"12 maddede nasıl iyi hekim olunur?"

Doktor oğlu doktor babasının ardından yazdı: 12 maddede iyi hekim nasıl olunur?


Babam Osman Mamıkoğlu 2 ay önce ilerlemiş prostat kanserinin yol açtığı güçsüzlük ve organ yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrıldı. 1928 yılının Eylül ayında orta Anadolu’lu bir aileye 10nuncu ve son çocuk olarak Kırşehir'de doğdu. Parasız yatılı imtihanlarını kazanınca Kayseri Lisesine kabul edildi. Liseden mezun olduktan sonra önce İstanbul’a gitti üniversite okumak için ancak kalacak yer ve maddi sıkıntı nedeniyle Ankara’ya geldi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kabul edildi. İlk yıllarda Ankara’da terzilik yapan ağabeyi Ahmet’in yanında kalarak fakülteye devam etti. Bizlere dolmuş parası olmadığı için 7 km okula yürüdüğünü anlatırdı. 1953 yıllında Ankara Tıp Fakültesinden mezuniyetinin ardından Ankara’da Kulak Burun Boğaz ihtisasını bitirdi. Ardından Erzurum'da çalıştı, oradan Berlin’e gitti ve Berlin Üniversitesinde 3 yıl boyunca KBB ihtisasını tekrarladı. 1964 yılında Türkiye’ye dönüşünde Ankara Numune Hastanesi’nde görevlendirildi.


1972 ile 1979 yılları arasında Numune Hastanesi kulak şefliği döneminde Kulak Burun Boğaz uzmanlarının yetişmesine büyük katkıda bulundu. Doktorların tam zamanlı hastanede çalışmasını gerektiren bir kanun çıkınca mecburen emekli oldu ve 1979 yılından 2002 yılı sonuna kadar Ankara Kızılay’da Eski Soysal Han’da bulunan muayenehanesinde (Atatürk Bulvarı 91/11) bağımsız hekim olarak çalıştı. Kendisi çok yetenekli bir kulak cerrahıydı ve bununla da çok gurur duyardı. Ama bana, yeğeni Prof. Dr. Latife Mamıkoğlu’na ve yetiştirdiği genç doktorlara doktorluğun sadece bir teknisyenlik olmadığını öğretti. Onun doktor nasıl olmalı, hastasına nasıl davranmalı konusunda bizlere verdiği öğütleri artık böyle ideal doktorlar ülkemizden adeta silinmeye yüz tutmuşken hatırlamak gerekli diye bu yazıyı kaleme alıyorum.


1- Hastana karşı dürüst ol

Babam Dr. Osman Mamıkoğlu’nun bizlere birinci öğrettiği hastaya karşı dürüst olmaktı. Tanı koyamadıysan veya tanından emin değilsen bunu hastana anlat derdi. Yanlış tanı koyduğunda veya tanıyı kaçırdığında bunu hastaya söylemekten kaçınma, gerçek mutlaka ortaya çıkar ve dürüstlük hep kalır ve unutulmaz ama hastalar kendilerine söylenen yalanları hiçbir zaman unutmazlar derdi.


2- Hastanı dinle

İkinci öğrettiği ise hastaları dinlemenin önemiydi. Hastalarının gözlerine bak ve dertlerini onların sözünü kesmeden, aceleye getirmeden, kesintiye uğratmadan anlatmalarına fırsat ver, hastanın neden sana geldiğini anlamaya çalış derdi. “Robot olma insan ol, dertlerini dinle, ellerine dokun, sırtlarını sıvazla ve sıkıntılarını anlamaya çalış” diye öğüt verirdi. “Bazen hastalar sadece konuşmak için gelirler, onların tanısını koymuş olsan bile onları dinle” derdi babam Dr. Osman Mamıkoğlu. Bir iki insan evladı doktor dışında ne yazık ki hayatının son günlerinde kendisi onu doğru düzgün dinleyen doktorlarla karşılaşamadı. Vefatından birkaç gün önce doktorların tavrı, kaçarcasına viziteleri sonrası “Bunların hepsi robot olmuş, yazık, biz böyle doktorluk yapmadık” demişti. Doktorların bugünkü haline üzülmüştü, gönlü kırık ayrıldı aramızdan, en çok da doktor meslektaşlarına kırık olarak.


3- Bir şey öğretilmez öğrenilir

Babam şöyle derdi: “Bir şey öğretilmez, öğrenilir, ancak öğrenmek için çaba gerekir. Herkesin öğrenme yöntemi, süresi, şekli farklı olabilir, ama önemli olan öğrenmek için çaba sarf etmek ve öğrenmeyi istemektir. Babam “öğretmenleriniz, hocalarınız, profesörleriniz, yeteneksiz ve bilgisiz olabilirler ama sendeki öğrenme isteğini yok edemezler, kıramazlar” diye öğüt verirdi. “Bir şeyi öğrenemediğinde önce kendini sorgula, geriye bak, ve tekrar uğraş, senin beynin, aklın sonunda onlardan çok farklı değildir ama senin farkın senin öğrenme ve araştırma inancınla oluşacaktır” derdi.


4- Bilgini taze tut, hep oku, hep araştır, yeni tedavi yöntemlerine karşı açık ama dikkatli ol

Babamın “Doğru tanı koymak ve doğru tedavi yapmak için bilgili olmalısın. Masandan kitapları eksik etme, yeni makaleleri takip etmeyi unutma, mutlaka branşınla ilgili en azından bir, daha iyisi iki yayını devamlı takip et” diye verdiği öğütler kulaklarımda çınlıyor.  “Sadece konunla ilgili kongrelere katılman yeterli değildir. Bu tip toplantılarda çoğu zaman belli bir grup temsil edilir. Kimsenin grubuna dahil olma, sen sen olarak hekimsin, başkasının kuklası olarak değil” derdi.  “Yeni tedavi yöntemlerine karşı açık ol, ama ayrıca da dikkatli, yeni tedavilerin güvenilirliği, etkisinin anlaşılmasının zaman aldığını unutma. Hemen tedavi yöntemlerini değiştirme, bir iki makale ve bir iki sunumla hızla fikrini değiştirme” derdi.

Kuzenim Prof. Dr. Latife Mamıkoğlu da babamın bilginin taze tutulması yönündeki öğütlerini hatırlıyor. 80’li yılların başlarında Latife Ablam Hacettepe Tıp Fakültesinde öğrenci iken, babamın muayenehanesine sık sık uğrardı. En çok dikkatini çeken de her muayenehanesine gittiğinde hasta bakmıyorsa babamı yabancı dilde süreli yayınları okurken bulduğu idi. Babam o zamanlar doktor adayı Latife Ablam ile heyecanla, gözlerinde yeni bir şeyler öğrenmenin ışıltısıyla bu bilgileri paylaşırdı. Kendisi o yıllarda artık Numune Hastanesi’ndeki şeflikten ayrılmıştı ama literatür takibini hiç eksik etmedi. Ben kendim Kulan Burun Boğaz ihtisasına başladığımda endoskopik cerrahi daha yeni yeni yapılmaya başlanmıştı. Babam endoskopik ameliyatları yapmadıysa da, onun literatür takibi sayesinde teorik bilgileri ben hep ondan öğrendim.


5- Anatomi bilgisi cerrahi de çok önemlidir

Babam Dr. Osman Mamıkoğlu’nun bu öğütleri daha çok cerrahlar için olsa da tüm hekimler için geçerlidir. Babam “Anatomiyi çok iyi öğrenin, özellikle hastanıza girişim yapacaksanız çalışacağınız bölgeyi çok iyi bilmeniz gerekir. Bu kulak olur, boyun olur ya da batın bölgesi. Gözünüzü kapattığınızda o bölgenin anatomisini eksiksiz aklınızda çizebilmelisiniz. Cerrahide anatomi bilgisi çok önemlidir. Çalışacağınız alanı tüm sinirleri, arterleri, venleri, adele dokularıyla, eğer üç boyutlu zihninde şekillendiremiyorsan ya da kuşkun varsa o bölgeyi yeterince bilmiyorsun demektir.  Kitaplarına Atlas'larına geri dön ve tekrar çalış, gerekirse anatomi laboratuvarına git, unutma bir şey öğretilmez ama ancak öğrenilir, öğrenmekte istekle, yılmamakla olur ancak” derdi.

Binlerce kulak ameliyat yapmıştır babam. Ama her ameliyata hazırlanmak gerektiğini hatırlatırdı bana her zaman. Şöyle derdi: “Ameliyat planlandığınız hastalarda aklınızdan ameliyatınızı yapın. Hasta yani insan, yani insan hayatı çok değerlidir, hastanızın, o insanın iyileşmesi ve sağlığına kavuşması sizin onurunuz, gururunuzdur. Unutmayın çalışacağınız bölgeyi eğer tümüyle eksiksiz şekillendiremiyorsanız, kitaplarınıza geri dönün ve çalışın.”


6- Ameliyat Sonrası hastanı ara

Bunu yapan doktorumuz var mı, kaldı mı Türkiye’de bilmiyorum, babam derdi ki “ameliyat ettiğin hastayı aynı gün veya ertesi gün onlar seni aramadan önce ara”. “Nasıl olduklarını sor. Özellikle ameliyat sonrası kanaması ve ağrısı olan hastalar sana çok sıkıntı verebilirler” derdi. Babam işinin insan olduğunu biliyordu. Sadece hasta değil, bir insan. Birinin babası, birinin çocuğu, birinin eşi, sevgilisi, arkadaşı.  


7- Meslektaşlarınla iyi ilişki kur

“Tüm hekim arkadaşlarınla iyi ilişki kurmaya çalış onların senden bir istekleri olursa ve elinden geliyorsa karşılık beklemeden yardımını esirgeme. Hekim zor durumda kaldığında en iyi dostu gene başka bir hekimdir” demişti Babam ve şöyle devam etmişti:
“Hastalarına diğer hekimleri asla kötüleme. Hastalar bir doktoru başka bir doktora şikayet etmeyi severler, onları dikkatlice dinle ama hekim arkadaşını senin rakibin de olsa, hiç sevmediğin biride olsa, yöntemleri tümüyle yanlış da olsa onları kötüleme, küçük görme sadece benim bu konudaki düşüncem şu şekilde diyerek onların tanı ve tedavi yöntemlerine saygını göster.”


8- Kimseyi ayak üstü tedavi etme

Ayak üstü, sosyal hayatta, eş dost senden ilaç veya tedavi önerileri isteyebilirler, böyle ayak üstü tavsiyeden kaçınmaya çalış. İnsanları, üzmeden bozmadan kırmadan ayak üstü tedavinin riskli olduğunu anlat” derdi. Özellikle yaşlılarda sık kullanılan kumadin, diüretikler çok sık problemlere yol açabilirler diye uyarırdı babam.


9- Muhasebeni kontrol et

Yıllarca muayenehane hekimliği yapmış olan Babam şöyle derdi muhasebe konularında:

“Muayenehanende ve evinde muhasebeni dikkatli yap, sadece muhasebecilere güvenme, kendin de kontrol et, unutma devlet vergi toplamayı sever ve en kolay araştırdıkları grup hekimlerdir. Muhasebeni doğru yap, devlete borcunu zamanında öde.”


10- Politika ve hekimlik

Babamın çok sağlam politik görüşleri vardı. Çok iyi bir politika takipçisi ve analizcisiydi ama bir hekim olarak bana hep bir politik grubun parçası olarak görünmekten kaçın derdi. Sonuçta hekim olduğunu ve herkese kapının açık olduğunu göster derdi. “Hastalarınla politika konuşma, onlar anlatırlar dinle ama yorumlarında dikkatli ol. Sen hekimsin unutma” dediği dün gibi aklımda.


11- Aile

Kazandığından fazla harcama, gücünden çok borca girme derdi Babam. “Ailene yardımcı ol, onlardan istek gelirse yanıtla, ailen çok önemlidir” der ama bir yandan da Aileyle girilen iş ilişkileri için uyarırdı babam: “Ailenden biriyle iş ilişkisindeysen bunu sadece iş ilişkisi olarak tut, onlara kkarşı ırıcı olma ama istediğin gibi gitmiyorsa saygılı olarak iş ilişkini kes ama insani ve ailevi ilişkine devam et” derdi.


12- Kendine özen göster

Babam önce kendine ve kendi vücuduna saygılı bir insandı. Öyle ki son yılında çok kilo kaybına uğramadan önce 51 yıl önce giydiği damatlığını hala giyebiliyordu. Babam ölçülü yer, ölçülü içer, ölçülü spor yapardı. Bizlere de kendinize ve sağlığınıza özen gösterin. İçki içmek ayıp değildir ama sarhoş olmak sana çok şey kaybettirebilir. Her şeyin ölçülüsü makbuldür” derdi.

Kendi sağlığına dikkat et, kontrollerini yaptırmayı boş verme der ve kendini tedavi etmekten sakınmalısın diye uyarırdı babam. Bir rahatsızlığın olunca hekime başvur, kendi başına tanı ve tedavi yapma derdi.


İlaç piyasası ve babamın prostat kanseri


Babamın hekimlikle ilgili evrensel öğütlerinden başka bu yazıda onun da başına geldiği için ilaç piyasasına değinmek istiyorum. Geçen 15 yıl içinde ilaç şirketlerinin ve medikal alet satıcısı şirketlerin hekimler üzerinde tatsız bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Babam bundan bahsetmediyse de anlattıklarının önemi burada biraz daha iyi anlaşılıyor. Buna en iyi örneklerden birini prostat kanseri tedavisinde kullanılan hormon tedavisi oluşturuyor. Babam’da da yaşadığımız ve gördüğümüz üzere, bu ne yazık ki kötü bir tedavi yöntemi, sadece tümörün büyümesini yavaşlatacak diye hormonun insanın tüm vücudunda yaptığı değişiklikler nedeniyle, hastanın hayatını çok olumsuz etkileyen, onu kötü hissettiren, mutsuz duygulara maruz bırakan bir tedavi yöntemi. Ancak günümüzde sadece bir noktaya odaklanıp, resmin büyüğüne odaklanamayan veya ilaç şirketlerinin fazlaca etkisinde kalan Doktor meslektaşlarım özellikle uzun süreli uygulandığında bu tedavinin hastayı yani bir insanı nasıl da olumsuz etkilediğiyle ne ilgileniyorlar, ne de bu konuda hastalarına yardımcı olmaya çalışıyorlar.

 

Zaten tümörün bu tedavi yöntemine reziztans göstermesi de fazla sürmüyor. Her ne kadar bu tedavinin mucidine Nobel ödülü verilmiş olsa da bana onun  bu tedavi ilaç şirketlerinin para tuzağından başka bir şey değil. “Prostat kanseri tedavi edilecekse ya cerrahi olarak çıkarılmalı ya da radyoterapi önerilmeli.” Yavaş büyüyen tümör diye hormon tedavileriyle insan bünyesini alt üst etmeye değmiyor.
 

Yaşama hakkı Haysiyetiyle Ölme Hakkı

Babam son günlerinde her gittiği doktora hepimizin nasıl yaşama hakkımız varsa ölme hakkımızın da olması, tedavisi olmayan hastalıktan acı çeken insanın ölme hakkı olması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Bu konuyu aranızda konuşun, tartışın diye onlara nasihatta bulunmaya çalıştı. Çoğu zaman nafile olduğunu görse de yılmadı. 

Şifası olmayan kanser hastasının çektiği acı dayanılmaz olabilir “idam cezasına çarptırılan mahkum benden şanslı” diyordu babam “en azından ne zaman gideceğini biliyor. Daha haysiyetli ölüyor”. Düşünürseniz, artık ayakta duramayan kedimiz, köpeğimizi daha fazla çekmesin diye uyutuyoruz. Ama insana gelince duruyoruz. O acı çekiyor, biz yaşatmaya çalışıyoruz, daha da çok acı çeksin diye. Ötanazi hakkı yasallaşmalı, kimsenin bu kadar acı çekmesine izin verilmemeli diye diye gitti babam.

Tabii bu zor bir konu, benim bu konudaki fikirlerim belirsiz, kendi ailemde Latife Ablamın buna kesin karşı olduğunu, yakın çevremdeki hekimlerin de kararsız olduğunu biliyorum. Einstein aort anevrizmasından vefat etti, vefatından bir gece önce Princeton’daki hastanenin acilinde doktorun ona yeni uyguladıkları aort graftlemesi tekniğinin olduğunu ve hayatını uzatabileceğini söylediler, Einstein ise hekime teşekkür edip, kendisinin Dünyaya yeterince katkı yaptığını ve böyle bir ameliyata girişmek istemediğini belirtmişti, ertesi sabah da vefat etti. Özellikle hayatta belli hedeflerine ulaşmış insanlar için ne kadar uzun yaşadığı değil, ne kadar kaliteli yaşadığı, hayattan zevk almaya devam ettiği sürece yaşaması önem taşıyor. Babam da böyleydi.

Hayatı tam anlamıyla yaşamış insanlar için ömrün bir iki yıl daha uzun olmasının bir anlamı olmuyor. Diğer bir örnekte ünlü satranç ustası Bobby Fischer'in kronik hastalığının tedavisini reddetmesi olabilir.

Babam da bir şekilde hekimlerin yardımıyla istediği huzura kavuştu. Damar tedavisi için verdikleri ilaç, beklenmedik şekilde genel durumunu bozdu ve 36 saat içinde vefatına zemin hazırladı. Hekimler hastayı bir bütün olarak görmeliler, özellikle yaşlı, kronik hastalığı olanlarda daha da dikkatli ve tedbirli olunması ve bu tip hastalara daha fazla dikkat ve özen gösterilmesi gerekir. Yaklaşık 30 yıla yaklaşan hekimlik hayatımda bu tip olaylarla hem anavatanımda hem de yaşadığım Amerika Birleşik Devletleri’nde, ve hatta dünyanın en önemli tıp merkezlerinde bile karşılaştım. Bu olayın tabi kendi başımıza gelmesi beni daha çok üzüyor. Hekimler dinlemeyi ve titiz olmayı öğrenmeliler. Bazen sadece dinlemek ve kabullenmek yeterli olabilir. Ne yazık ki hastaneler bazen en tehlikeli yerler olabiliyor. Kız kardeşim babamı en son hastaneye yatırmak için çok uğraşmış, sonunda yatırabildiğinde gözleri dolmuştu. O sırada yanında olan doktor neden ağlıyorsunuz, bizim işimiz bu hastaneler insanları iyileştirmek için var demişti. Aynı doktor ve ekibinin verdiği tedavinin beklenmeyen etkisi nedeniyle babamı kaybettik. Kız kardeşim söyle demişti, “bu doktorlar istediği ötanaziyi babama verdiler”.


Kulak cerrahisiyle ilgili bir - iki tavsiye


Dr. Osman Mamıkoğlu yazımın başında belirttiğimiz gibi hem çok yetenekli hem de tecrübeli bir kulak hastalıkları cerrahıydı. En azından bu yazıyı okuyacak KBB uzmanı hekimler veya öğrencileri için de teknik öğütlerinden bir iki tanesini belirtmeden bitirmek istemiyorum.

Birincisi timpanoplasti hastalarında özellikle çok büyük ve/veya anterior perfore kulaklarda greft olarak kartilaj kullanın, kartilaj en kolay ve istenen büyüklükte kulağın konkal bölgesinden alınır. Postariküler insizyonunuzun biraz üstünden rahatça konkal bölgeye ulaşabilirsiniz. Eğer transtimpanik yapıyorsanız direk olarak postarikuler bölgeden yaklaşık 1 santimlik insizyonla da istediğiniz büyüklükte grefti alabilirsiniz. Tragus yöntemi hastada her zaman çirkin bir defekt bırakır. Aldığınız kartilajı kalan zarın altına yerleştirin, kartilajın yeterli kalanmıyan yerlerini de fasyal greftlerle kapatın.

İkincisi kulak mukozasına saygı gösterin, normal mukozayı kaldırmayın, kulağın havalanmasını kulak mukozası sağlar.


“Gene Dünyaya gelsem, gene Doktor olurdum”


Babam şimdikinden bambaşka bir doktor neslinin son temsilcilerindendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında doğmuş, yokluk ve parasızlığın okumaya bir engel olarak görülmediği, herkesin bu hayatta bir şansı olabileceği düşüncesiyle büyümüş bir çocuktu. Babam hekimliği öncelikle bir mesleği olması ve dolayısıyla yaşadığı topluma, genç cumhuriyete bir katkı sağlayabilmek amacıyla seçmişti. “Gene Dünyaya gelsem, gene Doktor olurdum” derdi. Öyle severek çalıştı, mesleğini layığıyla icra etti.

15 yıl önce muayenehanesini kapamış olan babamın cenazesine hastaları geldi. Benim elimi sıktılar, gözleri yaşlı. Babamla, hekimliğiyle gurur duyuyorum. Şimdi huzura kavuştu diye düşünmeye çalışıyorum hep ancak son yıllarında meslektaşlarının ilgisizliği, yanlış tedavileri, robot haline dönüşmüş hallerine maruz kalan babamın gönlü kırıktı giderken, tabi bizlerin de. Babam hem kız kardeşim hem de benim için manevi anlamda sırtımızı dayadığımız dağ idi. Sırtımız açık kaldı adeta acımız büyük, yeri de dolmaz ama onun hekim meslektaşlarına kırık gitmiş olmasından, kendisi bu kadar insana şifa dağıtmış, evrensel değerlerle asistanlar yetiştirmişken onun yanlış tedavi edilmesinin, şifa bulamadan gitmesinin verdiği acı acımızı da ne yazık ki çoğaltıyor.  

 

Not: Tuba ve Latife ablaya yazıyı toparladıkları, düzeltme ve eklemleri icin çok teşekkür ederim.

 

Bulent Mamıkoğlu, MD

Fellow of American Neurotology Society

Peru, Illinois, ABD

Manşetler

DUYURU-4