Faruk Zorlu ayrıca "Sigaranın kontrol altına alınmasının hepimiz arkasında durmak zorundayız" diyerek kanserle mücadelede günlük yaşamın düzenlemesinin büyük önem arz ettiğini belirtti. Dr. Zorlu, "Televizyon dizileri dolaylı olarak kansere davetiye çıkarıyor. Ekran başında hareketsiz uzun süre geçirmek kanseri tetikliyor. Diziler ekrana bağlıyor. Buna abur cubur eklenince tehlike büyüyor" dedi.

HASTAYA ÖZEL TEDAVİ: FARMAKOGENETİK
Kongre Eşbaşkanı ve Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, sistemik tedavide özellikle son yıllarda önemli gelişmeler olduğunu paylaştı. Sistemik tedavide "hedefe yönelik tedavi"lerin özellikle öne çıktığını ve yüksek başarı elde edildiğini ifade eden Demirkazık, "Artık gelecekte kanser tedavisinde her hastaya özel tedavi uygulanacak. Buna 'farmakogenetik' deniliyor" dedi. Demirkazık, farmakogenetiğin onkolojide kullanıma girdiğini dile getirdi. Tüm branşlarda hastanın genetik özelliklerine uygun bireysel tedavi programlarının zamanla tüm branşlarda kullanılacağını belirten Demirkazık, bu sayede daha az yan etki, daha yüksek etki elde edilebileceğini, yaşam süresinin ve kalitesinin artacağını vurguladı.

ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNDE KEMOTERAPİ DAHA İYİ YANIT VERİYOR!
Pediatrik Onkoloji B.D öğretim üyesi Prof. Dr. Rejin Kebudi çocukluk çağı kanserlerinde gelişmeleri değerlendirdi.

Dr. Kebudi, çocukların 1960'larda yüzde 20'sinin iyileştiğini günümüzde ise artık yüzde 70'lere kadar iyileşme oranının ulaştığını belirtti. "900 erişkinden biri çocukluk çağı kanserinin sağ kalanı. Şu anda yüzde 65 oranında 7 yıllık sağ kalım var. Biz de yüzde 80'e ulaşabiliriz. Erişkinde olduğu gibi tarama testi yok. Burada erken tanı önemli. Tabii bu noktada ailelere büyük görev düşüyor. Aileler ne yazık ki hekime geç başvuruyor. Ailelerin erken belirti ve bulguları fark etmesi lazım. Erken tanıda başarı yüzde 80 ama ne yazık ki hastaların üçte ikisi ileri evrede geliyor" dedi. Çocukluk çağı kanserinde kemoterapinin daha iyi yanıt verdiğini ifade eden Kebudi, bu hastalarının tedavisinde karşılaşılan en önemli sorunlardan birinin yatak sayısının yetersiz olmasından kaynaklandığını vurguladı.

HASTALARIN YARISI RADYOTERAPİDEN YARARLANAMIYOR
Kongre Genel Sekreteri Prof. Dr.Ufuk Abacıoğlu da Türkiye'de her yıl kansere yakalanan 150 bin hastanın yarıya yakınının radyoterapiden yararlanamadığı belirtti. Tıbbi Onkoloji Derneği'nin 2009 yılında yaptığı çalışmaya göre 90 radyoterapi merkezlerine başvuran hasta sayısının 62 bin olduğunu paylaşan Prof. Dr. Abacıoğlu, "Oysa tüm hastaların yüzde 60'ının radyoterapi göreceğini varsayarız. Bizim tespitlerimize göre ilk kez radyoterapi alan 90 bin hastanın olması gerekiyordu. Ayrıca kanser tekrarladığı içinde ikinci kez de radyoterapi gören 20 bin kişinin daha olması ön görülüyordu. Yani beklenen hasta sayısının 110 bin olması gerekirken bu sayı 62 binle sınırlı kalıyor. Aynı durumun ilaç tedavisi için de olduğu tahmin ediliyor" diye konuştu.

Manşetler

DUYURU-5