23 Kasım 2024
  • Ankara10°C
  • İstanbul18°C
  • Bursa19°C
  • Antalya14°C
  • İzmir19°C

TIP BAYRAMINDA DOKTOR X’İN ZİHİNSEL SERÜVENİ

Dr.Recai Yahyaoğlu

14 Mart 2011 Pazartesi 10:26

Doktor x birkaç yıldır mesleğinde pek çok değişiklik yaşamıştı. Bu değişikliklere adapte olmakta epeyce sorunla karşılaşmıştı. Meslektaşlarının muayenehaneleri kapanmış, poliklinikler iflas etmiş, vatandaşın kendisine olan tavrı her geçen gün kötüleşmeye başlamıştı. Sanki hekimler vatandaşın karşısında savunmasız kala kalmışlardı…

Bu sabah yatağından kalkarken yeni uyandığı güne merhaba demek gelmedi içinden… Üniversiteye hazırlanan geçler Tıp Fakültesini kazanmak için kıyasıya yarış yaparken o bu mesleğe sahip olmanın fazla bir anlam ifade etmemeye başladığını düşünüyordu. Lise yıllarındaki çalışkanlığının karşılığı bu olmamalıydı…

Yatağından zorla kalktıktan sonra lavaboda yüzünü yıkadı. Aynaya bakarken şimdiki gençler gece gündüz çalışıp hekim olmak istiyorlar ben ise hekimliği bırakmayı düşünüyorum diyerek kendi kendine hayıflandı. Artık ülkesinde ithal hekim aranmaya başlanmıştı. Nasıl olsa benden ümit kesildi dedi. O bile neredeyse kendinden ümidini kesmişti…

Seçimlere doğru hızla yol alan ülkesinde bir Tıp Bayramı öncesinde onu meslek örgütleri Ankara’ya eyleme çağırdı. Sadece doktorlar değil tüm sağlıkçılar geliyor denmiş. Aynı günlerde doktor x gazetelerde bakanlığın kendisinin Tıp Bayramını kutladığını gösteren reklamları gördü… Bir yanda isyan bir yanda tebrik dedi dudak bükerek. Her ikisini de desteklemiyordu…

Her kes onu çağırıyordu. Bir yöne doğru sevk etmeye çalışıyordu. İktidar ve güç savaşları iyice kızışmaya başlamıştı. Ülkesi hayati bir seçime koşuyordu. Doktor x çalıştığı hastanede kendisini mutlu hissetmiyordu. Sadece hekimlerin değil diğer sağlıkçılarında mutsuz oldukları yüzlerinden okunuyordu. Sıkça sorduğu bir soruyu tekrarladı. Biz mutsuzsak kim mutlu olabilir?

TUS sınavına on sekizinci girişiydi. İhtisası kazanamamış, evlenememiş bir aile hayatına kavuşamamıştı. Hala bekar evinde kalıyor ve aile özlemi çekiyordu. Çocuklarının olması onun için çok önemliydi. Anne babası onu evlenmeye ikna etmeye çalışıyorlar ama bir türlü ikna edemiyorlardı. Anlaşılan bu gidişle torun göremeyeceklerdi…

Bu sefer TUS sınavında kazanacağına inanıyordu. Binlerce lira vererek aylarca dershaneye gitmişti. Diğer yandan bekar evinde kalmaktan ve yanlılıktan dolayı bir türlü dikkatini derslerine veremiyor okuduklarını anlayamıyordu. Bu günlerde insanların ilk kez onu kitapları ile gördüklerinde alaycı bir gülüşle baktıklarına tanık oldu…

Çalıştığı hastanenin arka sokağında bulunan ve izbe bir dükkanda çalışan tamirci yamağı bir gün ona seni kaç yıldır tanıyorum hocam hala elinde kitapların var. Herkes okudu adam oldu. Sen adam olamadın diyerek onu alaya almıştı. Bu yamak ilkokulu bile bitirememişti. Bu tavırla karşılaştığı günden beri zihinsel yorgunluğu iyice artmıştı…

Evlenemeyen, TUS’da başarılı olamayan, her gün acil serviste yoğun nöbetler geçiren doktor x çevresinde kendisine olan inancın tükendiğini biliyordu. Bugünkü gazetelerde kendisinin Tıp bayramının kutlandığını gördü ve sevindi. Şimdiye kadar hiçbir Bakanlık bu günde kendisini kutlamamıştı. Gözlerini kırpıştırdı. Bir yanda alay bir yanda kutlama dedi…

Aynı gün onu eyleme çağırıyordu arkadaşları. Onlara inancı kalmamıştı. Çünkü hekimler üzerinden siyaset yapmalarını ve kendisinin haklarını savunamadıklarını görebiliyordu. İdeolojilerini tatmin etmeye çalışıyor gibiydiler… Tabip odası seçimlerinde sınanmaktan bıkmıştı. Akşamın alaca karanlığı belirmeye başlıyordu. Bir gün daha bitiyor diye iç geçirdi omuzları düşerek…

Yarın nöbetim var dedi. Erken yatmalıyım. Ne Ankara’ya eyleme gideceğim ne de gazetelerde verilen ilanlardan hoşnut olacağım. Bir evlenir çoluk çocuğum olursa çocuklarımı doktor yapmayacağım dedi. Nasıl böyle karamsar oldum diyerek şaşırdı ve yüzünde acı bir tebessüm belirdi… Uzman olsam da bir şey olacağım yok zaten dedi…Profesörler bile halinden şikayetçi dedi…

Birkaç dakika sonra yatağına gömülmüştü. Alnından boncuk gibi fırlamış ter yanağından ince bir yol bulmuş süzülüyordu. Yastığı ve yorganı öğrencilik yıllarından kalmıştı. Anacığı kendi eliyle dikmişti yorganını. Öğrencilik günlerinin hatıraları özel kıyafetlerine kadar hala canlıydı. Yorganına kiracı olduğu son evin rutubeti sinmişti…

Yastığına teninin kokusu, kapının arkasına astığı beyaz gömleğin odaya yaydığı kokuya karışmıştı. Camının yanındaki ağaçta tünemiş kuşların uğultularını işitebiliyordu. Gecenin karanlığı geleceğin aydınlığını bastırmaya çalışıyor gibiydi… Siyahla beyazın barışmaya niyeti yoktu. Göz kapakları usulcacık kapandı ve derin bir uykuya doğru ilerledi…

Yorumlar